18. Bölüm

163 27 1
                                    

18. Bölüm


Başım ağrımaya başlamıştı. İlaçları öyle kafama estiği gibi bırakmamalıydım gerçekten de. Üstelik Zeynep babaannenin imaları da tetiklemişti ağrımı. Mangal kokuları ne kadar cezb edici olursa olsun hassas midemi de ayağa kaldırmıştı. Bu yüzden şimdi klozetin üzerinde oturup ellerimi başımın üzerine dolarken derin nefesler alıyor ve kendimi bunun bir oyun olduğuna dair telkin ediyordum. Gözlerim neredeyse kaymıştı; hastalık resmen 'ilaçları içmezsen, gitmem.' diye diretiyordu ama düşününce bu inatçılığın ne yeriydi ne de sırası. Kapı tıklatılınca başımı ellerimin arasından çekip usulca sordum. "Harun?"

"Benim," dedi tiz, meraklı bir ses. Kaşlarımı çatıp lavabonun kapısını araladım. Adının Pelin olduğunu öğrendiğim, Poyraz'ın eşi, meraklı bir tavırla beni süzüyordu. "İyi misin, diye merak ettiler de." Kaş hareketlerim ağrımı tetikleyecek bir hale gelmişti ve doğrusu pek iyi sayılmazdım.

"Aslında pek iyi hissetmiyorum," diye itiraf ederken ayakta kalmak giderek güçleştiğinden klozete oturdum tekrardan. Pelin endişeli tavrını sürdürüp ne yapacağını düşünürken arkada Harun peyda oluverdi. Harun Pelin'i aşıp yanıma geldi. Başımı geriye itip elini alnıma yerleştirdi. Gözlerinde kızgın bir ifade vardı. Barda söyledikleri aklıma geldi. Pek bir şey söylememişti. Aslında tek dediği, 'İlaçları almayı unutma.' idi ama başımda dikilmiş bana bakarken bu kadar kısa bir ifadenin bile bir insanı nasıl da utandırabileceğini tecrübe ediyordum adeta.

"Pelin ya," dedi kısa bir süre sonra. "ağrı kesici ve ateş düşürücü bulabilir misin?" Pelin onaylamaz bir ifadeyle Harun'a dönerken ben de yavru köpek bakışlarımla Pelin'e baktım. Bu gece bir oyun oynayacaksak gerçekten de o ilaçlara ihtiyacım vardı. Burada olmaya hevesli olmasam da Harun beni hiç yüz üstü bırakmamıştı ve doğrusu itiraf etmesi can yaksa da bunu ona borçluydum.

"Bir hemşireden istenecek en son şeyi istiyorsunuz." Pelin'in sesi kızgın çıkmıştı ama muhtemelen sulanan gözlerim ve bir domates gibi kızaran tenime daha fazla dayanamadı. "Sen Naz'ı odana çıkar, ben geliyorum."

Harun dirseklerimden yakalayıp beni klozetten ayırırken bende minnettar bir şekilde ağırlığımı Harun'un kollarına bıraktım. Hiçbir şey demeden beni merdivenlere doğru sürüklüyordu. Hızıma ayak uydurmuş bile olsa merdivenlerin başına geldiğimizde dinlenmem için es verip bekledi. Ne kadar süre dinlenirsem dinleneyim asla yetmeyecekmiş gibiydi... "Çok fazla basamak var." diye mırıldandım. Gözlerimi açamıyordum. Tırabzanlara tutunup yaslanırken başımı olur olmadık sallamaya çalıştım ama bu bile dehşet verici bir ağrıya sebep oluyordu. Harun derin bir nefes alıp çenesini sıvazladıktan sonra bana kızgın bir ifadeyle baktı. Bir şey söylemeyi çok istiyor ama kendini frenliyor gibiydi. Yine de frene ne kadar sert basarsa bassın sanki araba kaymaya devam ediyormuş gibi konuşmaya başladı. "Anahtarını bu yüzden almıştım." Dişleri sıkılıydı. Eğer başım migrene kafa tutar gibi olmasaydı ben de alengirli mimikler yapabilirdim ama şimdi? Sadece boş bir ifade takınabiliyordum. "İlaçlarını al, demeye gelmiştim ama-" Elimi yavaşça kaldırdım ve gözlerimi usulca kapadım.

"Özür diliyorum," diye mırıldandım. "Tamam mı? Abarttım." Gözlerini devirip ellerini salladı sinirle.

"Saymıyorum!" Sesi sert ve çocuksuydu. "Sen benim ağzıma sıçtın o gün! Bir kuru özrü aftan saymıyorum!"

Başımı yana eğdim ve sulu gözlerimle Harun'a baktım. Yalvarır bir pozisyondaydı ve ifadesi neredeyse, 'Lütfen bana öyle bakma...' diyordu. Sonunda pes etti ve beklemediğim bir anda ellerini altıma geçirirken mırıldandı, "Eğer bana sapık muamelesi yapmasaydın şimdi çok daha iyi hissederdin." İç çekip başımı omzuna sakladım. Verdiğim tek tepkinin bu olduğunu görünce bu sefer o iç geçirdi. "Bu özrü kabul etmiyorum." dedi sonra çok daha sert bir tavırla. "Kendini affettirmek için çabalaman gerekecek."

Bir Şansımız Olsaydı - TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin