5. Bölüm

251 38 3
                                    

5. Bölüm

Mide bulantısı iğrenç bir şey. Öyle ki sanırım midemde bir yara açıldı. Hayır, bu romantik bir betimleme değil. Sanırım midemi öyle zorladım ki artık içeride gerçekten bir yerler kanamaya başladı. Henüz kan kusmaya başlamadım ama Harun daha fazla zorlarsa kusmak için eğildiğim bir klozet oyuğunda kan görmem an meselesi. Mesai için hazırlandığım şu dakikalarda bile midemin artık korkunç bir yanma içinde 'Acımaaaa!' diye feryat ettiğini duyabiliyorum. Bir oyuk var ve kesinlikle çok acıyor.

"Suratının acı çeker bir hali var." Sel giyinme odasına girerken elindeki üzerindeki deri montu çıkarmakla meşguldü. Gerçekten o deri mont yakmıyor muydu yahu? Dışarısı 35.5 dereceydi!

"Suratım değil ama midem çekiyor." dedim sahte bir gülümsemeyle.

"Çok mu acılı yedin." dedi basur esprisine zemin hazırlar bir halde. Bir an düşündüm. Evet, Harun'un tatlı bir tarafı yoktu. Memnuniyetle gülümserken,

"Evet." dedim. Gülüp odaya geçti. Bende mesaime daldım. Bugün barımızın sokağında başka bir bar açılışı vardı ve dolayısıyla müşterilerimizin pek çoğu burayı tercih etmemişlerdi. Hızlı bir mıntıka temizliğinden sonra sakin olan barda müşterilere bakıp tezgâhın arkasına geçtim. Hazal hazırlanmış çıkıyordu. Öğleden akşama kadar ki mesaisinde iki masa geldiğini söylemişti. Eh şimdi de durum farklı sayılmazdı. Altı kişilik bir grup ve tek başına içen ve dertli olduğu her halinden belli olan bir çocuk vardı. Sonra burayı starbucks sanan bir i pad air sahibi biri daha girdi. Kulaklıkları takılı, uzun bir sarışındı. El işareti ile bir becky sipariş etti. Adisyonu yazıp birasını götürdüm. Tezgâha geri dönmüştüm ki gri sweetli birinin bara oturduğunu gördüm. Onu blazer ceketsiz tanımak hele de sırtından, zordu ama çok tanıdık bir el hareketiyle saçlarını karıştırınca bardakinin Harun olduğunu anladım. Çalışan kapısından geçip tezgâhın arkasında durdum. Beni görünce gülümsedi ama hız kesmeden viskisini hazırlamaya koyulunca gülüp beklemeye karar verdi.

"Kartal Tibet, Ediz Hun," dedim adisyon kağıdını çıkartıp. "Ha bir de Nuri Alço." dedim. Anlam vermeye çalışır gibi kaşlarını çattı. "Viski jenerasyonu," dedim. "O jenerasyon Yeşilçam da kaldı sanıyordum.

Sen hangisisin torunusun?"

"Hülya Koçyiğit, Filiz Akın, aaa..." Birkaç saniye durup hatırlamaya çalıştı. "Ha bir de Gülşen Bubikoğlu; peki sen hangisinin torunusun?"

"En azından hakaret etmedin." dedim gülüp.

"Hakkını yeme Naz'cığım. O senin uzmanlık alanın. Laf sokmada eline su dökenini görmedim daha." deyince önlüğe asılı kalemimi alıp adisyona döndüm.

"Dur o zaman." dedim yazarken. "Ben sana bir geçireyim." Yüzüne bakmıyordum ama dehşet içinde olduğu her halinden belliydi. Yüzüne bakınca doğru bildiğimi anladım. "Yani hesabı."

Gözlerini kısarak dudaklarını ıslattı. Gülümsüyordu. Bir şey demeden karşısında bar taburesine tünedim. Bu arada Sel'de gelmiş ve bara şöyle bir göz atmıştı. Bardaki sakinlik ve kimsenin olmayışı sebebiyle o da bir masaya geçip kendine bir tombul efes aldı. Ona baktığımı fark edince oturabilirsin işareti yaptı bana. Bende içimdeki rahatlıkla Harun'a döndüm. Bana bakmaya devam ediyor ama konuşmuyordu. "Eee?" diye sordum. Omuz silkti umursamazca. "Neden geldin?" dedim sonra. Baktım ki o konuşmuyordu bari topu ben elime alayım dedim.

"İçmeye geldim." dedi olağan bir şeyden bahseder gibi. Derin bir nefes alıp kafa salladım.

"E iyi o zaman," dedim telefonumu elime alıp. Can mesaj atmıştı. Şaşkındım. Ondan bir mesaj gelmez sanıyordum artık. Tam okuyacaktım ki Harun elimden telefonu aldı. Yüzünde onaylamaz bir ifade vardı.

Bir Şansımız Olsaydı - TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin