Gözlerimi sabahın sesine araladım. Evet. Gerçekten de sabahın sesine araladım. Hala Akay'ın kolları arasındaydım fakat bir fazlalık vardı. O da yan odadaki mutfaktan gelen seslerdi. Dikkatlice kollarından sıyrılarak kalktığımda, telefonumu komodinin üzerinden aldım. Saat öğleni geçiyordu. Neredeyse on saate yakın uyumuştuk. Esneyerek kapıdan çıkarken, sesler artık daha netti. Görüntü gelmişti. Mutfakta beş dallama ve bir adet yenge bir şeyler konuşuyorlardı. Kahvaltı hazırlıyor olmalarını umardım.
Odadan çıktığımı gören Balın'ın gözleri benimkilerle buluştu. "Alkım!" dedi heyecanlı heyecanlı. Koşarak bana kollarını sararken, bu tepkisini anlayamamıştım. Sarılışına karşılık verdim. "Ay yenge mi demeliyim yoksa?" dedi gülerken. Hafifçe gülümsedim. Mutfağın hala dışındaydım. İçeriye girdiğimizde, tezgahın önünde yemek hazırlayan Zeynep'i gördüm. Kaşlarım çatıldı. "Sen Akay'ın odasından mı çıktın?" dedi Uğur. Ona döndüm. Başımı yukarı aşağı sallarken o kaşlarını çattı. "Beraber yattınız yani?" Omuzlarımı düşürüp bıkkın bir halde ona döndüm. "Balın ile her gece koyun koyuna uyurken bunu söylemen sence de çok aptalca değil mi?" diyerek araya girdi Zeynep. Uğur susup oturduğu yere sinerken kollarını göğsünde birleştirmişti. Emir'in yolundan ilerliyor çomar herif.
"Ya Alkım. Beşinci yeğenimi de yaptınız mı?" dedi Miraç heyecanla. Gökhan bu sefer ben bir şey demeden onun ensesine yapıştırdı. "Geri zekalı." diye homurdanan Orçun'du. Göz devirdim. Zeynep'in kızarttığı sosislerden birisini ağzıma attığımda, elindeki tahta kaşığın tersiyle kafama vurdu. "Sabret." dediğinde o da bir patates yemişti. Omuz silkerek mutfaktan çıktım. Elimi yüzümü yıkamak için banyoya girerken, açılan başka bir kapının sesini duymuştum. İlerledim ve hızlıca yüzüme birkaç kez su çarptım. Aynadan kendime bakarken, göz altlarımdaki morlukların daha da belirgin bir hal aldığını görmüştüm.
Ben yüzümü incelerken kapı açıldı. İçeriye giren Akay, beni görse de ses etmeden kapıyı kapatıp yanıma gelmişti. Aynadan bana baktı. Sonrasında boynuma sarılıp yanağımı koklayarak öptü. İster istemez bunu yapmasına kıkırdamıştım. Benden ayrıldığında sırıtarak bakmaya devam ediyordu. Aynalı dolabın kapağını açıp diş fırçasını çıkardı. Gözüme çarpan ikinci bir şarjlı diş fırçasıydı. Tamam. Balın arada buraya gelip kalıyor olabilirdi. Diş fırçasını burada bırakacak kadar mı sık geliyordu? Ardından ona uzandı ve bana verdi. Kaşlarımı çatmış bir şekilde aynadan ona bakarken bu sefer dişlerini göstererek gülümsedi. "Uğur'dan gelirken almasını söylemiştim. Aynı zamanda birkaç kıyafetini ve ders kitaplarını da getirdiler. Ne kadar süre kalırsın bilmiyorum ama, bu süre zarfında okulunu aksatmanı istemiyorum."
Dudaklarıma engelleyemediğim bir tebessüm yerleşti. Diş macununu fırçaya hafifçe sıktıktan sonra benimkine de aynısını yaparak geri koydu. Dişlerimizi fırçalamaya başladığımızda, aynadan birbirimize bakıyorduk. Hala uykum vardı. Bu yüzden başımı onun koluna yasladım ve gözlerimi kapatarak dişlerimi fırçalamaya devam ettim. En sonunda ikimizde diş fırçalamayı bitirmiş ve banyodan çıkmıştık. Akay'ın bir eli beni sarmalıyordu. Teması gerçekten seviyordu.
Mutfağa girdiğimizde, masa kurulmuştu ve herkes masaya oturmuştu. Bizim için bırakılan yan yana duran sandalyelere oturduğumuzda, gözler üzerimizdeydi. Mert, dünden beri olan suspus halinden hala arınmamıştı. Hafifçe dikeldi. Masadakilerin üzerinde gözlerini kestirirken göz göze geldik. "İrem ile konuşmayı kestik." diye mırıldandı. Şaşkınca ona bakmaya başladım. Oysa kızı çok sevmiştim. "Bu yüzden mi dünden beri durgunsun lan sen?" dedi Gökhan. Mert omuz silkerek arkasına geri yaslandı. "Sıkılmış. Öyle söyledi. Bende uzatmadım."
"Boş ver be oğlum, biz bize yeteriz." dedi Orçun onun omzunu hafifçe sıkarak. Mert burukça tebessüm ederken "eyvallah" der gibi başını eğdi. Bende gülümsedim. Arkadaşlıklarına gerçekten de imreniyordum. Çocukluk arkadaşlarıydılar ve bu yaşlarına kadar hiç ciddi kavgaları olmamıştı. Aralarındaki max sorun beni neden kavgaya çağırmadın falandı sanırım. Akay bir ekmek dilimini bana uzattı. Sorgulamadan aldım ve yemeye başladım. Ağzıma yayılan krem peynir ve salça tadı, damağımda hoş bir tat bırakmıştı. Bakışlarımı ona çevirdim. Beğenip beğenmediğimi anlamaya çalışır gibi bakıyordu. Gülümseyerek beğendiğimi belirttiğinde, hızlıca yanağıma bir buse kondurup geri çekildi. Masada bir muhabbet döndüğü için, görmediklerine emindim.
*
"E şimdi bu ne oluyor?" dedi elindeki rimeli havaya kaldırıp bana gösterirken. Bayık gözlerle ona baktım. "Rimel." diye mırıldandım. Hala boş boş baktığını fark edince. "Kirpiğimize sürüyoruz Akay." diyerek açıkladım. Aydınlanmışca kaşları havalandı. Balın'ın benim için hazırladığı ufak makyaj çantasındaki eşyaları inceliyordu. Lip balmı çıkarıp kapağını açtı. Sonrasında yüzünü buruşturdu. "Beyaz ruj mu bu?" dedi bana bakarken. Güldüm ve elinden aldım. "Nemlendirici gibi düşün. Dudaklarımız çatlamasın diye sürüyoruz. Beyaz da değil ayrıca, rengi yok. Hindistan cevizli bu." Odasındaki şifonyerin üzerine koyduğum ufak aynadan kendime bakarak dikkatlice dudaklarıma sürdüm.
Ayaklandığını çıkan sesten anlamıştım. Bana yaklaştığını ise aynadan görebiliyordum. Yanıma tamamen geldiğinde bir eli belime yerleşmişti. Hafifçe eğilerek aynadan bana baktı. Ben konuşmasına izin vermeden önce konuştum. "Sana da sürelim mi?" dedim. Lip balmı havaya kaldırıp görüş alanına soktuğumda bana bir cevap vermedi. Boşta olan elini, havadaki elime sürterek lip balmı aldı ve şifonyerin üzerine koydu. Belimi sarıp beni kendine çevirdiğinde, ne yapacağını az çok anlamıştım. "Sürelim." dedi. Başını bana yakınlaştırırken, hafifçe gülümsemiştim. Diğerleri kahvaltıdan sonra gitmişti. Ve onlar gittiği andan beri boş bulduğu her anda bunu yapıyordu. Normal bir şey konuşurken bile, evirip çevirip dudaklarını benimle buluşturuyordu.
Baş parmağı, giydiğim crop yüzünden açıkta kalan belimi okşuyordu. Dudaklarını benimle buluşturduğunda, ellerimi boynuna sardım. Bu ana kadar çok hızlı gelmiştik, fakat bu andan sonrasında bu kadar hızlı olmayacağımız belliydi. Akay duracağı yeri çok iyi şekilde biliyordu. Yavaş ve nahif bir şekilde dudaklarımı kavrarken, ona aynı şekilde karşılık verdim. Kendimi kaptırmış olmalıyım ki, boşta kalan eliyle makyaj çantasını kaldırdığını anca anlayabilmiştim. Bedenim yavaşça yatak ile buluştu. Akay dudaklarını benden hafifçe çekip nefeslendi. Boynundaki kollarımı ona daha sıkı sardım ve dudağına bir buse kondurup geri çekildim.
Bu hoşuna gitmiş olacak ki, bu sefer sırıtmıştı. Bende gülümsedim, tekrardan yaklaşıp dudağımın kenarını öptü. Ardından hafifçe eğilip boynumu. Tekrar gözlerimle aynı hizaya geldiğinde "Güzelmiş." diye mırıldandı. Sıcak nefesi yüzümü ısıttı. En sonunda tamamen ayrıldığımızda, yanıma uzanmıştı. Boynundaki ellerimi belinde doladım ve başımı göğsüne yasladım. Saçlarımı hafifçe okşamaya başladı. Neredeyse on saat boyunca uyusam da, mayışmıştım. "Seni seviyorum."
"Efendim?" Başımı göğsünden kaldırdım fakat o elini saçlarımdan çekmedi. Çocuk seni seviyorum dedi, yüzüne tükürsen daha az saçma olurdu Alkım. "Seni sevdiğimi dile getirdim." dedi. Bu sefer sırıtmıştı. Yutkundum. Ona bakmaya devam ederken o saçlarımı okşamaya devam etti. "Bende." diye mırıldandım. Birkaç saniye beklediğimde, devamını getirmek ancak aklıma gelmişti. "Seni seviyorum." diye mırıldandım.
Bu cümleyi çokça kullanmıştım. Ama bu seferki. Çok farklı hissettirmişti. Bunu dediğim anda mavi gözlerinde oluşan parıltı, çok daha farklı hissettirmişti. Çok güzel ve iyi hissettirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Restcafe
Teen Fiction"Yazmaman gerektiğini düşünüyorum hala." "Ben yazmak istiyorum." dedim emin bir şekilde. Omuz silkti. "Madem öyle." Mesajlaşma uygulamasına girdiğini anlamam zor olmamıştı. Birkaç bir şey yazdı ve bana sormadan gönderdi. "Afili bir başlangıç olsun...