32

246 13 1
                                    


Gözlerimi geçtiğimiz birkaç haftanın aksine daha enerjik bir şekilde açtım. Öyle ki içimden kahvaltı hazırlamak gelmişti. Ki normalde böyle şeyler hiç bir zaman adetim olmamıştı. Evet her sabah Emir için veya Uğur için bir şeyler hazırlardım ama bu hiç bir yumurta kırmak, veya bir tost yapmaktan ileri olmamıştı. Tabii Emir ile kavga ettiğimiz günün sabahı hazırladığım kahvaltı sayılmazsa. Kendim için bir patatesli omlet hazırlamıştım. Yumurtayı her ne kadar sevmesem de, bunu bana babamın hazırladığı sabahları çok severdim. Elbette tüm bunlar seneler önce olan şeylerdi. Geçmişten zihnimde kalan ufak şeylerden birisi de bunun yapımıydı. 

Akay'ın her zaman bir tost ile kahvaltısını geçiştirdiğini biliyordum. Aynı zamanda benim aksime yumurtaya bayıldığını da. Yumurtalı ekmek hazırlamış ve onun için bir tabağa koyup masanın ortasına bırakmıştım. Bunun dışında patates, sosis kızartmış, ortaya yerleştirmiştim. Bu bile fazla olsa da, kendimi bir türlü durduramamıştım. Balın odasından çıktı. Derin bir nefes aldı ve yüzü gülümsedi. Uğur ile konuştuktan sonra daha neşeli olmaya başlamıştı. Ağlamasını yok denecek kadar azaltmıştı, ağlasa bile saçma sapan sebeplere ağlıyordu. Akay bunu hamile olduğuna yorup, hormonlarından dolayı olduğunu söylüyordu. Neden bir köpeğin doğumuna ağlayasın ki, ben olsam beni buna ağlattığı için hormonlarımı deşerdim. "Ne bu, dünyanın en iyi sabahı falan mı?" dedi kendi kendine gülerek. Sırıttım. Ona bir cevap vermedim ve Akay'ın odasına girdim. 

Hala yastığına sıkıca sarılmış bir halde uyuyor olmasına şaşırmamıştım. Birkaç bardak kırmıştım, bunlara bile uyanmamıştı. Üstelik yatak odası mutfağın tam dibindeyken. Bir dizimi yatağa koydum ve ona doğru eğildim. Şimdi tek dokunuşumda aniden gözlerini açacaktı. Her sabah aynı şey oluyordu ve bu her seferinde beni güldürüyordu. Elimi hafifçe yüzünde gezdirdim, gözleri aniden açılıp hareket edince korkarak geri çekilmiştim. Gözleri yavaşça kısılırken başını yastığa geri bıraktı ve yüzünü ovuşturdu. "Günaydın." dedim kıkırdayarak. Bana cevap vermedi ve gözlerini ovuşturmaya devam etti. Ardından sırtını döndü, ellerini yastığının altından geçirdi ve başını farklı bir yöne çevirip uyumaya devam etti. Kendimi onun sırtına attım. Başına doğru uzandım, sonrasında ise hafifçe burnuna dokunmuştum. Fakat tek bir tık bile olmadı. "Uyanmayı düşünüyor musun?" diye homurdandım. Ardından yüzüyle oynamaya başladım. Dudağında oluşan hafif tebessümü görmemek imkansızdı. Fakat hala gözlerini açmamıştı. "Akay," dedim huzursuzca. Acıkmıştım. Ve eğer biraz daha uyumaya devam ederse, onsuz kahvaltı yapabilirdim. "Efendim güzelim?" dedi uykulu bir ses ile.

"Kahvaltı hazırladım."

"Biliyorum."

Kaşlarım çatıldı. "Niye kalkmıyorsun o zaman?" dedim sinirle. Ardından yüzüne hafifçe birkaç kez vurdum. Parmağım göz kapağına değdi. Hafifçe kaldırırken Akay daha da çok gülümsemişti. Hala gözlerini açmamış olması da ayrı bir meseleydi. "Of." diyerek sırtından kalktım. Bağdaş kurdum. "Kalkmazsan tek başıma yemek yiyeceğim." diye homurdandım. Cıklayarak bana doğru döndü. "Öpersen kalkarım." diye mırıldandı. Beni uğraştırmasının sebebi onu öpmemem miydi yani?  Gözleri hafifçe açıldı. Yüzüne yakınlaşıp yanağına bir buse kondurdum ve geri çekildim. Fakat kalkmadı. Pes etmiş gibi omuzlarımı düşürdüm. "Acıktım ama ben ya!" diye isyan ettiğimde, kendini tutamayıp kahkaha atmıştı. "Oyun mu oynuyorsun benimle sen?" dedim bu sefer de. Gözlerini tamamen açarken, otuz iki dişini göstererek sırıtmaya devam etti. Kalktı. Ardından beni öpmek için yakınlaştı fakat ben uzaklaştım. Kaşları çatılırken ben yataktan çoktan kalkmıştım. "Gelirsen gelirsin, gelmezsen yemek falan yemezsin." diye homurdanarak odadan çıktım.

