27

317 12 0
                                    

"Bir şeyim olmadığını söyledim. Sadece yalnız kalmak istemiştim." diye mırıldandım. Akay'dan ayrıldıktan sonra ellerimi sweatimin ceplerine yerleştirdim. Elime değen soğuk metalin, defterde gördüğüm künye olduğunu hatırlamıştım. Neden bilmiyorum, fakat yanıma almak istemiştim. "Seni hiç yalnız kalmak isterken görmedim." diye homurdandı Uğur. Ona bayık gözlerle baktım. "Bir şey olmuş. Anlatmak istemiyorsan anlatma, seni zorlayacak değilim. Yalan söylemene takıldım. Normalde yalan söylemezsin." diyerek devam ettirdi. Ona bir cevap vermedim. Haklıydı. Moralim bozuk olsa dahi yalan söylemekten hoşlanmazdım. "Kendin halledebileceğini zannettiğin bir konu olabilir mi? Halledeceğini düşünüyor olabilirsin, ama bizde burdayız güzelim. Daha kolayca halletmen gerekirken işleri zorlaştırmana gerek var mı?"

Yutkundum. Ne yapacağım hakkında bir fikrim yoktu. Tamamen arafta kalmış gibi hissediyordum. Akay'a anlatmak istesem de, içimde bir korku vardı. Neden ve niçin oluştuğuna anlam veremediğim saçma bir korku. Emir'e anlatamazdım. Bilip bilmediğini öğrenecek olmak benim için bir yıkım olabilirdi. Bu Uğur için de geçerliydi. Zeynep ve Balın ise... İkisinin de kendi sorunları vardı ve bununla onların başını ağrıtmak istemiyordum. Bakışlarım Akay'a kaydı. Onu biraz inceledim. Endişeli bakışları vardı, merak ettiğini anlayabiliyordum. Sabahtan beri, ona verdiğim tek tük cevaplardan bir şeyler olduğunu anlayarak sorular soruyordu. Ne olduğuyla ilgili, okulda canımı bir şeyin sıkıp sıkmadığıyla ilgili.

Karşımda bana bakan beşli. Şimdi tek başıma odama gidersem üstüne daha çok kafa yorarak kendi kendimi yiyebilirdim. Onları bu halde burada bırakmak istediğim bir şey değildi. Hepsi beni çokça düşünürken şımarıklık yapmış gibi olmak istemiyordum. Hepsine birden anlatarak yeterince sorunları varken üzerine birde bunu eklemek istemiyordum. On sekiz yaşıma gireli sadece birkaç gün olmuşken, bu zamana kadarki tek sorunum Emir ile kavgalarımız ve annemin bana yaptıklarıyken bir anda her şeyin bu kadar ağırlaşması kolay kaldırılacak bir mevzu değildi. Belki annemin babamı aldatması bir yere kadar kaldırılabilir bir şey olurdu. Sonuçta bu anne ve babam arasındaydı. Fakat onların anne ve babam olmaması, anne ve babamın olmaması benim için ayrıydı.

Teyzem olan kadını yıllardır annem diye biliyordum. Her şeyin mahvolmasının sebebi benim annemi öldürmüş olmamdı. Babam gitmişti. Neden gitmişti, niye gitmişti hiç bir fikrim yoktu ama beni güvenilir sandığı kadının eline bırakıp gitmişti. O kadın ise çocukluğumu ve ergenliğimi mahvederek beni büyütmüştü. Benim olmayan bir soy ismi taşıyordum. Çocukluğumun en güzel noktalarındaki her şey yalandı. Emir gerçek abim değildi, Uğur da öyle. Balın'ın doğacak çocuğunun tam olarak teyzesi değildim. Çok ufak ayrıntılardı bunlar fakat düşündükçe kafama o kadar çok takılıyordu ki. Daha da derine indikçe her şey daha da çıkmaza giriyordu. Annemi hiç tanımamıştım, ben tanışamadan ölmüştü. Babam ise yaşasa bile şu anda adı dışında hiç bir şey bilmiyordum.

"Alkım?" Akay'ın omzuma dokunuşu ile irkilerek ona baktım. Tüm bu düşüncelerimin yanında, korkuma rağmen anlatabileceğim kişi oydu sanırım. Bakışlarım son kez diğerleri üzerinde dolaştı. Balın hafifçe belirginleşmiş karnına elini koymuştu. Bu görüntüsü ister istemez beni gülümsetmişti. Zeynep, Emir'e sarılmış ve bakışlarını duvara sabitlemişti. Emir ve Uğur'un odağında ise ben vardım. Akay'a baktım. Başımla odamı işaret ettim. Rahat bir nefes verdikten sonra beraber odama ilerledik. 

*

"Emir'e, Uğur'a neden anlatmadın güzelim? Bu... Sadece senin bilmen gereken bir konu değil." dedi Akay. Okuduğu defteri kenara bıraktıktan sonra ellerim arasındaki künyeyi aldı. "Biliyorum." diye mırıldandım. Başını kaldırıp bana baktı. Mavi harelerine yerleşen hüznü görmüştüm. Defteri ve arasına koyduğum birkaç fotoğrafı alıp masamın üzerine bıraktım ve yatağıma oturup ofladım. "Korkuyorum. Sana anlatmaya da korktum. Akay, Emir benden altı yaş büyük. Onun biliyor olmasından korkuyorum. Belki Uğur da biliyordur, emin değilim. Fakat bilip de bana anne ve babam gibi yalan söylüyor olmalarından korkuyorum." 

Ayaklanıp yanıma adımladı. Yatağa oturduktan sonra sırtını duvara yasladı ve bacaklarının üzerine bir yastık koydu. Başımı yastığın üzerine koyduğumda, parmaklarını saçlarım arasında gezdirmeye başlamıştı. Gözümden akmaya çalışan bir damla yaşı sildi. "Bilmiyorlardır. Onlar bunu bile bile gözlerinin içine bakıp saklayabilecek insanlar değiller." Başımı iki yana salladım. Dizlerimi kendime çekerek cenin pozisyonunu aldım. "Ya öylelerse?" dedim sıkkın bir nefes vererek. "Babamın da onlardan bir farkı yoktu. Babamda gözlerimin içine baka baka sakladı, onlar neden saklayamasın?" 

Saçlarımdan çektiği elleriyle yüzünü ovuşturdu. Onu böyle düşünceli bir hale sokup canını sıktığım için kötü hissetmiştim. Bakışlarımı yüzünden çektim ve başımı duvara doğru çevirdim. Böyle hissettiğim için kendimi aptal gibi hissettim. O benim sevgilimdi, özellikle de böyle anlarımda yanımda olması çok normaldi. Aynı diğerlerinin benim için endişelenmesinin normalliği gibi. Fakat kendime engel olamıyordum ve bu durumdan nefret etmiştim. "Bunu onlara söylemeden öğrenemeyiz." dedi en sonunda konuşarak. Duraksadım. Buna hazır mıydım? Kendimi en kötüsüne hazırlamak aptallıktı. Belki de bilmiyorlardı, benim sayemde öğreneceklerdi. Neden bu karamsar haldeydim ki? "Kötüyü düşünme. Oktay amcanın öyle olması, Emir'in de öyle olduğu anlamına gelmez." Başımı onaylar bir şekilde salladım. 

"Sude ne demişti hatırlıyor musun? Hayatta iki şey hariç her şeyin çözümü vardır. Ölene ve sevmeyene. Anneni geri getiremeyiz, onun bir çaresi yok. Fakat babanı bulabiliriz, belki Oktay amcanın, Müge teyzenin bir açıklaması vardır. Emir ve Uğur bilmiyordur. Biliyorlarsa belki de mantıklı bir açıklamaları vardır. Aklına kötü şeyleri getirme. Rahatla biraz." Saçlarıma dokunan elleri, yanağıma değdirdiği dudağı içimdeki tüm kötü enerjiyi almış gibi hissettirmişti. Gözlerimi sıkıca yumdum ve içimdeki düşüncelerin çıkmasını ister gibi bir nefes verdim. Başımı ona doğru çevirdiğimde, gülümseyen bakışlarını gördüm. Hafifçe dikleşerek kollarımı ona sarabileceğim bir hale geldim. İçimde hala ufak bir kötü hissiyat olsa da, kollarımı ona doladığımda geçmişti. 

Başımı göğsüne koydum. Kolunu belime doladı ve saçlarım arasını öptü. Kapı tıklandı. Bu yüzden bu sarılışımız pek uzun sürmemişti, kısa sürse de daha rahat hissediyordum. Başımı omzuna koydum ve müsaade ister gibi başını kapı arasından çıkarmış Uğur ile göz göze geldim. Kapıyı tamamen açtığında ise arkasında yavru civcivler gibi dizilen üçlüyü görmüştüm. Hemen artlarında duran, kafasını zar zor görebildiğim Miraç'ı da görmüştüm. Ne zaman geldiği hakkında bir fikrim yoktu fakat onu özlemiştim. 

RestcafeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin