37. Bölüm
Eylül'ün küslüğü vizelerin bitmesinden sonrasına sarkmıştı. Öyle ki finallerin son sınavına girdiğimiz son günde dahi Harun ve Barış'la kantinde karşılıklı bir şekilde oturuyorduk ve Eylül sanki Barış'la hiçbir birliktelik yaşamamış gibi bizimle oturuyor, konuşuyor ve şakalaşıyordu. Sanki Barış'a âşık olmamış, onunla hiç vakit geçirmemiş, onunla sevişmemiş gibi.
Onu kıskandım. Muazzam bir dirayeti vardı ama içten içe biliyordum ki Barış'a hala aşıktı. Ve hatta onun için ölüyordu. Bir kere hep dalgındı. Sabahları fakülteye gözleri şiş geliyordu; belli ki geceleri ağlıyordu. Derslere kafasını veremiyordu ama ertesi gün okula temize geçilmiş notlarla geliyordu. Düşünmek için kendine asla zaman vermiyordu; dersler haricinde elbette ama o zamanlarda da topluluk içinde olduğumuz için kendini tutuyordu. Kısacası arkadaşım bir maskeyle yaşıyordu. Barış'sa pişmanlığını asla gizlemiyordu. Hiç pes etmiyor; her gün en az bir kere Eylül'le özel olarak konuşmayı deniyordu . Bazen, işler çığırından çıktığında bizim yanımızda açıklamalara girişiyordu ama o zamanlarda da Eylül, balodan kaçan külkedisi gibi ortamdan kaçıyordu. Barış ve Eylül ayrı istikamete doğru giderken "Bıktım hallerinden." Dedi Harun.
Ben bıkmaktan ziyade hallerine üzülüyordum doğrusu. "Eylül barışmaya hiç yanaşacak gibi değil ama."
"Farkındayım." Harun elindeki boş karton bardağı parça parça didiklerken bakışlarını bana çevirdi. "Bunları eski tarzda, bir odaya kapayıp sorunlarını çözene kadar kilitlemek var."
Güldüm. "Romantik komedi televizyon dizilerini fazla mı kaçırdın sen?"
Omuz silkti hafiften. "İşe yaramıyor olsalar tv klişesi olmazlardı ama, değil mi?" dedi sinsice.
"O klişenin bizim ikilide işe yarayacağını sanmıyorum." Dedim hüzünlü bakışlarımı Harun'a dikerken. "Barış barışmaya ne kadar istekli olursa olsun Eylül Barış defterini kapatmış gibi görünüyor."
"Evet." Dişlerinin arasından derin bir nefes aldı. "Barış Eylül'ü Güneş'le tanıştırmasaydı işimiz daha kolay olurdu."
Tek kaşımı kaldırıp Harun'a baktım. "İşimiz?"
"Bu iki salağın ayrılmasına izin veremeyiz." Dedi. Bu kez iki kaşım birden havaya kalktı. Taraflardan biri istemiyorsa onu barışmaya zorlayamazdık, değil mi? "Tamam," dedi bakışlarımı anlayarak. "Ben izin vermem en azından."
"Eylül istemiyor." Dedim kesin bir ifadeyle. "Onu barışmaya zorlayamayız."
"Tabii ki onun şakağına silah dayayıp 'Arkadaşımla barış!' demeyeceğim Nazlı." Dedi alaycı bir şekilde. "Ama en azından bir kez konuşmalılar."
"Eylül konuşmak bile istemiyor ki."
Gözlerini devirirken ayaklandı elimi tutup beni yürümeye zorladığında bana laf anlatmaktan vazgeçmişti. "Sadece Eylül'ü bu gece kendine çağır, tamam mı?" dedi. Sözlerinin aksine sesinde rica tonu vardı. Bakışlarındaysa keskin bir emir. Bunu sık yapmazdı ama bakışları emrettiğinde... Ürpertici bir karizması oluyordu ve buna hayır demek imkansızdı. Bakışları altında Eylül'ü arayıp finallerin ve dolayısıyla dönemin bitmesini kutlamak için onu bana çağırdım. Elbette buna inanmadı ama ona Harun'la ilgili bir şeylerden bahsedeceğimi söyleyince konunun üzerine hevesle atladı. Harun'sa bu sırada ne yazdığını bilmediğim bir mesajı Barış'a attı.
Arabasının kapısını geçemem için açarken keyifle "Alışverişe çıkmamız lazım." dedi.
Merakla döndüm ona. Direksiyona geçip arabayı çalıştırırken "Senin evinde ikisi için yemek hazırlayacağız." Dedi. "Onun için erzak alışverişi yapsak iyi olur. Çünkü son birkaç haftada fark ettim ki; eve sadece süt ve makarna alıyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Şansımız Olsaydı - TAMAMLANDI
Chick-LitNaz sadece biraz kötümser, realist, biraz fazla kuralcı... İroni fabrikası bir adam... Ve okumak için yollara düşen sivri dilli bir kız. Naz tekeri patlak, yaşlı bir kamyonda ve kader hep yokuş aşağı sürüyor aracını. Olsun, o artık liseli değil! Ün...