12.BÖLÜM: "ATEŞ"

803 35 25
                                    

Bedenim bir endişe altında ezildi, korku bundan memnun olarak ruhuma hükmetti. Soluğumun yavaşladığını, gözlerimin karardığını fark ettiğim ilk an duvara doğru yaklaşıp bedenimi yasladım. Hiçbir şey olması gerektiği gibi değildi ve ben delirecektim.

"Neredesiniz?" diye sordum sesimi sakin tutmaya çalışarak. Kalbimin sesini kulaklarımda duyuyordum. "Bana cevap ver, Ali."

"Terk edilmiş bir ev burası. Tek katlı. Büyük bir bahçesi var ve etrafı çitlerle kaplı. Sanırım Şile yolundan gittik, buraya gelmeden önce bir benzinlik olduğunu gördüm. Beyaz boyalı bir ev, Aren. Yalvarırım bizi kurtar, abim kendinde değil." Tam o sırada bir yumruk sesi duydum. Bedenim olduğu yerde irkilip titrerken, gözlerime yaşlar hücum etmeye başlamıştı.

"Ben sana evi mi tarif et dedim lan!" diye bağıran erkek sesi duydum. "Her şeyin onun suçu olduğunu söyleyip kapayacaktın!" Anladığım kadarıyla telefonu ona verip oldukları yerden ayrılmışlardı. Göğsüm acıyla kavruldu ve gelen ilk taksiye bindim.

"Şile yolunda bir benzinlik," dediğim anda adam bana şaşkınlıkla bakmaya başladı.

"Abla orada kaç tane benzinlik var Allah bilir," diye mırıldanıp önüne döndü. "Benzinliğin adı ne?"

Sorusuna cevap veremedim çünkü bilmiyordum bile. "Sen git, ben duracağımız yeri anlatırım."

"İyi madem."

1 buçuk saat gibi bir sürenin sonunda gördüğüm ilk benzinlikte adamı durdurdum. Etrafıma bakındığımda buranın tenha olduğunu anladım ve taksiciye parasını verip koşar adımlarla benzin istasyonunun içindeki markete girdim. "Buralarda tek katlı bir ev var mı? Terk edilmiş."

"Yani bildiğim bir yer var ama yarım saat uzaklıkta hanımefendi." Başımı salladım hızla. O ise devam etti. "Hiçbir yola sapmadan dümdüz ilerleyin, zaten çitlerle kapalı olması lazım. Görürsünüz."

"Oraya polis çağır." dedikten hemen sonra oradan hızla ayrıldım ve saçlarımı bileğimdeki tokayla sıkıca topladım. Yarım saati daha kısa sürede geldiğime emindim çünkü sürekli koşmuştum.

Başlarına bir şey gelmemesi için sürekli olarak dua ederken, kanın bütün yüzüme hücum ettiğini hissediyordum. Sertçe yutkunup gördüğüm çitle kaplı eve doğru ilerledim.

Burası olmalıydı, burası olmak zorundaydı.

Beyaz badanalı eve doğru ilerkerken, kalbimin ağzımda attığını hissediyordum. Bedenim gerim gerim gerilmişti, onları kurtarabilmek için ne yapmam gerektiğine dair ufacık bir fikrim olmamasına rağmen onların yanına ulaşmak istiyordum.

İçeriden ses gelmediğini fark ettiğimde kapıdan içeriye girdim yavaşça. O sırada bir odanın kapısının köşesinde, bilekleri arkadan zincirle bağlı bir şekilde yerde oturan Ömer'i gördüğümde hiç beklemeden ona doğru koştum ve dudaklarımı büyük bir özlemle dudaklarına bastırdım. Dizlerim yere bastırılıydı. Acıyordu ama bunu düşünecek bir hâlde değildim.

O ise tepki vermiyordu. Öylece duruyor ve geri de çekilmiyordu. Gözyaşlarımla ondan yavaşça uzaklaştığımda gözlerinin donuk baktığını fark edip ellerimi yanaklarına sardım. "Ömer?" diye fısıldadım. "Ömer n'olur ses ver."

"Git buradan." dedi kuru bir sesle.

O sırada arkamda duyduğum adım sesleriyle arkama döndüm.

İki adam ve ortalarında Ali vardı.

Kan beynime sıçradı.

Ölümün ıssız kokusu tenime sindi, ruhum bir duman gibi süzülüp havaya karıştı. Dudaklarım yaşadığım ağır duygunun esiri olarak aralandığında bir adam elindeki ağır odunu kaldırıp Ömer'e doğru indiriyordu ki, hiç düşünmeden Ömer'in olduğu yere kendimi yerleştirip odunun benim sırtıma gelmesini sağladım. Bedenim öne doğru sendelerken kollarım hâlâ Ömer'in boynunda asılı duruyordu. Titreyen kirpiklerimin altındaki dolu gözlerimle ifadesiz yüzüne baktım. Sırtımdaki acı gitgide büyürken Ömer kısık ve donuk bakan gözlerini gözlerimin içine dikti. "Git." dedi gözleri kapanırken.

KÜL RENGİ İNTİKAM [tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin