Üzerime krem rengi sade bir şort etek ve Uğur'dan arakladığım yeşil tişörtü geçirmiştim. Kış olduğu için altımda termal bir kilotlu çorap varken üzerime bir de Emir'in beyaz ceketini almıştım. Çantamı tek omzuma asarken, parmak uçlarımda yürüyerek kapıya sessizce varmayı başarabilmiştim. Emir'e yakalanmazsam çabucak merdivenleri inip evden kurtulabilirdim. Ya da. "Nereye gidiyorsun Alkım?"
Ayakkabılarımı portmantodan çıkaracakken Emir'in sesini duymak şaşırdığım bir şey değildi. Uğur sözde beni idare edecekti. Fakat şuan odasında sigara keyfi yaptığına adımın Alkım olduğu kadar emindim. Bakışlarımı ona çevirip şirince gülümsedim. "Dışarıya." diye mırıldanınca kaşlarını çatıp beni süzdü. "Üzerindeki kumaş parçası ile mi? Hem, nereye gidiyorsun bu saatte? On ikiye geliyor saat." dedi sert bir ses ile. Bir nefes verdim. Siyah spor ayakkabılarımı yere attım ve dizlerimi kırıp eğilerek hızlıca giydim. "Arkadaşımda kalacağım. Annemin haberi var." Annemin bundan haberi var mı peki Alkım? Hiç öylesine bir sorayım dedim.
"Annem şuan burada değil ama." dedi. Ellerini eşofmanın cebine yerleştirmiş hala sinirli bir şekilde bana bakıyordu. "İçeri geç. Oradan bakınca seni bu halde bir yere yollayacak kadar gavat gibi mi gözüküyorum?" Bu sefer kaşlarını çatan ben oldum. "Oradan bakınca bir çomarın verdiği emire uyacak gibi mi duruyorum? Adınla uyumlu oldu ama espri değildi." dedim ve kapıya yöneldim. Kapıyı açtığım an apartmanda yankılanacak kadar sesli gürlemesini duymuştum. "Alkım!"
"Bağırmasana be! Millet uyuyor."
"Milletin uyuduğu saatte senin dışarıda işin ne Alkım?"
"Dışarı değil yalnız. Evden çıkıp eve gidiyorum. İznini almadım. Annem izin verdi. Görüşürüz favori abim." dedim ve bir şey demesine izin vermeden kapıyı kapattım. Homurdanmalarını duyabiliyordum fakat beni durdurmasına izin vermeden koşar adım merdivenleri indim. Çomarlıklarıyla uğraşacak vaktim yoktu.
*
Ekip ile Reste gelmediğimiz sürece alkol almazdım. Alsam bile kokteylin en hafifini tercih ederdim. Zaten böyle bir mekanda, on yedi yaşında olduğumuz için bize pek fazla alkollü kokteyller vermiyorlardı. Bu yüzden günün sonunda o kadar sarhoş olmazdık. Sadece. Bazen biraz fazla kaçabiliyordu. "Sahnedeki çocuk da erik gibi. Kütür kütür maşallah." Erik mi? Ben erik sevmem. Hem sen daha dün eski sevgiline ağlamıyor muydun ya? Bahsettiğinin şarkı söyleyen olduğunu anlamam zor olmamıştı. Fakat benim dikkatimi çeken hemen arkasındaki gitaristti. "Ne eriği kızım? Bundan olsa olsa çürük erik olur." diye homurdanan onun tam yanında oturan Kağan'dı. Oysa çocukların hepsi oldukça yakışıklıydı.
Açık kumral saçlarını özenle yaptığı belliydi. Ayrıca üzerinde siyah beyaz çizgili bir uzun kollu varken onun üzerine bir siyah ceket giymişti. Sadeydi, fakat yakışmıştı da. Elinde tuttuğu gri gitar ile oldukça, çekici gözüküyordu. "Sen ne anlarsın ya? Gidip kendine sarışın kız bulsana. Uğraşma benimle!" diye homurdandı. Omzunun önündeki saçları geriye doğru atarken Efe onların bu haline bir ıslık çalmıştı.
"Saat üç yönünde." diye mırıldandı Miraç. Başımı çevirip ona anlamsız bakışlar attığımda devam ettirdi. "Bir sarışın ve kızıl kız. Kahkaha atıyorlar. Geldiğimizden beri yalnız oturuyorlar. Tam karşımızdaki beş numaralı masa." dediğinde başımı iki yana salladım. Şu çocuğun kızıl aşkı ne zaman bitecekti acaba? Miraç heyecanla kalktığında, o kadar odaklanmıştı ki tüm kokteylin beyaz ceketime döküldüğünün farkında bile değildi. İkisi de bunu fark etmeden kızların masasına doğru ilerlediğinde arkalarından bakakalmakla yetinmiştim. "Hayvan!" diye homurdandım arkasından. Dönüp bakmamıştı bile.
