20. Bölüm
Anayasa hukukundan çıkarken kafam dün gece olduğundan çok daha karmaşıktı. Dün bir şeyler olmuştu; daha öncesinde tanışmadığım bir duyguyla çarpışıp afallamıştım. Hislerim de karman çormandı. Mutlu muydum? Mutsuz? Korkmuş? Yoksa daha mı cesur hissediyordum?
Sanki Harun deneysel çalışan bir aşçıydı ve tüm duygularımı jülyen kesip tavada kavuruyordu! Belki de hislerimin tarifi tam da buydu, bilemiyordum.
Dağınık saçlarım hadsizce sırayı süpürürken hocanın söylediği her şeyi kaydettiğim ancak bir yudum anlamadığım defterimi toplamaya başladım. Eylül'e yandan bir bakış attım. Ders boyunca defterime 'Seninle konuşmam gerek!' yazıp durmuştu. Ve tabi bir de bir sürü ünlem işareti koymuştu. Damağımı emip çantamın fermuarını çektim. Eylül konuşmak için can attığından yıldırım hızıyla eşyalarını topluyordu. Herkes amfiden çıkınca Eylül çığlık atıp kahkahayla yerine oturdu. Sarı saçlarını hızla arkaya atıp mümkün olmasıyla beni şaşırtan geniş gülümsemesine baktım. Tanrı'm... Yüzünün üçte ikisini gülümseyen açık ağzı oluşturuyordu.
"Otur," Güçlü emir kipine rağmen sesindeki o hülyalı ton beni endişelendiriyordu.
"İyi misin?"
Kahkahayla geriye gidip tekrar önüne düştü. "Harikayım!" diye cıvıldadı. "Beynim patlıyor sanki! Mutluyum, korkuyorum ancak çok cesur hissediyorum." Kolumu yakalayıp yüzümü yüzüne yaklaştırırken gözleri parlıyordu. Hatta sanki gözlerine jöle dökülmüş gibi ışıldıyordu. "Aç bir kartalın önünde duran tavşanı düşün! Ya kaçar ya korkudan bayılır, değil mi?"
Doğal seleksiyonun bayılmak olduğunu sanmıyordum ancak metaforik anlatımından anladığım kadarıyla tavşan üzerinden bana bir şey anlatacaktı. Başımı belli belirsiz sallarken bunu yapmamın gereksiz olduğunu anladım. Eylül beni görmüyordu. Duymuyordu da. Onun şu an tek yaptığı anlatmaktı. Her ne olduysa. "Tavşan gibi hissediyorum! Bayılanından değil. Kaçanından da!"
"Eylül!" Kolumu ondan çekip kurtardım. Bu onu gerçekliğe çarparken yüzümdeki ifadeyi görüp aralık dudaklarını birbirine bastırdı.
"Heyecanım için üzgünüm!" Sesi çok tiz ve yüksekti ama yine de pişman görünmüyordu. "Sadece çok..." Tek kaşımı kaldırıp onu bekledim ama tekrar havalanmış gibiydi. "Çok!..." Dedi sonra tekrar ve dudaklarını ıslatıp kıkırdadı.
"Eylül, ne oldu?"
Dudaklarını ıslatıp göğsünü havayla doldurunca bu kez gerçekten bir şeyler anlatacağını anladım. Saçlarını geriye itip bana yaklaştı. "Dün yemekten döndüğümüz saat epey geçti, biliyorsun."
Dün geceyi mi soruyordu bana? Unutulacak cinsten bir final değildi.
"Evet,"
"Ben yurttan izin almamıştım ve tabii yurda giriş saatini de kaçırdım dolayısıyla."
"Keşke bana gelseydin." dedim hemencecik. Ne de olsa gece uyumam hayli zaman almıştı. Eylül sözlerime karşılık başını salladı; gülüyordu da aynı zamanda. "Barış'ta kaldım." Söylememesi gereken bir şeyi söylemiş gibi ellerini ağzına kapadı fakat kahkahasını duyabiliyordum. Boğulma hissi etrafımı sarmış gibi titredim.
"Bir şey yapmadı umarım."
"Öptü!" Çığlıkları kulağımı yırtarken biraz geri kaçtım. Gerçekten de çok sesli gülüyordu. "Bir sürü başka şey de oldu tabii ama öptü! İnanabiliyor musun?"
Coşkusuna katılmak kolaydı. Onun adına seviniyordum çünkü Barış'a olan ilgisi aleniydi ama ne bileyim... Fazla hızlı olmamış mıydı bu öpücük işi?
![](https://img.wattpad.com/cover/297121241-288-k939970.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Şansımız Olsaydı - TAMAMLANDI
ChickLitNaz sadece biraz kötümser, realist, biraz fazla kuralcı... İroni fabrikası bir adam... Ve okumak için yollara düşen sivri dilli bir kız. Naz tekeri patlak, yaşlı bir kamyonda ve kader hep yokuş aşağı sürüyor aracını. Olsun, o artık liseli değil! Ün...