Allah ikisinin de belasını versin.
Yutkundum. Okuldan eve geleli çok olmuyordu. Gün boyu her şey normalmiş gibi davranmıştım. Zorlanmamış değildim. Fakat şimdilik buna mecburdum. Sayfaları çevirdikçe her şey daha da berbatlaşıyordu. İlk yürümeyi öğrendiğim gün, annem sandığım kadının da bana taktığı ilk çelme ile aynı gündü. Mecazi değil. Gerçek anlamda. Sert yere düşüşüm onu haza getirmişti. Canımın acıması hoşuna gitmişti. Bu kadının gerçekten de bir psikoloğa ihtiyacı vardı. Yaşamı seçmemiş, henüz emeklemeyi yeni bırakan bir bebekten ne istemişti?
Sayfaları çevirdikçe işler de garipleşiyordu. Günümüze yaklaştıkça yazım dili daha da garipleşiyordu. Bir kitap okuyormuş gibiydim. Sanki bu yazarın ilk kitabıydı ve bölüm geçtikçe yazısı daha da iyileşiyordu. Fakat burada farklılıklar vardı. İlki tüm bunların hiç bir kitabın canımı yakmadığı kadar yakmasıydı. İkincisi ise yazıdaki değişen şey melankolik havadan, mutlu bir havaya geçiş yapışıydı. Bir adam eklenmişti. Fakat kim olduğunu henüz çözebilmiş değildim. Ama ondaki yerini çözmemek için bir aptal olmak gerekirdi.
28 Ağustos 2010
Kimsenin gözlerine bu kadar fazla bakmamıştım. Mavi gözlerindeki o hafif sarılığa kadar ezberledim seni sevgilim. Altı yıllık lanet bir hayatın sonunda, ne dua ettim de seni kazandım bilmiyorum. Fakat tek bir bakışın bile beni alevlendirmeye yetiyor. Bunu biliyorum. Tenime her seferinde değen tenin, beni benden alıyor. Konuşurken yüzüme değen nefesinde öyle. Seni seviyorum. Sende beni seviyorsun. Daha fazla isteyeceğim bir şey olamaz ya?
30 Ekim 2010
Altı yıl önce ablamı benden alan kız bile sinirimi bozamıyor. İlk defa tenime değen parmaklarını düşünerek sakinleşiyorum. İkincisini düşlüyorum. Bir sonrakini hayal ediyorum. Bu sayede ağlamaları kulaklarıma bile ulaşmıyor. Bana iyi geldin. İyi geleceksin. Teşekkür ederim sevgilim.
Bu babam değildi. Onun gözleri mavi değildi. Mavi ile alakası bile olmayacak kadar koyu bir kahverengiydi. Bu kadın, babamı aldatıyordu. Babam olmayan babam. Gerçek babam neredeydi acaba? Tüm bunları gördüğümden beri aklımdaki en basit soruydu bu. Kafam bir çok soruyla dolup taşıyordu. Kafayı sıyırmama ramak kalmıştı fakat sakinliğimi korumaya çalışıyordum. Geldiğimden beri aklımda bir ton düşünce dolaşmıştı, kapımı kilitlemiştim. Emir ve Uğur'un birkaç kez kapımı çaldığını biliyordum. Onlara cevap vermemiştim. Odamın kapısının bir kısmının buğulu bir cam kaplı olması sayesinde odamda olduğumu görebiliyorlardı. Endişelenseler de, bir sorun olduğunun farkına vararak rahatsız etmemeyi tercih etmiş olmalılardı.
Her ne kadar Emir epey zorlasa da. Onunla aramız bozulduğundan beri aramızda bir mesafe girdiği için kendini geri çekmişti. Bir şeyleri biliyor olmasından şüpheleniyordum. Bu yüzden ona yanaşmak istemiyordum. Akay sabahtan beri mesaj atıyordu. Ona tek tük cevaplar vermiştim. Bir şeyler olduğunu anlamış mıydı bilmiyordum. Kapımın tekrar tıklatıldığını duydum. Koca bir of çekerek sandalyemi kapıya doğru çevirdim. "Alkım?" Zeynep'in ince sesini duyunca kaşlarım çatıldı. "Alkım!" diyen Balın'ı da duymuştum. Kilidi açar açmaz Zeynep kapıyı açmıştı. Balın direkt kapıyı kapatarak içeri girdiğinde, kollarını bana saran Zeynep'in sarılışına karşılık verdim.
"Bir şey oldu zannettim. Ödüm koptu!" diye homurdandı. Balın'ın arkadan bizi buruk bir gülümsemeyle izlediğini gördüm. Zeynep'ten ayrılınca gidip ona sarıldım. Zeynep yıllardır bana ablalık yaptığı için benim için endişelenmesini anlayabiliyordum. Balın muhtemelen hiç bir şeyin farkında olmasa da yanımda olmak istemişti. Bu hoşuma gitmişti. Karnı daha da belirgin bir hal almıştı. Anne ve babasına söyleyip söylemediğine dair bir bilgim yoktu. Çünkü geçtiğimiz gün dışında, önceki günler hiç Akay'ın evine gitmemiştim veya onunla o gece dışında bu konu hakkında konuşmamıştım. Akay da konuyu hiç açmamıştı.
"Ne oldu? Annenle mi konuştun? O mu bir şey dedi? Yoksa Emir mi, Uğur mu, Akay mı? Bana söyleseydin sıra dayağına soksaydım ya üçünü de!" Zeynep'in hızlı hızlı konuşmalarına karşılık hafifçe gülümsedim. Balın şoka uğramış bir şekilde ona bakıyordu. Derin bir nefes vererek sandalyeme geri oturdum. "Bir şey olduğu yok. Yalnız kalmak istedim sadece, olamaz mı?" dedim alaycı bir tonda. Zeynep bana "ciddi misin?" der gibi bayık gözlerle bakmıştı. "Sen. Yalnız kalacaksın? Bende buna inanacağım öyle mi?" Alaycı bir gülüş sonrasında göz devirdi. "Kızım sen bi Emir'i bir de kendini kandırırsın. Beni değil."
Hafifçe güldüm. Zeynep insanları tanıma konusunda fazlasıyla iyiydi. Beni benden daha iyi tanıyordu ve bu bazen benim için eksi olabiliyordu. En basitinden şu an. Bir şeyler anlatmak istemeyip düşünmek istiyordum. Akay'ı bile göresim yoktu fakat Zeynep'in beni rahat bırakmayacağını biliyordum. Sessizce masama geri ilerledim. Önüme açtığım test kitabını çözmeye devam ettim. Bekleyeceklerini biliyordum. Her ne kadar gitmeleri temennim olsa da.
"Alkım." diye mırıldandı Balın. Başımı masanın üzerine bırakıp ona çevirdim. "Akay ile mi kavga ettin? Garip bir şekilde agresifti o da. Bir sorun mu oldu?" derken sesi sıkıntılıydı. Başımı iki yana salladım fakat ona sesli bir cevap vermek en doğrusuydu. Özellikle de Akay ile aramda bir sorun olduklarını düşünmelerini istemezdim. Çünkü öyle bir şey yoktu, yanlış anlaşılmasını istemiyordum. "Agresif olduğunu bilmiyordum. Ama kavga etmedik. Çok konuşmadık da hatta. Okuldayken pek yazamadım, çıkışta da direkt eve geldim tek tük mesajlaştık." diye yanıtladım onu. Kaşları çatıldı. "Bu gün seninle konuşmadığı için agresif olamaz mı?"
Dudak büzdüm. Kollarımı başımın altına aldım ve yüzümü ovuşturdum. Başımı deve kuşunun kuma gömdüğü gibi koluma gömerken uykumun geldiğinin farkına varmıştım. Gece boyu çok az uyumuştum. Okuldan gelince de uyumak aklımın ucuna bile gelmemişti. Direkt kafamın dağılması için derse girişmiştim. "Ne olduğunu anlatmayacak mısın?" dedi Zeynep inatla. Başımı kaldırıp ona baktım. "Bir şey olmadı." diye cevapladım onu. Bir nefes verdi. "Tamam. Eğer bir şey olursa biz birkaç gün buradayız. Yanıma gelmen yeterli." Onaylar bir mırıltıyla onu geçiştirdim. Şu an aptallık yapıyor olabilirdim. Belki anlatsam daha iyi gelecekti ama anlatmak istemiyordum. Sadece. İçimden gelmiyordu sanırım.
Onlar odamdan çıktı. Birkaç dakika masamda öylece oturduktan sonra telefonumu alıp kalktım ve yatağıma geçtim. Dolu gözlerimi kolumun kenarlarına sildikten sonra bir nefes verdim. Gözlerimi sıkıca yumdum ve zihnimin seslerini kesmesini dileyerek uykuya dalmaya çalıştım.
Belki yarım saat, belki de bir saat uyumuştum. Gözlerimi araladığımda değişen bir şey yoktu. Tek fark odamın kapısı aralıktı o kadar. Beni uyandıran şey zilin art arda çalmasıydı. Başımı kaldırdım. Yastığımın altındaki telefonu aldığımda Akay'dan gelen birkaç cevapsız arama ve mesajı görmüştüm. Başımı tekrar yastığa koyduktan sonra ona cevap verdim. Aramalarına geri dönüş yapamayacağımı ve rahatsız hissettiğimi kısaca söyledim. Gözlerimi geri kapatıp uyumayı düşünüyordum, fakat Akay ve Emir'in seslerini duymuştum. Bir nefes vererek ayaklandım. Emir'in Akay'a kızgın bağrışlarını duyuyordum. Sebebini anlamamıştım. Acaba Zeynep, Akay ile aramda bir sorun olabileceğini mi söylemişti? Veya Balın. Zaten bana her ne olursa, Emir'in Akay'dan şüpheleneceğini biliyordum. Neredeyse çocuğu dövmeye yer arıyordu.
Odamdan çıkıp seslerinin geldiği salona geçtim. Kapı pervazına yaslandım ve beni fark etmelerini bekledim. "Sabahtan beri yüzünü görmedim kızın! Ne yapmış olabilirim geri zekalı herif? Belki de senin dediğin bir şeye takıldı, ona morali bozuldu nerden biliyorsun?" diyerek öfkeyle söylendi Akay. Emir'in tuttuğu yumruğunu görmüştüm. "Sen görmedin de ben gördüm sanki amına koyayım." diye homurdandı. "Aranızda bir şey olduysa söyle. Gerçekten az döveceğim." dedi dişlerini sıkarak. Beni fark eden Zeynep, Emir'in kolunu sıkarak dikkatini kendine çekti. Sonrasında kapıdaki beni göstermişti. Bu sayede odadaki herkesin gözü beni bulmuştu.
"Akay ile bir sorunum yok demiştim. Neyin yaygarasını koparıyorsun?" diye homurdandım. Akay'ın rahatlamış nefesini duydum. Onu meraklandırdığım için kötü hissetmiştim. Yanıma gelip kollarını bana doladığında sarılışına karşılık verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Restcafe
Teen Fiction"Yazmaman gerektiğini düşünüyorum hala." "Ben yazmak istiyorum." dedim emin bir şekilde. Omuz silkti. "Madem öyle." Mesajlaşma uygulamasına girdiğini anlamam zor olmamıştı. Birkaç bir şey yazdı ve bana sormadan gönderdi. "Afili bir başlangıç olsun...