"Yazık oldu güzelim cekete. O çıkmaz şimdi." diyen Özden'di. Dudaklarımı büzüp başımı onaylar bir şekilde salladım. "Hem de Emir'indi. Belamı sikmese bari." diye mırıldandım. Ardından ayaklandım ve lavaboya doğru ilerledim. Üzerimdeki ceketi çıkarır çıkarmaz tüylerim diken diken olmuştu. Kızlar tuvaletini ilk defa bu kadar boş görüyordum. Açıkçası bu oldukça garibime gitmişti. Bu kadar soğuk havada, daha saatlerce oturacağımızı bildiğim bir mekanda yarısı pespembe olmuş bir ceketle oturmak istemiyordum.
Suyun altına tuttum. Artık ıslaktı da. Giysem ısıtmazdı. Birkaç kez çitilediğimde, lekenin geçmek yerine daha da yayıldığını görmek ağız dolusu bir küfür etmeme sebep oldu. "Geri zekalı Miraç. Bir kız uğruna bana çektirdiklerine bak! Ağzına sıçacağım senin. Üzerindeki ceketi zorla almazsam bana da Alkım Hanzade emesinler amına koyayım!" diye homurdanmaya başladım. Bir kıkırtı işittiğimde, başımı kaldırıp kapıda dikilen çocuğa baktım. Sahnedeki gitaristin kızlar tuvaletinde ne aradığını merak etmiyor değildim. "Erkekler tuvaletindesin. Lütfen bana sapıkmışım gibi bakma." dedi gülerken.
Başımı aynaya çevirdiğimde ardımdaki pisuarı gördüğümde, dediği doğrulanmıştı. Islak ceketi bıraktım ve yüzümü sıvazladım. Ağlayacağım şimdi. "Kusura bakma. Çıkayım ben en iyisi." diye mırıldandım. Hareketlenecekken beni durdurdu. Üzerindeki siyah ceketi çıkartmadan önce elindeki yeni fark ettiğim kağıdı cebine koymuştu. Bilerek yaptığını anlamamak için aptal olmak gerekirdi herhalde. "Hanzade demiştin değil mi? Emir veya Uğur ile bir bağlantın var mı?" dedi merakla. Ceketi bana doğru uzattı. "Var. Abilerim olur ikisi de." Sonrasında ceketi işaret ettim. "Hava eksi dört derece. Bence buna hiç gerek yok." diye mırıldandım. Başını iki yana salladı. Dudaklarında hafif bir tebessüm vardı. Mavi hareleri üzerimdeydi ve ben karşısında rezil olduğum için aşırı utanıyordum. Utancımdan abimle olan bağlantısını bile soramıyordum. Ben biraz salağım sanırım.
"Kendin söylüyorsun. Hava eksi dört derece. Ayrıca cam kenarında otururken bunu kabul etmemek biraz aptallık olur. Benim montum var zaten. Bir sıkıntı olmaz." Yutkundum. Oturduğum yeri bilmesi beni biraz şaşırtmıştı. Yani birisini kesen tek kişi ben değilmişim. Gülümsedim. Ardından ceketi aldım. İçerisinde muhtemelen numarası olan bir kağıt ile. Ufak ve gereksiz bir ayrıntı. "Teşekkür ederim." diye mırıldandım. Ceketi üzerime geçirdim, Emir'in ceketinden pek farklı olmamıştı. "Cuma ve cumartesi günleri sahne alacağız burada. İstediğin bir zaman getirebilirsin. İstersen sende de kalabilir. Bir sıkıntı olmaz."
"Unutmazsam haftaya getirebilirim." dedim. Başını anladım dercesine salladığında kapıya doğru yöneldim. "O zaman. Haftaya görüşürüz?" dedi emin olmak ister gibi.
"Haftaya görüşürüz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Restcafe
Teen Fiction"Yazmaman gerektiğini düşünüyorum hala." "Ben yazmak istiyorum." dedim emin bir şekilde. Omuz silkti. "Madem öyle." Mesajlaşma uygulamasına girdiğini anlamam zor olmamıştı. Birkaç bir şey yazdı ve bana sormadan gönderdi. "Afili bir başlangıç olsun...