13. Bölüm

161 31 0
                                    

13. Bölüm


Dersin bitmesine beş dakika kalmıştı ve artan bir stres bedenimde kol geziyordu. Bedenimin kontrolü bende değilmişçesine dizimi zıplatıyordum. Parmak etlerimi koparmaya çalışıyordum. İşin doğrusu dersten bir halt anladığım da yoktu. Zaman zaman Can'ın sözlerini hatırlayıp kırılıyordum ama çoğu zaman Harun'u hatırlayıp sinirleniyordum. Adımı hatırlamaması ya da son sözleri de değildi üstelik sebep. Kendisiydi. Harun ismi sinir uçlarımı uyaran sivri uçlu bir kazık gibi, ne zaman adını duysam, düşünsem ya da adamı görsem, ki derse girene kadar üç kez görmüştüm, sinirleniyordum. Ah bir gelip konuşsa, haddini bildirsem diye düşünüyordum ama yanıma gelmiyordu; dediğini yapıyordu ve bu beni daha çok çileden çıkartıyordu. Çünkü Harun böyle bir adam değildi! Sözünü tutmak konusunda farklı bir tarzı vardı. Sözünü tutardı ama konuda oldukça esnek davranırdı.

"Solgun görünüyorsun."

Sözlerle birlikte Eylül'e döndüm. Toplanıyordu. Amfiye baktım. Hoca çıkmıştı. Harika! Adam burada bile değildi ama aklımı başımdan almıştı. "İlaçlarım." dedim başımdaki hafif ağrıyı fark ederek. "Evde kaldılar, o yüzden olmalı."

Çantasını omzuna atarken "Baksana" dedim. "Akşam bara gelsene."

Bir an utanır gibi oldu. Dudaklarını büzerken "Üzgünüm." dedi. "Barış'la Harun'lara gideceğiz."

"Gerçekten onlara gidecek misin?" dedim hayretle.

"Barış bana sordu bende gelirim, dedim." dedi hızlıca. "Üzgünüm..."

Hayal kırıklığıyla göğüs geçirdim. "Tamam o zaman ben bara-"

"Gerçekten gelmeyeceksin, öyle mi?"

Konuşmaya bile gerek duymadan başımı salladım. Ders çıkışı durağa giderken Eylül'ün bir an bir noktaya baktığını ve güldüğünü fark ettim. Barış arabasına yaslanmış telefonuna bakıyordu. Sonra kafasını kaldırdı. Telefonu umarsızca cebine atarken Eylül'e bakıyor, gülümsüyor ve bize yaklaşıyordu. Göğüs geçirip Eylül'ü çekiştirdim. "Ben kaçıyorum." dedim sol yanağına öpücük kondurup. Hızlıca el salladı ve Barış'a doğru ilerledi. Durağa doğru ilerliyordum. Birkaç saniye sonraydı. Eylül ve Barış arabadaydılar ve tam yanımda ağır ağır ilerliyorlardı.

"Naz," dedi Barış usulca ve hemen yapıştırdım cevabı.

"Hayır, işe gidiyorum Barış ve evet, akşam yemeğe gelmeyeceğim." Barış bir an dumur oldu ve sustu. Konuşabilmesi için birkaç saniye geçmesi gerekiyordu.

"Combo cevap." dedi komik bir tavırla. Gözlerimi devirdim.

"Vay be," Eylül'e dönüp fısıldadı ama duymuştum. "Harun haklıymış. Gözlerini tam tur çevirebiliyor. Bu bir başarı."

"Kulaklarını da oynatabiliyor." diye fısıldadı Eylül kıkırtıyla ve devam etti. "Ama bunu bilerek yaptığını sanmıyorum."

Kulaklarımı oynatabildiğimi biliyordum ama bunu bilinçli yapmıyordum. Konuşurken, hele de hararetliyken oynuyorlardı işte. Biyoloji hocamız, Bülent Hoca, canlılara ve evrime dair bir şeyler anlatırken beni örnek gösterince bu yeteneğim ortaya dökülmüş ve epey dalga konusu olmuştu ama Yeteneksizsiniz Türkiye için yeterli olduğunu sanmıyordum.

"Eğer hakkımda konuşacaksanız gazlasanız iyi olur çünkü kulaklarımın tek marifeti oynamak değil. Pek yaygın bir yetenek olmasa da kulaklarım işitmeyi de beceriyor." dedim hayret verici şaşkınlıkla. Eylül kahkaha atarken Barış aramızdaki mesafeli arkadaşlıktan olsa gerek durumu daha nahif bir gülücükle karşıladı.

Bir Şansımız Olsaydı - TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin