7. Bölüm
Geçirmeyi umduğumdan daha berbat bir gece geçirdiğim aşikardı. Vücudum yatak için kıvranıyordu ancak saçlarımdaki pasta kalıntıları ve vişne likörünün ağır kokusu midemi alt üst ediyordu. Ateşim olduğu için titreyen ve yalvaran, çığlık atıp bana küfreden vücuduma kulak tıkayıp soğuk bir duş aldım ama ateş ve bitkinlikten sonra başım da dönmeye başlayınca ılık suyla bir daha aldım. Ağrı kesici ve mide bulantısı ilaçları içtim. Odayı havalandırdım, temiz hava içeri girince kapıyı pencereyi örtüp hamam misali bir odaya geçtim. Soğuk mu iyi edecekti beni yoksa sıcak mı bir türlü bilemediğimden sarhoş sivrisinekler gibi kapıları bir açıp bir kapadım. Gecenin dördüne doğru soğuk havanın bana daha iyi geldiğine kanaat getirdim. Sürekli terleyen vücudum yüzünden bir türlü kuruyamamış saçlarımı bir saç bandıyla toplayıp bandın yanındaki şapkayı elime aldım. Bu şapkanın hikayesi ben daha çok küçükken başlamıştı. Küçücük bir çocukken tüm dünyanız, pamuk şeker, kaydırak yahut çoğu çocuğun olduğu gibi salıncaktır ve eğer yirmi çocuk aynı anda sadece iki salıncaklı bir parka gidiyorsanız... Eh, iyi şanslar çünkü o gün benim şansım pek yaver gitmemişti. Sadece yarım saatlik bir park süresi içerisinde on dakikadan fazladır salıncak sırası bekliyordum ve açıkçası sıranın bana geleceği yoktu. Üzüntü ve sinirden çakmak çakmak olmuş gözlerle topuklarımı yere çarpa çarpa yürümüş ve etrafıma pek bakmamıştım; gelen bisikletle sallanan salıncak arasında pestile dönmeden önce bana şans olarak verilmiş iki saniye vardı ve inanması güç olsa da ben kendimi yere atıp beynimi patlatmaktan kıl payı kurtarmıştım. Yine de alt çenemde salıncağın, sol kulağımın arkasında da bisikletin birer hatırası kalmıştı. O zamanlar altı yaşında olmak ve görüntünün değerinden bi'haber olmak avantaj olsa da yaşım on dörtten on beşe atladığı, benim çocukluktan ergenliğe geçmeye başladığım sıralarda yara izlerim kız erkek fark etmeden oldukça dikkat çekmeye başladığını fark etmiştim. Farkına vardıktan birkaç hafta sonra ise insan içine çıkmayı ret etmiş ve dersler haricinde kendim yatağa bağlı bir genç haline getirmiştim. Ve mucize gibi gelen arkadaşım Burcu, saçlarımı uzatmamı ve bu kusurları saç, şapka unsuruyla mükemmeliyetin bir parçası haline getirmeyi teklif etmişti. Hayır, diyemezdim her ne kadar şapka uzayan saçlarımdan üç yıl sonra elime geçse de. Yine de kusurlarımla yaşamam gerektiğini biliyordum. Onlardan kurtulamazdım. Çenemde ki beyazlamış yarayı okşayarak balkona çıktım. Evimin bulunduğu sokak biraz banliyö tarzıydı. Pek güzel ev göremezdiniz ve açıkçası dış cephesi güzelce boyanmış doğru dürüst tek bir ev bile yoktu; yine de gözlerimi kısıp biraz uzakları görmeye odaklandığımda gözüm gönlüm açılıyordu. Parlayan ışıklar içimin biran olsun açılmasına, üzücü hatıraların tozlu rafa kalkmasına, dönme dolaptan beter karışan midemin durulmasına yardımcı oluyordu. Battaniyeme sarınıp içeri geçiyordum ki Harun'un arabasının gerçekten de aşağıda olduğunu görüp şaşırdım. Bir an yüksek ateşten beynimin buharlaşıp uçtuğunu ve bana hayaller gördürdüğünü sandım. Gerçekten de beni bekliyor olamazdı, değil mi? İçeri geçip telefonumu aradım. Ona gitmesini söyleyecektim. Derken birden içimden korkunç bir his yükseldi. Bir anlığına, sadece bir saniyeliğine Can'ın bana mesaj atmış olmasını umdum. Uzun ve hızlı akan bir geceydi. Belki Can mesaj atmıştı ama ben telefonumu elime alamadığım için görememiştim.
Tek bir mesaj vardı. İşin heyecanlı kısmı; mesaj Can'dandı ama içerikler hiçte öyle hayal ettiğim türden değildi.
'Arkadaş olduğumuzu sanıyordum. Kalbini çarptıran biri vardı ve sen bana söylemeye dahi tenezzül dahi etmedin.
-Can'
Bir telefon bile etmemiş miydi yani? Lanet olası bir çağrı bile yapmamıştı. Hadi aramaları geçtim bir açıklama bile talep etmemişti. Bu muydu yani? Karşılaştırma yapmak istemiyordum ama Harun kendisinin bile olmayan bir ceket için peşimde dört dönmüş, günde neredeyse on kez aramıştı, Can'sa merak etmekte haklı olacağı konu için telefonu kulağına götürmeye mi üşeniyordu? Sinirim tepeme çıkmış ve oraya kamp kurmuş gibiydi. Elimle alnımı sıvazlayıp parmaklarımı tuşlara götürdüm. Ne yazacaktım? Ne diyebilirdim ki bu şekilde davranan bir aptala. Boş verdim. Daha onun açıklaması gereken bir öpücük vukuatı vardı. Sırayı devralmayı ret ediyordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/297121241-288-k939970.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Şansımız Olsaydı - TAMAMLANDI
Chick-LitNaz sadece biraz kötümser, realist, biraz fazla kuralcı... İroni fabrikası bir adam... Ve okumak için yollara düşen sivri dilli bir kız. Naz tekeri patlak, yaşlı bir kamyonda ve kader hep yokuş aşağı sürüyor aracını. Olsun, o artık liseli değil! Ün...