17. Bölüm
Burası gerçekten de hayal ettiğimden çok daha sadeydi. Aklımda yüksek bahçe duvarları, güvenlik kodu ile açılan kapılar ve zambak figürlerine oturtulmuş aydınlatmalar vardı. Belki birkaç mitolojik heykel... Burası daha çok bir yazlıkçı evi gibiydi. Ahşaptandı ve ne yüksek bahçe duvarları ne de güvenlikli kapısı vardı. Doğrusu, yerde bahçe cüceleri vardı. Ürkütücüydü... Pekâlâ, ev geniş görünüyordu. Üç katlıydı ve tahminimce her katta üç oda falan olmalıydı ama öyle gözümü korkutacak kadar şaşalı olmadığını kabul etmeliydim. "Gel," Harun elini uzatınca bir an anlamsızca bir eline bir de Harun'a baktım. Bakışlarımı anlamış gibi yanıma gelip elimi yakaladı ancak konuşmama izin vermeden durumu açıkladı. "Sevgiliyiz ya hani."
Aniden gelen güncelleme ile kafa sallarken elimi kavrayan elinin ne kadar sıcak olduğunu fark ettim.
Lanet kuş! Yine oradaydı ve göğsümü yırtmak için olanca gücüyle uğraşıyordu sanki.
"Şey," Gözlerimi yere dikip dudağımı kemiriyordum. Polisler düşüncelerimi dağıtmıştı ama şimdi her şey bir kümülüs bulutu gibi omuzlarıma çökmüştü. Bunun bir tarifi yoktu. Biraz sonra hiç deneyimlemek istemediğim bir durumun ortasına düşecektim.
"Bana bir dakika ver." Elimi Harun'dan kurtarıp derin bir nefes aldım. Yüzüm ellerim ardına saklanırken göğsümü yırtan serçeyi umursamamaya çalışıyordum. Arabanın kaputuna yaslanıp bir elimle göğsüme bastırdım. Diğer elimle kaputtan destek alıyordum ki Harun tam yanıma geldi ve o da kaputun boş tarafına yaslandı. İkimiz de bir süre sessiz kaldık ama sessizlik uzadıkça durum saçma bir hal alıyordu. Gerginliğimi anladığını biliyordum ancak yine de bu kadar anlayışlı olması tuhafıma gidiyordu. Derken hiçbir şey demeden kaputta geriye düştü. Kollarını başının ardına yerleştirmiş, bir dizini kırıp ayağını kaputa koyarken diğer bacağını sarkıtmıştı. Göğüs geçirerek ona döndüm. "Ne yapıyorsun?"
"Seni beklerken vaktimi değerlendiriyorum." dedi dümdüz. Gözlerini direk yıldızlara dikmişti. Berrak bir geceydi, gökyüzü az ötemizdeki deniz kadar karanlık ve dahi o denli aydınlıktı. Kara bir yorgana dökülmüş yıldızlar birer ateş böceği gibi asılı kalmışlardı gökte. Ay dairesi içinde bir hilali barındırıyor, karanlık geceye ışığını düşürüyordu.
"Yıldız kaydı!" Harun hızla yerinden kayarken bedenimi kendisininkiyle beraber döndürdü. Yıldızın gökten düşüp gözden kayboluşuna ucu ucuna yetiştim. Sırtım göğsüne yaslanmış haldeydi ve kokusu adeta burnumun önünde dans ediyordu.
"Dilek tuttun mu?" Kekelemiştim. Neden kekelemiştim ki?
"E-evet. Hayır. Kaçırdım!" Sırtıma destek göğsünün samimi bir gülücükle titrediğini hissettim ve bu içimde çırpınan bir kuş varmış gibi hissetmeme neden oldu. Bu yorucuydu...
Ona döndüm ama hala dip dibeydik ve ona dönmek istememdeki sebebin ondan ayrılmak olduğunu ondan ayrılamayınca anlamış olmak saçmaydı. Vay canına, bu cümle de en az durum kadar saçmaydı...
Bacaklarım arabaya değiyordu ve burnumun dibinde de Harun vardı ve içeri girip büyüklerle tanışmak şimdi Harun'la bakışmaktan çok daha kolay geliyordu. Yutkunup Harun'un eline uzandım. "Hadi, seninkilerle tanışalım."
Boştaki eliyle beni yönlendirirken tuttuğu eli ile elimi destek verircesine sıkıyor, sözünü unutmadığını gösteriyordu.
Soluğum boğazıma takılıyordu her nefeste... Bu denli büyük bir tepki vermem belki saçmaydı ancak... Mevzu sadece ana, baba da değildi. Ben... Büyüklerin, dilediklerinde ne denli gaddar birine dönüşebildiklerini biliyordum. Korkuyordum apaçık. Zar zor yutkunurken elimi sıktığımı fark ettim ancak bu Harun'un umurunda değil gibiydi. Hemen sonraydı, elimi hissettirecek ölçüde sıkıp bana döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Şansımız Olsaydı - TAMAMLANDI
Literatura FemininaNaz sadece biraz kötümser, realist, biraz fazla kuralcı... İroni fabrikası bir adam... Ve okumak için yollara düşen sivri dilli bir kız. Naz tekeri patlak, yaşlı bir kamyonda ve kader hep yokuş aşağı sürüyor aracını. Olsun, o artık liseli değil! Ün...