"Eve gitmem gerekiyor gibi hissediyorum." diye mırıldandım. Akay bir nefes verip anahtarı kilide soktu. "Güvensiz bir şeyler olabilir Alkım. Boşu boşuna burada kalmanı söylememiştir. Vardır illa bir sebebi." Huzursuz bir nefes verdim. İçeri girdiğimizde ayakkabılarımı ayakkabılığa bıraktım. O çantamı portmantoya asarken mutfağa doğru ilerledim. Hoş şeyler oluyor gibi hissetmiyordum. Huzursuzdum. Akay gelip koltukta yanıma oturdu ve beni sarmaladı. Saçlarım arasını okşarken "Seni burada zorla tutmak istemiyorum Alkım. Ama Emir'in senden bir şey saklayacağını da zannetmiyorum. Yarın öğreniriz. Rahatla. Lütfen." diye mırıldandı. Başımı ona yasladım ve düşünmeye başladım.
Kafamı kötü şeylere yormak istemiyordum. Zamanında bunu çok yapıyordum ve bu kafamı yeterince şişirmişti. Fakat bu halde düşünmekten başka yapabileceğim pek bir şey yok gibiydi. Akay ile vakit geçirirsem ne kadar odaklanabilirdim bilmiyordum, veya başka herhangi bir şey yaparak ne kadar odaklanırdım bilmiyorum. "Kurabiye yapalım mı?" diye mırıldandım başımı kaldırıp. Akay'ın bir anlığına kaşları çatılsa da, eski haline gelmesi uzun sürmemişti. Gülümsedi. Uzanıp yanağımı öptü ve başını onaylar bir şekilde salladı. "Hadi, yapalım." dedi. Kalktım. Yüzüme bir gülümseme yerleştirmek için çabaladım. Her ne kadar eve gitmek istesem de, Akay'ı da üzmek istemiyordum.
Hızlıca derin bir kap çıkardım. Akay yumurta ve yağı çıkarıp masaya koyarken, beklemeden yapmaya başladım. Normalde yağın ve yumurtanın oda sıcaklığında olması lazımdı fakat bunu beklemek istememiştim. Kurabiyeyi hızlıca hazırlarken, tamamen onu yapmaya odaklandım. Hamur tamamen hazır olduktan sonra, bir parçasını koparıp ağzıma attım. Akay'ın buruşturduğu yüzünü görünce ister istemez gülmüştüm. "Mert çok sever kurabiye hamurunu çiğ yemeyi. O alıştırdı beni de. Sende ister misin?" dedim ve bir parça alıp ona uzattım. Başını iki yana salladı. "Ben pişmiş tercih ediyorum güzelim, sağ ol yine de." diye homurdandı. Gülümsemem genişledi. Elimdeki hamuru yuvarlamaya başladım. Sonrasında Akay'ın hazırladığı, üzerinde yağlı kağıt olan tepsiye yerleştirmeye başladım.
Neredeyse yirmiye yakın kurabiye çıkmıştı. Ben ara ara ağzıma parçalar atmasam daha fazla çıkardı gerçi ama. Ayarladığımız fırına tepsiyi bıraktıktan sonra kapağını kapattım. Dakikasını ayarladıktan sonra Akay'a döndüm. Kurabiyelerin bazılarını kalp şeklinde yapmıştım. Akay'ın internetten sipariş ettiği kurabiye süsleri gelince beraber onları süsleyecektik. "Tatlı şeyler yapmak da pişmesini beklemek de çok sıkıcı." diye homurdandım. Hafifçe gülümseyerek elini belime doladı ve beni kendisine çekti. Sırıttım ve kollarımı boynuna doladım. "Ya?" dedi gülümser bir tonda. "Yaparken seni izlemek hiç sıkıcı değildi. Tatlı gözüküyordun." diye mırıldandı. Bunu söylemesini beklemediğim için hafifçe gülerek başımı göğsüne bastırdım. Bu sefer de alayla "Utandın mı?" demişti.
"Ne utanıcam be! Sanki ilk defa iltifat alıyoruz." diye homurdandım. Fakat bir yandan da gülüyordum. Başımı kaldırıp ona baktığımda kaşlarını çattığını görmüştüm. "Başkaları da mı sana tatlı olduğunu söylüyor?" Bunu dediği an çalan zil ile kaşlarım havalandı. "Süsler geldi!" diye mırıldandım hafif heyecanlı bir tonda. Ondan ayrılıp kapıya doğru giderken arkamdan bağırışını duymuştum. "Alkım! Kızım bir şey sorduk ya!" Gülerken göz devirdim. En sonunda kapıyı açmıştım.
Karşımdaki kuryenin tanıdıklığı dikkatimi çekmişti. Elindeki kağıda bakıp "Akay Yıldırım." diyerek başını kaldırdı. Beni gördüğünde kaşları çatılmıştı. "Alkım?" diye mırıldandı şaşkınlıkla. "Tahir?" dedim bende aynı şaşkınlıkla. Eski sevgilimin kapıma sipariş getirmesi garip bir durum değildi, bir işe başlamış olabilirdi ki bu çok normaldi. Fakat zaten abisi ile ortak olduğu bir mekan varken kuryelik yapması mantıksızdı sanki. "Sen ne yapıyorsun burada?" dedi sorgular bir şekilde. Kaşlarımı çattım. "Sevgilimin evi." diye mırıldanarak cevap verdim ona. Kaşları hafifçe havalandı. "Ha," diye mırıldandığını duymuştum. Elimi uzattım. Bana garipser bakışlar atmaya başlamıştı. Boş boş bana bakmaya devam ederken "Sipariş?" diye mırıldandım. Kendine gelerek poşeti bana uzattı. "Kolay gelsin."
Kapıyı kapatırken son kez "Size de iyi eğlenceler." dediğini duymuştum. Ona bir cevap vermeden kapıyı kapatıp mutfağa doğru ilerledim. Açıkçası neden kuryelik yaptığını merak etmiyordum. Zaten böyle bir olay gelse gelse benim başıma gelirdi. Garipser bakışlarımı Akay da fark etmiş olacak ki "Bir şey mi oldu?" diye sordu. Bakışlarımı ona çevirip başımı iki yana salladım. Sonrasında baş parmağımla kapıyı işaret ettim. "Tahir getirmişti de siparişleri. Ona şaşırdım." diye mırıldandım. O kurabiyeleri fırından çıkarmıştı, poşettekileri de çıkarırken bana sorgular bir halde bakmaya başladı. "Eski sevgilin olan mı?" diye sordu meraktan uzak bir ifade ile. Aslında eski sevgilim olan olduğunu bildiğini anlamak zor değildi.
"Evet." diye yanıtladım onu. Kaşlarını yalancı bir şaşırmayla havaya kaldırdı. "Bir şey mi söyleyeceksin?" diye mırıldandım. Başını iki yana sallayarak sessiz kaldı. "Rahatsız mı oldun?" diyerek tekrar bir soru yönelttim. Tekrardan başını iki yana salladı. İçten içe kendimi kötü hissetmiştim. "İnsanlar işini yapıyor diye niye rahatsız olayım yavrum? Eski sevgilinse eski sevgilin, sonuçta bir kurye ve siparişimizi getirdi. Sadece," Bakışlarını kaçırdı. Kaşlarım çatıldı. Duraksaması ile "Sadece?" diyerek devam etmesini istediğimi belirttim. "Sana bir şey sormak istiyorum." dedi kaçırdığı bakışlarını tekrar benimle buluştururken. Başımı onaylar bir şekilde salladım. Ortam cidden saçma bir hal almaya başlamıştı.
"Sen siparişi alırken evdeki eksikleri listelemek için çantandan kalem ve kağıt aldım. Sonrasında da," Önüme koyduğu kapalı kağıdı elime aldım. "bunu buldum." Kaşlarım sanki mümkünmüş gibi daha derin çatıldı. Kağıdı açtıktan sonra bir not olduğunu anlamıştım. Bir çocuğun çizdiği oldukça belli olan bir resim vardı. Birkaç kişi bir partideydi sanki. Ortada büyük bir pasta vardı. Ben bunu incelerken bir anda elektriklerin gitmesi bir olmuştu. Korkuyla yerimde sıçradım. Olduğum yerde hafifçe gerilerken değdiğim bedenle irkildim. Oradan da uzaklaşırken, elinde bir pasta ile bana doğru yaklaşan Emir'i gördüm.
Işıklar yandığında daha rahat hissetmiştim. Emir pastayı masanın üzerine koydu, birkaç adım gerilerken herkesin burada olduğunu görmüştüm. Miraç elindeki konfetiyi patlatınca, Balın çığlık atıp Uğur'a sığınmıştı. Buna ister istemez güldüğümde Miraç "Pardon yenge." diye mırıldanmıştı. Sırıtarak bana döndü. "Üflesene kız mumları." dedi gülümseyerek. Saat çoktan gece yarısını geçmişti, bu günün doğum günüm olduğu bile aklımdan çıkmıştı. Özellikle de Emir'in aramasından sonra eve gelene kadar başka bir şey düşünememiştim bile. Şimdi sırf doğum günüm için yalan söylediklerini anlamıştım.
"Dilek tut." diye mırıldandı Zeynep. Başımı onaylar bir şekilde salladım. Elimdeki kağıdı masanın üzerine bıraktıktan sonra gözlerimi sıkıca kapayarak bir çocuk gibi ne dileyebileceğimi düşündüm. Oturduğum yerde yedisinde bir Alkım olsaydı, onca oyuncağına rağmen daha çok oyuncağı olmasını dilerdi. On beşinde bir Alkım olsaydı yanında ailesini dilerdi. Şimdi oyuncağa ihtiyacım yoktu. Etrafımdaki insanlar ise benim için bir aileydi zaten. Anne ve babam benim için on üç yaşımda kalmıştı. Onlardan hiç kopmamayı dilemek fazla mı klişe olurdu? Bu umurumda değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Restcafe
Teen Fiction"Yazmaman gerektiğini düşünüyorum hala." "Ben yazmak istiyorum." dedim emin bir şekilde. Omuz silkti. "Madem öyle." Mesajlaşma uygulamasına girdiğini anlamam zor olmamıştı. Birkaç bir şey yazdı ve bana sormadan gönderdi. "Afili bir başlangıç olsun...