Emir'in AğzındanDuyduğum şeyleri algılamak zordu. Okuduklarımı, gördüklerimi anlamlandırmak da öyle. Karşımda bana isim veremediğim duygularla bakan Alkım ile karşı karşıyaydım. Her şeyden çok sevdiğim, kimseyle paylaşmak istemediğim, düşüncesinin bile beni öfkelendirdiği biricik kız kardeşim. "Biliyor muydun?" diyerek benden hesap soruyordu. Tam olarak hesap sormak denemezdi aslında. Geldiğinden beri canını sıkan konu bu muydu? Bana anlatmama sebebi benim bildiğimi düşünmesi miydi? Dün neler yaşadığımı bile doğru düzgün hatırlamazken altı yaşımı sorguluyordu. Düşündüm. Babamın, Alkım'ı kucağıma bıraktığı gün bir kız kardeşimin olması beni o kadar sevindirmişti ki. Artık teyzem yoktu. Onun çocuğunun da onunla beraber uçup gittiğini bana annem söylemişti.
Alkım ise. Babam kardeşim diyerek benimle tanıştırdığı günden beri öz kardeşimdi. Henüz altı yaşımda bir kız kardeş isteğiyle yanıp tutuşurken önüme getirdikleri bebeği sorgulamadan kardeşim olarak benimsemem normaldi. Bilseydim. Sorgulasaydım eğer, bunu Alkım'a asla söylemeyeceğim de bir gerçekti. Babasının onu bırakıp gittiği gerçeği ile yaşamasındansa, bu hayatını tercih ederim. Fakat bilmiyordum. Hatta hiç bir zaman aklımın ucundan geçmemişti bile. "Hayır." diye mırıldandım başımı iki yana sallayarak. Gözleri önüne ördüğü duvarlar yıkıldı. Rahat bir nefesinin dudakları arasından çıktığını duydum. Sanki en önemlisi benim bilip bilmiyor oluşumdu. Ve bilmiyor olmam onu rahatlatmıştı. "Babam seni benimle kız kardeşin diyerek tanıştırdığı günden beri benim öz ve öz kız kardeşimsin Alkım. Bilmeyi geç, bu ihtimali hiç bir zaman düşünmedim bile." Yüzüne sabahtan beri görmediğim bir gülümseme yerleşti.
"Bende öyle." diyerek uzun süre sonra konuştu Uğur. Odaya girdiğinden beri tek bir kelime etmemiş oluşu dikkatimi çekmişti. "Aklımdan geçmedi." diyerek tekrarladı. Defterden başını kaldırdı. "Günlüğün ne kadarını okudun Alkım?" dedi merakla. Kaldığı sayfayı kapattı fakat defteri bırakmadı. Garip davranışları dikkatimi çekmişti. Kaşlarımı çattım ve anlam vermek ister gibi onu inceledim. Alkım normal bir şekilde, "Fazla değil. Yarısına kadar belki." diye mırıldanarak ona yanıt verdi. Uğur rahatlamış gibi bir nefes vererek gülümsedi. Miraç öne atıldı. "Sen biliyordun." diye mırıldandı. İşaret parmağı Uğur'u hedef almışken, Uğur afallamış bir surat ifadesiyle ona bakmıştı. "Defterin son sayfalarını okudum Uğur. Sabahtan beri doğruyu söylemeni bekliyorum. Hala neyin yalanındasın?"
"Ne?" Balın'ın şaşkın sesi, herkesin şaşkınlık nidasına bedeldi. "Biliyor muydun?" dedi Alkım. Bakışları yalancı abisinin üzerindeydi. Yalancı küçük ağabeyi. Sinirim bozulmuştu. Alayla gülerken, kalkıp Uğur'a dalmamak için kendimi zor tutuyordum. Önce hangi sebepten ötürü dövseydim? Bildiği süre boyunca bize yalan söylediği için mi? Yoksa Alkım öğrendiğinde, son sayfalarını okursa öğreneceğini bilmesine rağmen hala yalan söylemeye devam ettiği için mi? Alkım'ın bir abisine karşı olan güveni kırılmıştı. Sırdaşı yerine koyduğu abisinin de ona yalan söyleyerek güvenini kırması tüm bunların yanında fazlaydı. Biliyordum ki eğer Uğur biliyorum deseydi Alkım aşırı bir tepki vermeyecekti. Demek ki bu aptal bunu bilemeyecek kadar küçük beyinliydi. "Kimden öğrendin?" dedi Zeynep. Bir yandan benim kolumu kavramıştı. Diğer yandan onun da kendini dizginlemeye çalıştığı belliydi.
"Ben buldum önce bu defteri. Anneme sorunca da söylememem şartıyla anlattı." dedi. Açıklaması bile saçmalık ötesiydi. Sinirden deliye dönmeme ramak kalmıştı. "Ne anlatıyorsun sen lan?" dedi Akay ona doğru atılarak. "Biliyordun! Siktir et bilmeni, kız karşına geçip bilip bilmediğini sordu. Ne sikime yalan söylüyorsun?" dedi yakasını tutarak. Uğur'a karşı sabrı taşmış gibiydi. Balın ile yaşadıkları olaydan sonra, onun bu kadar sakin kalmasına bir anlam verememiştim zaten. "Abi." diyerek araya girdi Balın. Gözleri dolmuştu. Öfkeli bir nefes vererek ayaklandım. Zeynep kolunu mecburen benden ayırmak zorunda kalmıştı. Normalde buna dikkat ederdim fakat bozuk sinirim buna engel oluyordu.
"Ne zamandır saklıyorsun?" dedi Alkım. Ağlamıyordu. Yüzünde herhangi bir duygu ifadesi yoktu ve bu daha da sinirimi bozuyordu. Uğur yüzsüzce bakışlarını Alkım'a çevirdi. "Gitmeden önce söylemişlerdi." Gitmeden önce. Dört sene. Dört koca sene nasıl yüzümüze gülebilmişti bu çocuk? Akay'ı geri çektim. Zeynep kendime hakim olamayacağımı anlamış olacak ki Balın'ı kendisine doğru çekmişti. Önce yüzünü inceledim. Pişmanlığa dair en ufak bir damla bile yoktu. Sadece bakıyordu. Boş boş bakıyordu. Kafayı yiyecektim. "Dört yıl Uğur. Dört yıl boyunca sen bu kızın yüzüne nasıl gülebildin? Hadi güldün. Ortaya çıkacak bir yalanı devam ettirdikten sonra nasıl gülmeyi düşündün?" dedim hırsla. Yüzüne geçirdiğim bir yumrukla inlemişti.
"Ben iyi rol yaparım Emir." diyerek cevap verdi. Cevabıyla ikinci yumruğun yüzüne inmesi bir olmuştu. "Rolünü de seni de sikerim lan! Dört yıl boyunca mı rol yaptın pezevenk! Değdi mi bari saklamana? Ulan madem saklıyorsun, öğrenince de adam gibi biliyorum diyemiyor musun!"
"Emir." Alkım'ın sesi beni durdurdu. Son kez bir yumruk indirip onu geriye doğru ittirdim. Hala yüzünde gram pişmanlık yoktu. Şerefsiz herif! "Bir şey demeyecek misin?" diye mırıldandı Uğur. Hala konuşabiliyordu. Bu beni daha da sinirlendiriyordu. Kalkıp ağzını yüzünü parçalamam gerekirken böyle durmak istemiyordum. "Ne diyeceğim ki? Şaşırmadım. Hatta Emir'in bilmiyor oluşu bile, senin biliyor oluşundan daha çok şaşırttı beni." Sesinin titrediğini duymak, kalbimin sızlamasına sebep oldu. Gözlerimi sıkıca yumdum ve kendimi dizginlemek için uğraştım. Eğer sakinleşmezsem, Uğur'u öldürene kadar dövecektim. Bunu ben çok istesem de, Alkım pek istiyor gibi değildi.
