Gözlerim aralandı. Başımda feci bir sancı vardı. Gözlerimi alan bir güneşin etrafta olmaması güzeldi. Gözlerimi tamamen açtım. Dün geceden anımsadığım bir odanın içerisindeydim. Beyaz ve gri ağırlıklı, ara ara siyahların kullanıldığı geniş ve ferah bir oda. Elimden destek alarak kendimi kaldırdım. Telefonum, yanımdaki komodin üzerinde şarja takılmıştı. Kendimi yatağa geri bıraktıktan sonra ona uzandım. Kapanmamıştı. Ve bir çok çağrı vardı. Geri kenara bıraktım. Gözlerimi ovuşturduktan sonra, hafızam yavaş yavaş yerine gelmişti.
Hatırladığım tek tük şeyler vardı. Saç diplerimde bir acı gibi. Kardelen'in kafasına bardağı geçirdiğim anı çok net hatırlasam da, kalanı oldukça silikti. Akay'ın beni o ortamdan aldığını hatırlıyordum. Ardından onun evine geldiğimizi de. Burası da onun odasıydı. Ve resmen birkaç saat önce Akay ile öpüşmüştük.
Başımı yastıktan geri kaldırdım. Anlıma hafifçe vurdum. Baş ağrım hala en zirvesindeyken zar zor ayaklandım. Üzerim değiştirilmişti. Bu ayrıntıyı da hatırlıyordum. Pijama altını giydiğim an birkaç saniye öncesi gibiydi. Pijamanın cebine telefonumu koydum ve odadan çıktım. Ufak bir giriş beni karşılamıştı. Kare kutu gibi bir yerdi. Giriş olduğunu çelik kapıdan anlamıştım. Fazla büyük bir ev olmasa gerekti. Giriş olarak düşündüğüm bu yer, biraz da salon gibiydi. Bir koltuk kenardaydı ve televizyon tam karşısında. Çıktığım odanın hemen çaprazındaki mutfağı görebiliyordum. Bunların dışında bulunan iki kapı daha vardı. Ne olduklarını bilmiyordum. Merak etsem de, karıştırmak pek bana göre bir iş değildi.
Açık olan mutfak kapısından içeriye girdim. Arkası dönük olan Akay'ın bir şeyler doğradığını görebiliyordum. Bir yandan da sırıtarak şarkı mırıldanıyordu. Kafama dolan seslerle ister istemez gülmüştüm. Hatırladığım şey Akay'ın evinde toka olduğu için beni aldatması ile suçlamamdı. Üstelik ona it demiştim. Gülüşümü duymuş olmalı ki arkasını döndü. Bana bakarken gülümsemesi büyümüştü. "Günaydın." dedi. "Günaydın." diyerek ona aynı şekilde karşılık verdim. Kendimi mutfaktaki koltuğa atmıştım. Oldukça rahattı ve önünde bir masa vardı. "Dün gece için kusura bakma."
"Ne?" dedi arkasına döndüğünde. Kaşlarını çatmıştı. "Yani. İt falan demiştim. Yeni yeni hatırlıyorum. Kusura bakma. Ayrıca teşekkür ederim." Gülümsemesi yüzüne geri yerleşti. Başını onaylar bir şekilde sallarken önüme bir kahvaltı tabağı bıraktı. Yanına ise bir paket ağrı kesici koymuştu. Tabaktaki tostu aldım. Büyük bir ısırık alırken içindeki fazla sos kenarlardan fışkırmıştı. Altındaki peçete ile hızlıca sildiğimde, Akay karşıma oturmuş kendi tostunu yemeye başlamıştı.
Onunla konuşup konuşmamam gerektiği konusunda bir fikrim yoktu. Evet anlık gelişmişti. Üstelik pişman olduğum bir şey değildi. Ama yine de normalinden çok daha hızlıydık ve bu beni huzursuz etmişti. Onun duygularıyla oynamak değildi amacım, duygularıyla oynamamak için konuşmam gerekiyordu sanırsam. "Akay," diye mırıldandım odaklandığım tosttan bakışlarımı çekerek. Başımı kaldırdığımda beni izlediğinin farkına vardım. Yutkundum. Hafifçe kızardığımı hissedebiliyordum. Sanki ne olacağından emin bir tonla "Efendim?" dedi. Bu sefer yutkunamamıştım.
"Amacım duygularınla oynamak falan değil. Sadece açık olmak istiyorum. Dün ki şey," Lafımı bölerken, sesi hafif kırgın gibiydi. Bilmiyorum. Belki de tüm bunları kafamda kuruyordum fakat öyleymiş gibi geliyordu. "Pişman mısın?" diye mırıldandı. Yüzümü buruşturdum. Yanlış anladığını fark ettiğimde hızlıca konuşmaya başladım. "Hayır. O an gecenin en ayık anındaydım. İnan bana pişman olacak olsaydım bunu yapmazdım. Sadece demek istediğim şey çok hızlı olduğu. Güzel olmadığını söyleyemeyeceğim, bu yalan olur. Yine de, bu hız bana göre değil." Lokmasını zar zor yuttuğunu görmüştüm. "Hızlı olmak istemediğim, seninle konuşmak istemediğim anlamına gelmiyor. Sadece, bir isim koymak istemiyorum."
"Yani. Benimle konuşmak istiyorsun ama bir ilişki istemiyorsun. Doğru mu anladım?"
"Hayır." Sırıtmaya başladığını gördüğümde büründüğüm panik halden çıktım. Ona bayık gözlerle baktığımda sırıtışı büyümüştü. "Dalga geçiyorsun değil mi?" Başını onaylar bir şekilde salladı. "Panik halindeyken tatlı gözüküyorsun." dedi gülmeye devam ederken. Ona göz devirsem de kızardığıma emindim. "Merak etme. Bu kadar hızlı olmanın mantıksız olduğunun bende farkındayım. Seni istemediğin için zorlayacak değilim. Biraz daha beklemek benim için sorun olmaz."
*
GOM'un evine giriş yaptığımda, henüz sadece birkaçının ayık olduğunu görmek beni şaşırtmamıştı. Efe, Miraç ve Orçun hala uykudayken Özden elinden pek gelmese de kahvaltı hazırlamaya çalışıyordu. Mert ve Gökhan kendi halinde takılıyor, Kağan ise sırıtarak bir şeyler mırıldanıyordu. Anladığım kadarıyla geceyi birisi ile geçirmişti. Keyfi bundandı. Yüzümü buruşturup mutfaktan ayrıldım ve dağ ayılarını uyandırmak için oturma odasına geçtim. Miraç yere yığılmıştı. Efe yemek masasının(?) üzerindeydi ve tek düzgün bir halde koltukta yatan kişi Orçun'du. Ayağımla Miraç'ı dürttüm. Zıplayarak yerinden kalkarken üzerinden atlayıp Efe'ye doğru yöneldim. "O kim lan?" dedi Miraç uykulu bir tonda.
Kolay uyanmayacağını bildiğim Efe'nin önce kolunu dürttüm. Homurdanıp başını farklı bir tarafa çevirdi. Tekrar dürttüm. Bunu birkaç kez tekrarlasam da, gıkı çıkmamıştı. Miraç sendeleye sendeleye muhtemelen mutfağa giderken, kenarda duran su şişesini aldım. Başından aşağı boşaltırken masanın diğer ucuna düşmüştü. Sesli küfrü evi inletmişti. Orçun onun bu sesine uyanarak birde onu uyandırmakla uğraşmamı engelledi. "Kahvaltı hazır. Hadi kalkın."
Mutfağa geri geçtiğimde, Kağan en sonunda susmuştu. Özden, kahvaltı hazırlamayı bitirmişti. Miraç kafasına sürahideki suyu dikiyordu. Gökhan benim geldiğimi görünce gülerek bana döndü. "Dün neler olduğunu tahmin edemezsin!" dedi. Kaşlarımı hafifçe çatarken Miraç'ın yanına kendimi attım. "Sen neredeydin tüm gece?" dedi Efe içeri girerken. Ağzına bir peynir parçası atarken, hala tamamen ayılmış değildi. "Kardelen ile kavga edecektim. Ama Akay geldi çekti aldı. Onda kaldım gece."
Bir anda yükselen "Ooo" seslerine sadece göz devirmiştim. "Gecesi güzel geçen tek kişi ben değilim desene." dedi Kağan sırıtarak. Yüzümü buruşturdum. "Ben sen miyim de birkaç gündür tanıdığım birisi ile yatayım? Oksijen israfı." dediğimde sırıtmaya devam etti. Onlara öpüştüğümüzü söylemeyecektim. Özellikle de ortam böyle bir ortamken bunu burada dillendiremezdim. "Ya dur bir saniye. Sen gece boyunca sarhoş bir halde bir erkeğin evindeydin. Ve o erkek sana dokunmadı. Öyle mi? Doğru mu anladım?" dedi Orçun teyit etmek ister gibi. Yüzümü buruşturdum. "Sizin gibi iğrenç, aklı fikri bel altı olan bir erkekle konuşmadığım için kusura bakma Orçocuğum." diye homurdandım bu seferde.
"Kızım ne dedik?" diye mırıldandı. Elime bir zeytin alıp ona doğru fırlattığımda, ağzıyla kapmıştı. Köpek misali. Yüzümü buruşturdum. "Akay'ın bir şey yapmamış olmamasına şaşırmamalı. Neden yapsın ki zaten?" dedi Özden. Ses tonu aşağılayıcı bir tondaydı ve alaycı bakışlarla beni süzmüştü. Bir hamle yapmadım. Gereksiz bir hamle olurdu. "Dün gece shot oynadık biliyor musun? Aşırı eğlenceliydi!" dedi Efe gülerken. Shot hepimizin oynadığı bir eğlence oyunuydu. Genel olarak grup ve diğer birkaç insanın pislikleri ortaya dökülürdü. Veya kalpleri kırılırdı. O sarhoş kafayla bu komik gelirdi. Soruya cevap vermek istemezsek iki shot, vermek istersek bir shot atardık. Bu daha çabuk sarhoş olmamızı sağlardı ve doğrular daha kolay ortaya çıkardı.
Orçun araya girdi ve güldü. "Kağan'a Özden'i öpmesini söyledim. Kağan ise Özden'i öpmektense onun yerine iki shot attı." Dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemi engelledim. "Sonrasında, bir sarışını öptüm. Ve gözlerimi açtığımda kollarım arasındaydı." dedi Kağan gülerken. Gülüşüm yüzümden silindi ve yüzümü buruşturdum. Kağan on sekiz yaşında gireli birkaç hafta olmasına rağmen tek gecelik ilişkilere düşkün bir aptaldı. Üstelik bunlarla övünmeye bayılması onun gerçek aptallığını ortaya koyuyordu. "Harbiden iğrenç herifin tekisin." dedi Miraç ona doğru bir zeytin çöpü atarken. Kağan hiç istifini bozmadan gülmeye devam ederken bunu alınmamıştı bile. Yüzsüz. "Eyvallah aslanım." dedi Kağan elini göğsüne koyarak başını hafifçe eğerken.
"Kağan'ın böyle yapmasına şaşırmadım." dedim. İkinci cümlemi kurmadan önce hafifçe tebessüm edip Özden'e bakmıştım. Donuk gözlerle bana bakarken yutkundum. "Yıllardır arkadaşsınız nasılsa. Neden yapsın ki zaten?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Restcafe
Teen Fiction"Yazmaman gerektiğini düşünüyorum hala." "Ben yazmak istiyorum." dedim emin bir şekilde. Omuz silkti. "Madem öyle." Mesajlaşma uygulamasına girdiğini anlamam zor olmamıştı. Birkaç bir şey yazdı ve bana sormadan gönderdi. "Afili bir başlangıç olsun...