Kafamı koyduğum sıradan kaldırdığımda, kimya hocamın hala ders anlattığını görmek canımı sıkmıştı. Gözlerim saate kaydı, sadece on beş dakika uyuyabilmiştim. Sessiz bir of çektim. Şen hocanın bakışları hızlıca beni bulmuştu. Sebebi ofladığım an sessizleşen sınıftı. Bende şans olsa erkek doğardım zaten amına koyayım. "Çok sıkıldın herhalde Alkım." dediğinde hafifçe gülümsedim. "Biraz hocam." dedim sessizce. Bir asrı yarılamış kadını öğretmen yaparsanız, ve o kadın mıy mıy ders anlatırsa herkes sıkılır. Şahsi fikrim. Şen hoca sinirle sınıfta gözlerini dolaştırdı. Adının aksine oldukça meymenetsiz bir kadındı. "Sıkılan çıkabilir. Kimseyi zorla burada tutmuyoruz." derken sesi sertti. Kısmen zorla hocam. Devamsızlık hakkım yok da.
O bunu dediği an sınıftan çıkıp gitmeyi ne de çok isterdim aslında. Fakat yapmadım. Hem Şen hocanın sınıftan çıkmamı her ne kadar kendisi söylese de 'saygısızlık' olarak nitelendireceğini ve tutanak tutacağını bildiğim için. Hem de devamsızlık hakkım olmadığı için. Yoksa hiç bir güç beni burada tutamazdı. Başımı sıraya geri koyacaktım ki, tam yanımdan geçip sanki hedef almış gibi hocanın kafasıyla bütünleşen topu görene kadar. Hangi geri zekalı olduğunu bilmiyordum fakat birisi de avazı çıktığı kadar çığlık atmıştı. Sanki senin kafana top geldi, ne bağırıyorsun lan?
"Es sela" diyerek ellerini iki yana açan Kağan'a ister istemez güldüm. Onun hemen ardından Miraç konuştu. "Arkadaşlar hocanın selası okundu. Ders iptal." dedi gülerek. Yanımda oturan Orhan kalkıp yerde yatan hocanın yanına gittiğinde onu takip ettim. Hocaya bakarken, yavaşça ayağımla koluna dokundum. Öldü mü acaba? "Alkım bu hoca bayılmış." dedi Orhan. Göz devirmeden edememiştim. "Cidden mi Orhan? Hakkari tıp okumazsan kırılırım." dedi Miraç, Orhan'ın omzunu acıtacak bir şekilde sıkarken. Zorba. Kapı açıldı. İçeriye yarbay girdiğinde hocanın tepesinde olan üç kişi, yani biz, geri çekildik. Yarbay. Beden hocamız yani. "Hocanızın kafasına mı geldi top?"
Hayır hocam benim kafama geldi. Nasıl soru bu amına koyayım? "Evet hocam." diye mırıldandım. Hoca arkasından gelen nöbetçi öğrenciyi müdürün odasına yollarken kendi telefonunu çıkarıp ambulansın numarasını tuşladı. Bu sırada zilin çalmış olması ise tamamen bizim şansımızdı. Arkamdakileri pek umursamadan kendimi sınıfın dışına attım. Dünyanın en meraklı insanları kapıya doluşmuştu. Bu yüzden çıkmak o kadar kolay olmamıştı. Kendimi en sonunda dışarı attığımda, yan sınıftan çıkan tayfaya baktım. "Alkım? Ne oldu?" dedi merakla Efe. Omuz silktim. "Çok önemli değil. Şen hoca bayıldı sadece." dedim sanki çok normal bir şeyden bahseder gibi.
"Beddualarım tutmuş." dedi Hakan ellerini cebine yerleştirirken. İster istemez güldüm. Özden kalabalık arasından sınıfa, muhtemelen Miraç ve Kağan'ı çağırmaya gitti. Asıl amacının bu olmadığını öğreneli uzun zaman olmuyordu. Eski sevgilisi bizim sınıfımızdaydı ve bu yüzden sürekli sınıfa girip Miraç ve Kağan'ı çağırıyordu. Sözde kıskandırıyordu fakat çocuğun umurunda bile değildi. Doktor kendi haline bırakın diyince bizde ellemedik.
Koluma dolanan elin sahibine baktığımda bunun benden yaklaşık bir buçuk yaş büyük abim Uğur olduğunu gördüm. Sarılışına karşılık vermedim. Çok yüz verince şımarıyor. Şaka. "Ne oldu sınıfta?" dedi merakla. Benden birkaç santim daha uzundu. Fakat sınıfın önündeki kalabalık yüzünden hiç bir şey görülmüyordu. "Şen hocanın kafasına top geldi. Sonra bayıldı." diye mırıldandım. Şaşkınlıkla kaşları havalanırken Miraç, Kağan ve Özden de yanımıza gelmişti.
İkinci teneffüstü ve hepimiz ilk teneffüs bir şey yemediğimiz için oldukça açtık. Uğur aç olmadığını söyleyip kendi arkadaşlarının yanına gitmişti ve bizde hep beraber kantine inmiştik.
*
"Açken sen, sen değilsin kardeşim." dedi Kağan omzuma koyduğu elini sıkarken. "Bazen beni korkutuyorsun." Kaşlarım havalandı. Tost kağıdının çöpünü masaya bırakırken şişemde kalan son yudum ayranı da hüplettim. "Bazen mi peki?" dedim alaya karışık tehditkar bir ses ile. Güldü ve başını iki yana salladı. Bunu demesinin sebebi beş dakika içinde yediğim ikinci tost olduğunu biliyordum. Fakat ilk tostumu hepsinden önce bitirmiştim ve onlar yerken canım çekmişti. Onlar yavaş yiyordu, bu benim sorunum değildi.
Miraç bitmiş lolipopun çubuğunu ağzında dolaştırıyordu. Herkesin ilgisini bir şekilde çekmeyi başarmıştı. "Çıkışta, bu ekip Rest yapmamız yok mu?" dedi hafifçe eğilirken. Benim dışımda herkes onu alkışladı. "Hem de tüm gece!" Efe bunu dediğinde alkışların dozu arttı. İlgiler bize çekilirken sonrasında hepsi susmuştu. "Gelmezsem kahrolayım." dedi Özden gülerek. Restcafe neredeyse her okul çıkışında gittiğimiz kafe bar benzeri bir mekandı. Özellikle cumayı cumartesi bağlayan gecelerde oradaydık. Kafenin sahibinin bile mekana bu kadar uğramadığına emindim.
"Lütfen annene bende kalacağını söyleme. Senden başka hiç bir şey istemiyorum!" diye homurdandım. Bana göz devirdiğinde ona dil çıkarmıştım. Özden kısıtlayıcı ve dikkatsiz bir ailenin tek kızıydı. Ailesi onu çok kısıtlasa da Özden yalanlar ile her boku yiyordu. Üstelik defalarca kez yakalanıp azar işitmesine rağmen arsız gibi yalanlarla idare etmeye devam ediyordu. "Seni geçen hafta kullandım zaten." dedi omuz silkerek.
"Sen var mısın?" dedi Miraç lolipop çubuğunu bana fırlatarak. Üzerime çarpıp kucağıma düşen çubuğu ona geri fırlattım. "Ağzında geveleyip tükürük yaptığın şeyi niye bana fırlatıyorsun?" diye homurdandım. Omuz silkip ardına yaslanırken dudaklarını büzüp bana bir öpücük atmıştı. Yüzümü buruşturdum. "Beni saymayın bu sefer." diye mırıldanınca Efe hemen atılmıştı. "Sensiz Restcafe mi olur ya?" diye homurdandı.
"Restcafe mi? Alkımsız Restcafe hem de. Ben kesinlikle varım." diyerek karşıma Orçun oturdu. Tam yanıma Gökhan ve onun yanına Mert oturduğunda grup tamamlanmıştı. GOM, okulda nam sanmış çete benzeri fakat çete olmayan ufak bir gruptu. Kurucuları Mert, Gökhan ve Orçun üçlemesi olduğu için ismine GOM derlerdi. Biz ise onlarla arkadaş olan nadir insanlardan birkaçıydık. Arkadaş olmamız ise tamamen şanstı. Demek çok çete arkanda? LJSFLKJLSJGLŞA
Orçun'un bana takıldığını biliyordum. Yine de ona nah çekmeden edememiştim. O da bana dil çıkarmıştı. Çocuk muyuz derdim, ama on yedi yaşında olduğumuza göre oldukça çocuktuk. "Yok musun gerçekten? Bu akşam yakışıklı bir çocuk sahne alacak. Alkım'ın ilgisini çeker diyordum bende." diye mırıldandı Gökhan.
"Emir'in daha çok ilgisini çekeceğini düşünüyorum. Şahsi fikrim." diye mırıldandım. Emir benden yaklaşık altı yaş kadar büyük abimdi. "Alkım ben bu meymenetsizleri çekemem yalnız. Gelmen lazım." diyen ise Mert'ti.
"Daha birkaç gün önce arkadaşlarımda kalacağım yalanını uydurdum zaten. Gerçekten. Emir'e yalan söylemekten hoşlanmıyorum."
"Dedi hafta içinde Emir'e on tane kolpa sıkan Alkım." diye homurdanan Miraç'tı. Miraç, Gökhan ve Mert üçlüsü sandalyelerini benden uzaklaştırıp yüzlerini çevirdiler. Süper. Eşek kadar olan üç heriften de trip yemedim demem artık. Bide ikisi okulun ağır abisi. Ağır abiye bak kafasını çevirip trip atıyor.
Bunları dillendirirsem onlarla gitmememin üstüne birde bunları söylediğim için benimle günlerce konuşmazlardı. Bundan emindim. "Gerçekten konuşmayacak mısınız benimle?" diye mırıldandım. Miraç kendini tutamayıp başını iki yana salladı. "Tamam ya bakarız. Küsmeyin hemen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Restcafe
Teen Fiction"Yazmaman gerektiğini düşünüyorum hala." "Ben yazmak istiyorum." dedim emin bir şekilde. Omuz silkti. "Madem öyle." Mesajlaşma uygulamasına girdiğini anlamam zor olmamıştı. Birkaç bir şey yazdı ve bana sormadan gönderdi. "Afili bir başlangıç olsun...