Kapının önünde durdum. Bir anda yüzümü buruşturmadan edememiştim. Napıyorum ben ya?  Sesli bir şekilde sabır diledim. İyice aptallaşmaya başlamıştım sanırım. Geri dönüp kapıyı açtığımda, Akay üzerine bir tişört geçiriyordu. Bana doğru döndü. Ardından telefonunu alıp yanıma geldi. Az öncesini umursamayarak kolunu omzuma doladı ve saçlarım arasını öptü. Beraber mutfağa girdiğimizde, Balın'ın kendini tutamayarak kahvaltıya başlamış olduğunu görmüştüm.

*

Gelmekten korktuğum yerdeydim. Sinirliydim, biraz kırgın ve bir çok belirsiz duygu daha beraberindeydi. Koskoca evin kapısını çalmak benim için çok zordu ve yanımdaki Akay, beni öfkelendiriyordu. Güzel bir sabaha başlamış olmamız Akay'ın beni kolumdan tuttuğu gibi buraya getirmesi ile sonlanmıştı. Sinirim ona mıydı, yoksa karşılaşacağım gerçeklerin sıkıntısının bir geri tepkisi miydi bilmiyordum.

Parmaklarımı hafifçe kaldırdım. Ardından daha fazla oyalanmak istemedim ve zile bastım, oldukça uzun bir süre hem de. Eğer babam evde ve uyuyorsa, derin bir uykuda olurdu. Çünkü babam ne zaman yorulsa veya sıkıntıya düşse uyurdu, fazlaca derin uyurdu hem de. Eğer evde olan Emir ise, muhtemelen öfkeliydi ve kapıya kısa bir çalışta bakmazdı. Ve eğer evde olan annemse, işte onu bilmiyordum. Sanırım zile bu kadar uzun süre bastığım için bana bağırabilirdi. Ya da sabah sabah onu rahatsız ettiğimden yakınabilirdi. Hiç birini yapmayıp uğraşmak istemez ve beni eve alabilirdi de. Üç seçenek de kapı açıldığında elendi. Tanımadığım bir adam kapıyı açtığında, olduğum yerde bir süre donup kalmıştım. "Alkım?" dedi sorar gibi.

Bu adam kimdi? Beni nereden tanıyordu? Üçüncü bir sorum daha olsa da, bunu kendi içimde bile dillendirmek çok uzaktı. Sertçe yutkundum ve içeriye bakındım. Emir'i gördüm. Ardındaki babamı. "Abi," dedim. Sanki sorumu anlamış gibi beni onayladığında, dolan gözlerimle adama tekrar baktım. Gözlerimi kırpıştırdığımda, bir yaş süzülüp gitti. Adam silmek için elini kaldırdı fakat Akay benden önce davranıp gözümden akan yaşı sildi. Ona baktım. Mavi gözleri güven verici bir şekilde gülümsedi. Beni buraya neden bir anda getirdiğini daha net bir şekilde anlayabilmiştim.

İçeri girdiğimizde, geçtiğimiz oturma odası beni daraltmıştı. Çünkü tanımadığım bir adamla karşı karşıya olmak, ve yalnız bırakılmak çok gericiydi. "Alkım." dedi adam tekrar. "Kızım," diye eklediğinde, içimdeki ağlama isteği arşa çıktı. Bu adam babamdı. Annem sandığım kadının ablasının yani biyolojik annemin intikamını almak için benden ayırdığı babamdı. Seneler boyunca annemden gördüğüm psikolojik zararın en başlıca sebebiydi. Çünkü beni o kadına bırakıp giden yine karşımdaki adamdı. "Alkım benden nefret edebilirsin, anlarım." dedi. "Ama henüz birkaç günlük bir bebekken, seni yanımda alıp götüremezdim kızım. Sende beni anla." dedi yalvarır gibi. Yutkundum. "Paraya çok sıkışıktım, sana o durumdayken bakamazdım. Hem ben seni Müge'nin eline bırakmadım, sadece seni ona emanet ettim. Ama bir daha seni göremedim." Ağladığını ancak fark ettiğimde, içimde bir şeyler titremişti.

"Özür dilerim." dedi. Derin bir iç çekti. "Çok özür dilerim Alkım. Ben böyle olsun istememiştim. Yemin ederim ki istemedim."


RestcafeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin