30

264 11 4
                                    




Nefesimi tuttum. Karşımda anne ve babam vardı. Babamın kucağında Zeynep'in küçük kardeşi Mete. Babamın ona verdiği oyuncağı bana doğru tutmuştu. Zeynep ve Emir en arkadaydı. Emir'in dediğimi yapmaya çalıştığı anlaşılıyordu. Bir şey yokmuş gibi kolu annemin omzundaydı fakat bakışları aksiydi. Bedeninin gergin olduğunu ve bunu annemin hissettiğini anlayabiliyordum. Zeynep Emir'den bir adım daha uzaktı. Yutkundum. Babamın yana açtığı kolunun altın girip sarılışına karşılık verdim. Bu adamın baba şefkati mi yalandı şimdi?

Mete elindeki metal arabayı bana doğru uzattığında hafifçe gülümseyerek onu aldım. Emir çekiştirerek getirdiği bavulları taşıması için ne ara geldiğini görmediğim Uğur'a sertçe verdi. Sonrasında ilerleyip babamların yanına mutfağa geçti. Zeynep durdu ve hafifçe eğilerek kulağıma fısıldadı. "Bir şey sorarlarsa Zeynep ile Emir kavga etti dersin Alkım." Başımı anladım dercesine salladığımda o da peşlerinden mutfağa gitti. Bunu dememe gerek kalmayacağına emindim çünkü o kadar saklamak gibi bir düşüncem yoktu. "Hoş geldiniz Oktay amca." dedi Akay. Gülümsemesinin yalancılığı bariz ortadaydı. Soluklanırcasına bir nefes verdim. Sonrasında peşlerinden oturma odasına girdim. Balın karnını saklamak istemiş olacak ki üzerine Uğur'un sweatlerinden birini üzerine geçirmişti. Akay'ın yanına geçtim. Böyle bir ortamda yakın olmak istediğim tek kişiydi sanırsam.

"Neler yaptınız yokluğumuzda? Partilediniz mi?" dedi annem gülümseyerek. Elindeki telefondan bir şeylere bakıp kapattı. Sonrasında eliyle önüne gelen saçlarını ittirmişti. Babamın omzuna başını koyduktan sonra gülümsemesi genişlemişti. "Tabii. Her hafta sonu hem de." dedi Emir bana bakarak. Sadece birkaç ay öncesi aklıma geldiğinde dudaklarımı birbirine bastırarak güldüm. "Sakladığınız bir şey mi var yoksa?" dedi babam alaycı bir ses ile. Gözlerini hafifçe kısıp gülümsemişti. Biz apaçık önünüzdeyiz ama sizi bilemem babacığım. Gülümsemem yalancı bir hal aldı. Babamın bakışları ben ve Akay arasında dolaştıktan sonra sırıtışı büyüdü. "Sizden haberim var tabii." diye mırıldandı. Bunu öğrenince rahatlıkla başımı Akay'ın omzuna koydum. "Tabii yine de haber vermenizi beklerdim, bir başkasından duymaktansa." diye de ekledi. Akay'ın kendini kastığını hissetmiştim. Onu rahatlatmak ister gibi babam bakışlarını bizden çektiği an ona hafifçe sırnaştım. Belimdeki elini tuttum ve baş parmağımı hafifçe elinin üzerinde gezdirdim. Annemi gördüğümde yargılar bakışları üzerimizdeydi. Göz göze gelmeden bakışlarımı onda çektim. "Hayret. Emir nasıl izin verdi buna?"

"Kimse bana fikrimi sormadı." diye homurdandı Emir. Zeynep'in zoruyla yediği tırnağını bırakırken aynı zamanda onun uyarı dolu bakışlarıyla göz göze geldi. "Alkım'ın hayatı Alkım'ın kararları. Yanlış olmadığı sürece bizi ilgilendirmez değil mi Uğur?" dedi Emir. Dişleri arasından konuşuyordu. Çaktırmayın demesem daha az çaktırırlardı gerçekten. "Evet." dedi Uğur yutkunmadan önce. Bir sessizlik oluştu. Anne ve babamın soracağı sorular bitmişti ve bizden soru bekliyor olmalıydılar. En basitinden "Siz neler yaptınız?" dememizi. Fakat sorun odadaki herkesin onlara karşı bir yargı altında olmasıydı. Onlara oldukça sinirliydiler, bu yüzden kimseden çıt çıkmıyordu. "Sorun ne?" diye homurdandı annem. Morali bozuk bir şekilde yanaklarını şişirmişti

Ayaklandım. Herkesin gözlerinin üzerimde olduğunu hissedebiliyordum. Odama gittim. Ardından masamın üzerinde duran deftere uzandım. Fotoğrafları masanın kenarından aldım. Arkamı döndüm ve karşıma Akay çıktı. Kaşlarım hafifçe çatılırken sorgular bakışları vardı. "Hemen mi?" dedi merakla. Başımı onaylar bir şekilde salladım. "Bir sorun olduğunu fark etmeleri zor olmadı, annemin defterin yokluğunu fark etmesi de uzun sürmez." Bir nefes verirken tedirgin gibiydi. Bende tedirgindim. Gergindim. Hatta hala emin bile değildim. Fakat yapacaktım. Onu geçtim ve eminmiş gibi adımlar attım. Kalbim, atışlarının sesini duyacak kadar hızlıydı. Odaya girdikten sonra, oturma odasında annemin oturduğu koltuğun yanındaki minik sehpaya defteri, üzerine ise fotoğrafları bıraktım. Ardından eski yerime geçtim ve yanıma Akay oturdu. "Sorun bu." diye mırıldandım.

Babamın anlamamış bakışları vardı. Annemin ise afallamış. Defterini ve fotoğrafları eline aldı. Dikkatimi çeken titreyen elleriydi. "Bu ne?" dedi babam merakla. Üstteki resimleri görünce hafifçe gülümsedi. "Alkım'ın çocukluk fotoğrafları. Ne gibi bir sorunu var bunların?" dedi. Yüzüne bir sırıtış yerleşti. "Sevgili annemin yeğenine nefretini kustuğu çocukluk fotoğrafları da denebilir babacığım." dedi Emir nefterle. Hafifçe yutkundum. Babam eline aldığı fotoğrafın arkasını çevirdi. Bir paragraf yazıyla karşılaştığında, dudakları aralandı. Okumaya devam ederken ne diyeceğini bilemez bir halde başını kaldırdı. Bana baktı. Gözlerini sıkıca yumduktan sonra dudakları arasından bir nefes çıktı. "Alkım-"

Onu durdurdum. "Öğrenmem gerekenden fazlasını öğrendim baba. Bunun hakkında yorum istemiyorum, sadece o fazlalığı senin de öğrenmen gerektiğini düşünüyorum." Annemin bakışları beni buldu. Öksürdü. Araya girmek istedi. Dudaklarını araladı fakat ona izin vermedim. "Yanındaki kadının bana olan nefretini bastıracak kadar çok sevdiği, mavi gözlü bir aşığı olduğunu bilmen gerekiyor." Babam daha da afalladı. Kaşları çatıldı ve bakışlarını anneme çevirdi. Gözlerini öfkeye karışık bir hüzün kaplamış gibiydi. Beklediği bir şey değildi, hüznü bundan olmalıydı. Öfkesi her şeye karşı olabilirdi. Belki bana yazdığı nefret paragrafına karşı, belki de o kadın için harcadığı neredeyse yirmi yedi yıla. Bilmiyordum. Bilemezdim de.

"Sen," dedi fısıldar bir tonda. Annem dolu gözlerini sildi. Ona hala anne demek biraz garip gelse de, başka nasıl sesleneceğimi bilmiyordum. "Sana ne diyeceğimi bilemiyorum." dedi devamında. "Beni aldatman sikimde bile değil. Fakat bu kız yazdığın hiç bir kelimeyi hak etmiyor!" diye kükredi. Acaba yazdığı yazıları da görse, aldatması hala umurunda olmaz mıydı? "Sen iğrenç bir kadınsın Müge." dedi. Kendini tutamayıp ayaklandı ve hemen ardından dışarı çıktı. Dizlerimi kendime doğru çektim. Anlımı dizlerime yasladıktan sonra ellerimi önünde birleştirmiştim. Ben bunları yaparken Emir'in bağırdığını net bir şekilde duyabiliyordum. Akay elini belime koydu. Beni kendine doğru çekti, kendimi serbest bırakarak ona izin verdim. Saçlarım arasını öptü ve hafifçe saçlarımı okşamaya başladı. Sesler uzaklaşıyordu, en sonunda ise kapı kapanmıştı. Balın'ın ağladığını duymak zor değildi. Başımı kaldırmak istiyordum, fakat istemiyordum da.

Daha nasıl hissettiğimi bile bilemezken kalkıp Balın'ı sakinleştiremiyordum. Fakat istediğim buydu. İstediğim buyken bunu yapmıyor olmamın sebebi neydi? Hamileydi, bebeği etkilenebilirdi. Ağlamamalı hatta böyle ortamlarda durmamalıydı bile. Uzun bir süre geçse de evdeki kimsenin hamile olduğuna alışamamış olması bir gerçekti. Eminim ki Uğur bile alışamamıştı. Alışmış olsaydı yaygara çıkacağını bilerek onu uzaklaştırırdı. Bu kadar düşünürdü herhalde.

Durumumu boş verip bunu düşünmek beni içten içe rahatsız etmişti. Kendimden çok diğerlerini düşünüyor olmam aptallık sayılır mıydı? Belki bir nebze. Fakat bunu yanlış görmüyordum. Belki de iyi değildi. Yine de kendimdense bir bebeğin anne karnında kötü etkilenmesi daha önemliydi. Başımı hafifçe kaldırdım. Balın'ın yanındaki Zeynep'i gördüm. Birkaç saniye bakışlarımın kendine gelmesini bekledikten sonra ayaklandım. Onun yanına gittim ve hafifçe eğilip dizlerinin önünde çöktüm. "Alkım," dedi. Titreyen elleriyle yanağıma dokundu. Hafif bir nefes vererek kendime gelmeyi diledim. Diğer şeylerden çok, onu bu halde görmek kötü hissettirmişti. "Bu kadar üzülmenin senin içinde bebeğin için de sağlıklı olmadığını bilmiyor musun?" dedim çatık kaşlarla. Burnunu çekti. Dolu gözlerini silerken başını iki yana sallamıştı. "Artık biliyorsun. Zırlama. Yeğenim kötü etkileniyor senin yüzünden."

RestcafeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin