2. Bölüm
Dün gece votka içmemiş olmama rağmen kafam kazan gibiydi. Ve evet içmiştim. Bir iki tekila, açılıp bitirilmemiş şişede kalan jagerin tamamı ve tabii biraz viski ve uzun bir uykusuzluk programı sanırım durumu açıklıyordu. Eh birde telefonuma gelen sekiz mesajı da unutmamak lazım. Hepsi Can'dan ve ilk üçü benim mesai saatlerim içinde atılmış mesajlardı.
'İyi misin?
-Can'
'Cevap veremeyecek kadar kötü müsün?
-Can'
' Endişelenmeye başlıyorum.
-Can'
"YALANCI!" Dedim sesimi kontrol edememeksiniz. Kafamın altındaki yastığı kapıya fırlatarak yüzümü ellerimin arasına aldım. Bu kadar yeter! Ben zavallı bir kız değildim o yüzden burada oturup kendime acıyarak vakit kaybetmeyeceğim. Ayrıca iki saat sonra dersim var. Üstelik şu süs bebeği Seda'nın da ceketini vermeliyim. Kafamın etrafında dönüp duran Can meselesini göz ardı ederek hazırlanmak için harekete geçtim. O pis yalancı için kendimi helak etmeyecektim.
Kot pantolonumu bacaklarımdan geçirip gerekli hazırlıkların temelini attıktan ve tüm hazırlık meselesini hallettikten sonra Seda'nın ceketini vermek üzere uzun yoluma koyuldum. Bu arada Can'dan gelen, 'sürekli gelen' mesajlara kulak tıkamaya çalışıyordum ki bu gerçekten çok ama çok zordu. Bir yanım, bağır çağır ve sinirini at diyordu. Diğer yanımsa, seninle konuşan tek kişiyi böyle def mi edeceksin o sefil hayatından, diye soruyordu hınçla. Ne bok yiyeceğimi şaşırmıştım. O yüzden telefonumu kapatmanın en iyi karar olduğuna kendimi ikna etmek üzereyken gelen çağrıya çatık kaşlarla baktım. Arayan Sel'di. "Efendim Sel?" diye sordum merakla.
"Senin not tutucun olmadığımı biliyorsun değil mi?" diye sordu sıkkın bir tavırla.
"Ona sekreter denir." Dedim adımlarıma hız verirken.
"Her neyse? Arkadaşın Harun telefon numarasını bıraktı. Aslında önce istedi ama ona uyuşturucu bağımlısı çocuklara attığım bakışı atınca fikir değiştirip kendi numarasını verdi. Hani gözlerimi kısıp kaşlarımı çatıyorum. Biliyorsun, gözlerim koyudur. Bu onu korkuttu." dedi keyifle. "Dişlerimi sık--"
"Arkadaşım mı?" diye sordum sözünü keserek. Betimleme sanatını daha fazla katletmesine göz yumamazdım.
"Dün viskisini fondip yaptığın." Dedi derin bir iç geçirirken. Anlaşılan barda müşteri vardı ya da sözünü kesmeme bozulmuştu; nitekim Sel'de ki bu can sıkıntısı sadece müşterilere hizmet ederken vuku bulurdu. Bir de çok konuşmamasına rağmen sözü kesildiğinde. "Kütüphaneye gelmeden aramanı söyledi. Sen anlarmışsın. Şimdi kapatıyorum biraz sonra numarayı mesaj atmış olurum." Dedi. Ben karşılık vermeden telefon suratıma kapanmıştı bile. Dediği gibi beş dakika içinde numarayı telefonuma mesaj olarak atmıştı; benimse daha on beş dakikalık yolum vardı. Can sıkıntısı ile ayağımı topraklı yolda sürümeye başlamıştım ki telefonum çalmaya başladı arayan tahmin ettiğim gibi Can'dı. Gözlerimi devirip telefonu duymazdan geldim ve ritmini düşürdüğüm adımlarımı hızlandırdım. Yaklaşık bir dakika sonra sustuğuna kanaat getirip tekrar ötmesine fırsat vermeden telefonumu tuşladım. Üçüncü defa çalmasına vermeden karşı taraf cevap vermişti.
"Alo,"
"Harun? Ben Naz."
"Aaah," dedi rahatlayan bir nefesle. "Nihayet. Alkol komasına girdiğini düşünmeye başlamıştım. Ya da-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Şansımız Olsaydı - TAMAMLANDI
ChickLitNaz sadece biraz kötümser, realist, biraz fazla kuralcı... İroni fabrikası bir adam... Ve okumak için yollara düşen sivri dilli bir kız. Naz tekeri patlak, yaşlı bir kamyonda ve kader hep yokuş aşağı sürüyor aracını. Olsun, o artık liseli değil! Ün...