"Peki. Kızgın mısın?"
"Yok. Teşekkür ediyor sakladığın için. Allah ne muradın varsa versin diyor." diyerek yapmacık bir sevinç takınarak öfkeyle konuşan Miraç'tı. İster istemez güldüm. Başımı iki yana sallarken yüzümü elim arasına alıp ovuşturmuştum. Daha başka nasıl sakinleşebilirdim bilmiyordum. Kendimi daha fazla uzun süre tutabileceğimi zannetmiyordum. "Hayır. Ama kırılmadım diyemem. Ben sadece..." Öksürdü. Dudaklarını birbirine bastırdı. Ayaklanırken kendini daha fazla tutamadığını, fakat hala ağlamamak için çabaladığı fark ediliyordu. "...sadece gözümde büründüğü o mükemmel, kardeşten fazlası arkadaş yerine koyduğum kişiliğin aslında ne kadar yalancı, ve şerefsiz bir herif olduğunu öğrenmek beni biraz üzdü." Uğur'un yüz ifadesi hala düzdü. Bunu bekliyormuş gibi bakıyordu. Bunun zaten yaşanacağını biliyormuş gibiydi. "Evet. Farkındayım." diyerek yanıtladı onu. Cümlesinin bitişi ile yüzüne bir yumruk daha indirdim. "Ama hala yüzünde tek bir pişmanlık yok. Öyle mi?" dedim dişlerim arasından.
"Öyle." diyerek yanıtladığında yakasındaki elimi sertçe çektim. "Öyle mi?" dedi Akay gülerek. "Ne demek öyle lan?" diye bağırdı. Sandalyesini ittirdiğinde, Uğur oturduğu bilgisayar koltuğunda biraz geriye gitti. "Uğur. Seni gebertirim. Ciddi söylüyorum gebertirim." Yakasını tuttu. "Ne diye sustun da pişman değilsin lan! Kendi kız kardeşinin hayatından önemli miydi? O bunu öğrendiğinde ne yaşayacağını düşünmedin mi?"
"Hayır." dedi Uğur. "Düşündüm. Senin aksine kız kardeşimin hayatı ve zaman zaman vereceği yanlış kararlar beni ilgilendiriyor çünkü. Senin aksine bunlara karışıyorum. Emin ol o kız bunları on dört yaşındayken öğrenseydi hayatı bir bok çuvalına dönüşmekten başka bir olay olmayacaktı!" Bıkmış olacak ki onu ittirdi. Ayaklanırken yakasını ve dağılmış saçlarını düzeltiyordu. "Pişman değilim. On dört yaşında senin hayatını mahvetmektense bana kin beslemeni tercih ederim. Kızgınsındır ya da kırgınsındır. Sonsuza kadar sürmeyecek ya."
"Geri zekalı." diye homurdandım. Yüzümü tekrar ovuşturdum. Başımı ovdum ve anlık gelen ağrının geçmesini bekledim. "Sorun bu mu sanıyorsun?" dedi Miraç. Ayaklanmadı. Aksine sakince konuştu. "Bildiğini söyleseydin bir şey değişmeyecekti. Alkım'ı kendini her zaman en kötüsüne hazırlayacağını, her ihtimali kafasında tartıp hepsine ayrı ayrı üzüldükten sonra gelip bize bir şeyler anlatacağını ben bile biliyorum. Her şeyi düşünmüştür ama senin bir yalanı ortaya çıkacağı bariz olmasına rağmen devam ettirme ihtimalini düşünmemiştir. Bunu ben biliyorum. Ama sözde 'sırdaşı' olan on sekiz yıllık abisi bilmiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Restcafe
Teen Fiction"Yazmaman gerektiğini düşünüyorum hala." "Ben yazmak istiyorum." dedim emin bir şekilde. Omuz silkti. "Madem öyle." Mesajlaşma uygulamasına girdiğini anlamam zor olmamıştı. Birkaç bir şey yazdı ve bana sormadan gönderdi. "Afili bir başlangıç olsun...