Bu bölümü de şu şarkıyla okuyun canımlar
The Untold II | Secession Studios, Greg DombrowskiParmaklarım üşüyerek avcuma kapandığında, irileşen gözlerim gelen kişinin yüzünde dolandı. Acımasızdı, acımasızlığı beni korkutuyordu.
"Merhaba, Aren." dedi yüzündeki geniş sırıtışla. Eskiden olsa bu tavrına gülerdim, onu severdim ama ya şimdi...? Şimdi onun bu halleri yalnızca midemi bulandırıyordu.
"Sen mi planladın her şeyi?" Ayağa kalktım, ona doğru yürürmek için can atsam da durdum ve ona dik dik baktım. Bebeğimi düşünmek zorundaydım.
"Tek olmadığını söyleyebilirim ama o odada gördüğün kişi bendim."
Ali'ydi.
"Bunu neden yapıyorsun?" Yanağıma akan yaşların kuruduğu için gerildiğini hissediyordum. "Bir bebeğim var, Ali. Ona zarar veriyorsun."
"Ona zarar vermek istemiyorum elbette ama sana zarar verdiğimizde araya kaynayacak olması ne acı!"
Başımı hırsla iki yana salladım. "Neden, diye sordum sana. Neden?"
"Neden mi?" Yüzünü buruşturdu. "Çünkü bir amacım var ve bunu yaparken önceliğim sen veya abim değil. Önceliğim kendim ve yükseleceğim mevki."
"Yükseleceksin öyle mi?" Başımı salladım ağır ağır. "Bir bebeği karnında taşıyan bir anneyi öldürerek mi yükseleceksin? Umarım en kısa zamanda kanında boğulursun, Ali çünkü sen ölümlerin en ağırını hak ediyorsun."
Hiddetlendi ve üzerime yürüdü. Kendim için değil ama bebeğim için korkudan deliye döndüm. Çatık kaşlı yüzüne baktıktan sonra içimde patlayan öfkeyi dışarıya vurdum ve yüzüne sert bir tokat attım. Elim boğazına sarıldı ve onu anlık şaşırması fırsat bilerek duvara yasladım. İki elimi birden boğazına sıkıca sarmıştım, o elini kaldırıp saçlarıma geçirdiği anda dizimi kasıklarına geçirdim ve dudaklarından boğuk, acı bir inleme kopup ileriye doğru eğildi. Hemen ondan uzaklaştım ve kapıyı arkamdan çekip koşarak bir üst kata çıktım. Dışarıya çıkamazdım, biraz önce ilk olduğum yerin de kilitli olduğunu öğrenmiştim ve şimdi yapacak hiçbir şeyim yoktu.
"Seni öldüreceğim!" diye bağırışını duyduğumda dişlerimi sıkıp üst kata çıktım. Başka şansım yoktu, bu düşünce beni korkuttu. Her türlü ölecek miydim? Cidden bu yaşanacak mıydı?
Telefonuma bir mesaj geldiğinde irkildim ve üst kata çıkıp en baştaki odaya girdikten sonra kapıyı kilitledim ve telefonu elime alıp mesaja baktım.
'Güzel gidiyorsun, Aren. Bunu sevdim.'
Kahretsin!
Bir mesaj daha geldi.
'Onu öldürebilirsin, o yalnızca bir piyon ama sakın unutma, evden çıktığın anda sen de ölürsün.'
"Ben çıktığım zaman oyun biter." dedim yutkunarak. "O zaman bu oyunu bitirmenin başka yolunu bulurum." Koltuğun arkasına saklandıktan sonra derin bir nefes aldım. Pekâlâ... O hâlde oyuna dâhil olurdum ben de.
Koltuğun yanından ayrıldım ve kırmak için bir alet aradım. Bulmuştum da. Yanımda değildi ama ya en son kısımda olan oda da, ya da Ali'deydi. Bıçak. O bıçağı bulup halletmeliydim.
Sertçe yutkundum tekrardan. Parmaklarımı saçlarımdan geçirdim ve odada yürümeye başladım.
En sonunda zihnimde şekillenen planla birlikte kapıya doğru ilerledim, eğildim ve kapının altından baktım. Ali'nin ayakkabılarını görebiliyordum. Biraz geriye doğru çekilip seslendim. "Orada mısın?" Ses vermedi, tam tahmin ettiğim gibi. "Pes ediyorum, tamam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜL RENGİ İNTİKAM [tamamlandı]
RomanceBir gece ansızın kendini öldürmeye çalışan biri olduğunu fark eden Aren Kandemir, ormanın ortasında bayılmıştı. Kendisini bulup evine getiren eski askerle olan yaşam mücadeleleri hiç düşünülmeyecek bir bağı ortaya çıkardı. Bu aşk değildi. Bu aşkın...