Gözlerimi araladım. Hastane odasında olmak şaşırtmamıştı. Bir an beyaz ışığı görmek, garip hissettirmişti. İşin abartısı tabii. Odada yalnız olmak şaşırtmış ve garip hissettirmişti. Koca hastane yatağında sanki aylardır hareket etmeden duruyormuşcasına rahatsızdım. Hafifçe kıpırdamak bile kemiklerimi feci derecede acıtmıştı. Ben kıpırdanırken, kapının açıldığını gördüm. Miraç dikkatlice içeriye girerken, göz göze geldiğimizde mosmor olmuş göz altları beni şaşırtmıştı. "Sonunda!" dedi rahatlamış bir nefes verirken. Yanıma hızlı adımlarla geldi ve bana sarıldı. Sarılışına kolumdaki seruma dikkat ederek karşılık verdim. "İyi misin? Nasıl hissediyorsun? Doktoru çağırayım mı?" dedi benden ayrıldıktan sonra. Gerindim ve başımı iki yana salladım. "İyiyim. Sadece hareketsizlikten kemiklerim ağırdı biraz." diye mırıldandım. Refakatçi koltuğuna otururken daha da rahatlamış gibiydi.
"Yangın neden çıkmış?" diye mırıldandım. Huzursuz bir nefes verirken "Tuvalet önünde sigara içen birisi, sigarasını söndürmemiş. Oradan alevlenmiş, en azından bana böyle söylediler." dedi. Anladım dercesine başımı salladım. Yeni uyansam da, deli gibi uykum vardı. Esnedim ve hafifçe dönerek gözlerimi birkaç saniyeliğine kapatıp açtım. Diğerlerinin de içeriye girdiğini gördüm. Akay en son giriş yaparken, uyandığımı görünce rahatlamış bir nefes vermişti. Mavi hareleri kızarıktı. Ne kadardır baygın olduğum hakkında bir fikrim yoktu fakat kısa bir süre olmadığına emindim. "Günaydın uyuyan güzel." dedi Mert. Emir başıma gelip anlıma hafif bir buse kondururken, Uğur'un arkasına sığınmış Balın'ın göz yaşını sildiğini görmüştüm. "İyi misin güzelim?" dedi Emir endişeyle.
Onaylar bir şekilde mırıldandım. Oturduğu yerden kalkan Miraç'ın yerine yanıma Akay geldi. Emir burada olduğu için çekindiğini anlamam uzun sürmemişti. Uzanıp elini tuttuğumda, bundan güç alır gibi eğilip dudaklarıma hafif bir buse kondurdu. Çok da çekinmiyormuş ya. Emir'in bir nefes vererek uzaklaştığını görmüştüm. Hala alışamamıştı. En azından ses çıkarmıyordu ve bu da yeterdi. Zamanla kabulleneceğine emindim. Sıkıntıyla ofladım. "Efe şu serumu sıksana biraz, çabuk bitsin." diye mırıldandım. Efe sanki robotmuş gibi başıyla onayladı ve seruma doğru bir hamle yaptı.
Gökhan ensesinden tutarak onu doğrulturken bir küfür savurmuştu. "Geri zekalı. Kızın damarlarını patlatacak!"
*
Doktor iyi olduğumu ve çıkmamda bir sakınca olmadığını söylediğinde, hastaneden ayrılmamız çok uzun sürmemişti. Tekrardan Akay'ın evindeydik çünkü burada eşyalarım vardı. Ayrıca bir gece daha burada kalmayı bir sorun olarak görmüyordum. Ben görmüyordum. Emir çok iyi yaklaşmıyordu, fakat yanında Zeynep olduğu için sesini çıkaramamıştı. Zeynep olmasa Emir, Akay'ın yanında nefes almama dahi izin vermezdi zaten. Herkese bir Zeynep lazım. "Size bir şey söylemek istiyorum." dedi Balın. Gözlerinin kızarık olması dikkatimi çekmişti. Uğur esneyerek arkasına yaslandığında, tamamen görüş açıma girmişti.
"Sabaha kadar mı bekleyeceğiz?" dedi Emir esnerken. Balın'ın Akay'a attığı çekingen bakışlar dikkatimi çekti. Uğur başını Balın'a çevirdiğinde kaşları çatıldı. Ne olduğundan onun da haberinin olmadığını bu sayede anlamıştım. Ve Zeynep'in de haberi olduğunu, hoş bir şey olmadığını Emir'e yaptığı şirinliklerden. Bu aşağılık odada şu anda gerçekten önemli bir olay gerçekleşecekti. "Emin olana kadar söylemek istemedim. Hastaneye gidince Zeynep ablanın zorlamasıyla gittim. Nasıl söyleyeceğim hakkında hiç bir fikrim yok. Tepkileriniz beni çok korkutuyor." Kaşlarım derince çatıldı. Uzandığım yerde daha dik bir hale geldim. Bağdaş kurarken Balın'ı daha dikkatli dinlemeye başlamıştım. Balın hafifçe başını eğerken parmaklarıyla oynamaya başladı. "Hadi Balın." dedi Zeynep.
"Hamileyim ben." diye mırıldandı. Başını çekingen bir tavırla kaldırırken bana sarılmış olan Akay'ın kasıldığını hissetmiştim. Hafifçe yutkundum. Kafamda bir şey dönmüyordu, donakalmış bir şekilde ona bakarken Uğur ayaklandı. Bir an çekip gideceğini düşünmüştüm, Uğur'un öyle bir çocuk olmadığı aklımdan uçup gitmişti. İkisi de çok gençti. Uğur'un baba olmayı her şeyden çok istediğini biliyordum, çocukken bile bir erkek çocuğu hayaliyle yanıp tutuştuğunu da. Fakat şu an, ikisi içinde çok erkendi. On dokuz yaşlarındaydılar, ikisi de hayatı yeni yeni kavrarken bu onlar için çok fazlaydı. "Ne?" diyerek ilk tepkiyi Emir verdi. Ayaklanırken, sinirden kasıldığını görebiliyordum. Akay ile olan birlikteliğimizi bile henüz kabullenememişken, üzerine bunu duymak sinirlerini germiş olmalıydı. "Siz iki ergen, birlikte olup korunmadınız yani. Doğru mu anladım?" dedi emin olmak ister gibi.
"Emir." diyerek araya girdi Zeynep. Başını ona çeviren Emir, hala sinirliydi. Akay ise hala bir tepki vermemişti. Zeynep, Emir'i sakinleştirmeye çalışırken bende Akay'a doğru döndüm. Hafifçe çıkmış olan kirli sakalını okşadım ve bana bakmasını sağladım. "Bir şey demeyecek misin?" diye mırıldandım. Cevap vermeden benden ayrılıp ayaklandı. Odadan çıkarken huzursuz bir nefes vermiştim. Yüzümü ovuşturdum. Balın'ın hıçkırığını duymuştum. Uğur onu sakinleştirmeye çalışırken Emir hala söyleniyordu. "Birlikte olmanız inanın bana umurumda değil. Ne yaparsanız yapın. Ama daha on dokuz yaşındasınız Balın! Hamileyim ben ne demek? Sen daha çocuksun, bir çocuğa nasıl bakacaksın?" Sesi sert de olsa, onları düşündüğünü biliyordum. Yine de, böyle yaparak ortamı daha da çok gerdiğinin farkında değildi.
"Tamam. Sakin olun önce." dedi Zeynep. Uğur, ağlayan Balın'ı sarmalamıştı fakat gözü dalmış bir şekilde duvara odaklanmıştı. Önüne geçerek dikkatini dağıttım. "Balın aldırmak istemiyor. Bana kalırsa en doğru karar aldırmak ama, istemiyor. Onun da psikolojisini düşünmek lazım. Zaman verelim, ikisi beraber düşünsün." diyerek Emir'den daha doğru bir şekilde ortamı sakinleştirdi. Balın başını kaldırırken yaşlı gözlerle bana baktı. "Abim nerede?" dedi. Titreyen sesi içimi acıtmıştı. Dudak büzerek bilmediğimi belirttim. Sonrasında Akay'a bakmak için odadan çıktım.
Yatak odasında yoktu. Lavabonun ışığı bile yanmıyordu. Mutfak kapkaranlıktı fakat ufak balkonuna açılan kapı aralıktı. İlerleyerek oraya baktığımda, soğuk mermerde sigara içerken onu görmek daha da kötü hissettirmişti. Sigara içip içmediğine dair bir fikrim yoktu. Böyle bir görüntüyü ilk defa görüyordum. Hafif esen hava beni bile üşütürken gidip bir pike aldım ve yanına oturarak onun ve kendimin üzerine örttüm. Başını bana çevirirken kaşlarını çatmıştı. "Mermere mi oturdun?" dedi. Ona göz devirdim ve bir cevap vermedim. Paketimden bir dal çıkarıp yaktıktan sonra, başımı onun omzuna koydum. Başını benim başımın üzerine yerleştirirken derin bir nefes vermişti.
"Sinirli misin?" dedim meraklı bir ses ile. Üzerine pek gitmek istemesem de, ona destek olmak, yardımcı olmak istiyordum. En azından sakinleştirmek. Yapamasam bile denemek istiyordum. "Sorumsuzca davrandıkları için evet. Ama yeğenim olması konusunda hayır." diye mırıldandı. Kaşlarım havalanırken onu dinlemeye devam ettim. "Bu kötü bir şey değil. Fakat okulları aksayacak, gelecekleri kötü bir yola ilerleyebilir. Bu şekilde giderse o bebeğe bakamazlar." dedi sıkıntıyla. "Balın aldırmak istemiyormuş." Onaylar bir mırıltı çıkardı. "Çünkü anne olmak istiyor. Biliyorum. Şaşırmadım. Ama böyle olmaz."
"Onların yetemediği yerde, biz yardımcı olamaz mıyız?" Başını kaldırdı. Bana baktığını hissedince bende ona baktım. Dumanı ister istemez veya bilerek, yüzüme üflemişti. Eğilip dudaklarıma hafif bir buse kondurduktan sonra anlımı anlına yasladı. "Annemler hiç hoş yaklaşmayacaklar." diye homurdanışını duydum. Elimi yanağına yasladım. Yanağını okşarken elimi saçlarına doğru uzatmıştım. "Bizimkilerde. Fakat olan oldu. Hem, Balın'ın bir düşünme süresi var. Belki de bu sürede fikrini değiştirir. Bilemeyiz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Restcafe
Teen Fiction"Yazmaman gerektiğini düşünüyorum hala." "Ben yazmak istiyorum." dedim emin bir şekilde. Omuz silkti. "Madem öyle." Mesajlaşma uygulamasına girdiğini anlamam zor olmamıştı. Birkaç bir şey yazdı ve bana sormadan gönderdi. "Afili bir başlangıç olsun...