19. Bölüm

165 30 1
                                    

En sevdiğim bölümlerden birine hoş geldiniz 😍
-
-
-
Keyifli okumalar

19. Bölüm

Hayatım boyunca bir daha böylesi bir akşam geçireceğimi sanmıyorum. Ailevi durumların beni gereceğini sanardım; ki gerdi de ama beni hayatta bundan daha çok gerecek bir şeylerin olduğundan haberim yoktu. Duygular gibi... Birini sevmek ve sevilmek... Kendimi daha önce hiç bu kadar gergin hissetmemiştim. Çıplak kalmak gibi bir şeydi. Savunacak tezlerim ya da arkasına saklanacak bahanelerim yokmuş gibi... Tamam, Harun soruma cevap vermemişti ama Mevlâna'nın da dediği gibi; cevap vermemek de bir cevaptı. O yüzden şimdi gerginlikten titriyor olmama ve kulaklarımın uğuldamasına rağmen Harun'un elimi tutmasına izin vermiyordum. Karanlık odada bir heykel gibi yontulmuş yüz hatları jilet gibi keskinleşmişti. Gözleri mavi değil de dipsiz bir kör kuyunun karanlığına sahipti. Tüm bedeni kaskatı kesilmişti. Germişti beni... Normalde cevap vermesi için onu iteklerdim ama anlamsız bir korkuyla sinmiştim odanın karanlığına. Korkumun sebebi kızıp bağırması ya da hoyrat bir tepki değildi. Cevap niteliğinde iki kelimeden korkuyordum. Evet ya da hayır...

İkisinden de ölümcül bir virüsten kaçıyor gibi kaçıyordum üstelik. Keşke diyordum, sormasaydım.... Ah benim yılan dilli sivri dilim.

Yemek bitene kadar nerede olduğumu unutmuş gibiydim. Kurulmuş bir bebek gibi sorulan sorulara cevap veriyor, oğullarının sevgilisinden bekledikleri tepkileri gösteriyordum büyük bir nezaketle. Onlar da gayet nazik bir şekilde ilk tanışmaya yaraşır muhabbetler açıyor, okulumla ilgili övgülerde bulunuyorlardı. Bar olduğunu düşünmedikleri bir yerde garsonluk yapmamla gurur duyuyorlar, çalışıp okumanın zorluğundan bahsediyorlardı. Onlar için bu durum da övgüye değerdi. Tebessüm ediyor, teşekkürlerimi sunuyordum ama öte yandan hemen yanımda oturan çocuktan yayılan gerginliğin esiriydim. Parmaklarım eline uzanmak istiyordu ama artık can simidine ihtiyaç duymadığımı biliyordum ve bu düşünce beni rahatsız ediyordu. Eğer can simidine ihtiyacım yoksa eline uzanmak da neyin nesi oluyordu? Gecenin sonuna doğru Halil dede, Çetin ve Selçuk amcalar rakılarını doldurmak için çardağa geçerken gecenin başından sonuna bana ve Harun'a onaylamaz bakışlar atan Poyraz yanımıza gelerek merkeze geçeceklerini söyleyince bende atıldım.

"Biz de geçelim artık." Harun'un hiçbir şey söylemeden durumu kabul etmesi gerginliğime gerginlik katarken birden ağzımda metalik bir tat geldi. Dudağımı kanatmıştım. Bir de akılsız başın cezasını ayaklar çeker, diyorlardı. Ben tüm hıncımı dudaklarımdan alıyordum oysa...

Aile büyükleriyle mutlaka bir daha görüşmek kaydıyla vedalaşırken Harun'la aramızdaki sessizlik çizgisini bozmadan sürüyordu. Gençler hep birlikte yola çıkarken ben de kaderime razı olarak sessizliğe teslim oldum.

"Korktuğun kadar oldu mu?" Yolu neredeyse yarılamıştık ve ben artık konuşmayacağımızı düşünmeye başlamıştım. Esasında içimde biraz hayal kırıklığı vardı, kabul ediyordum ama daha çok rahatlamaydı hissettiğim. Belki diyordum, bu durum vesile olur da artık sadece arkadaş olurduk. Oyunlar oynayan çocuklar gibi olmaktansa... Halbuki hayır, konuşuyorduk işte. Omuz silktim usulca. Dudak bükerken serçe parmağımın alnıma kaydığını hissedip durdurdum kendimi. Herkes hareketlerime hakimdi, bu kadar açık kitap olmama gerek yoktu.

"O kadar olmadı." diye itiraf ettim. Bir tebessümün dudaklarını yaladığına yemin edebilirdim ama hemen toparlandı ve yüzüne ifadesiz bir tavır oturttu. Neden rahat değildik? Konuşmuyorduk? Tartışmıyorduk? Ve mütemadiyen susuyorduk?!.

"O zaman asıl meseleye gelelim." Sesi sakindi. Cümleyi de gayet sakin söylemişti fakat ben sakinlikten o kadar uzaktım ki... Evet ya da hayır. Hangisi? Sertçe yutkunup kapanma dürtüsüne teslim olmak üzere olan gözlerimi açık tutmaya çalıştım.

Bir Şansımız Olsaydı - TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin