Her zaman kendim için yaşamıştım. Kendim için nefes almış, kendim için vardım. Ailemi kaybettim fakat yine de kendim için uğraştım. Hayatımda bir sürü korkunç an yaşandı ama ben yine kendim için hayatta kaldım.
Artık öyle değildi.
Karnımda varlığını yavaş yavaş belli eden bir bebeğim vardı ve ben bütün hayatımı ona adamak istiyordum. Dün yaşananlarda karnımda bebek olmasaydı aynı hamleleri yapar mıydım bilmiyordum ama kendimi umursamamıştım.
Yumuşak bir nefes verdim ve yumduğum gözlerimi aralayıp odaya giren Yekta'ya baktım. Yeşil gözlerinde saklayamadığı bir hüzün ve pişmanlık vardı. Gözünün altının kızarması ağlamaktan mı olmuştu? Ona sıcak bir gülümseme göndermeye çalıştım ama yorgunluğum yüzünden ne kadar başarılı oldum, bilmiyordum. Hem bedensel hem de ruhsal olarak yorgun hissediyordum. Sanki hiç geçmeyecekmiş gibiydi bu his, insanı delirtirdi.
"Aren," dedi fısıltıyla bana doğru temkinli bir adım attığında. "Gelebilir miyim?" Dün beni o hainle bıraktığı için pişmanlık duyuyor ve onu terslememden korkuyordu. Bilemezdi, bunu sürekli içimde tekrarladım. Bilemezdi.
"Gel."
Yanıma geldi hemen, yatağa oturdu ve elimi tutup gözünden akan yaşla bana baktı. "Özür dilerim." dedi acıyla. Koskoca cüssesiyle ağlıyor oluşu garip gibi gelebilirdi ama onu gördüğümde bunun hiçte garip olmadığını fark etmiştim. "Eğer seni orada bırakmasaydım," Elimi yavaşça çektim elinden, bunu yaptığım için kötü hissediyordum ama irkilmekten alıkoyamıyordum kendimi. Hiç kimse bana dokunmasın istiyordum. Hiç kimse. Bir an afalladı fakat ona olan üzgün bakışlarımı görünce başını anlayışla salladı. "Özür dilerim, beni affetmeni istemiyorum ama ben gerçekten çok pişmanım."
"Affettim." dedim kısaca. "Sana kızmıyorum, Yekta. Bilemezdin, bunun farkındayım."
Başını eğdi ve elinin tersiyle yaşlarını sildi. "Bana ne kadar kızsan haklısın, asla sesim çıkmaz."
"Sana kızmıyorum." Bu hâlim onu rahatlatmak yerine daha da üzmüştü. Ona kızmamı istiyordu çünkü vicdanını rahatlatmak istiyordu. Sorun şu ki, ben gerçekten yorgundum. Tüm kanım çekilmiş gibi hissediyordum, başım ağrıyordu.
Dudağını dişleyip ayağa kalktı. "Ben gidiyorum, sen dinlen. İhtiyacın olursa bana lütfen haber ver, hemen yanında olurum."
Başımı salladım ama bunu yapmayacağımın farkındaydım. Yekta gelmeden önce Serkan gelmiş ve bana sarılmaya çalışmış ama istemsizce kendimi geriye çekmiştim. Kötü hissediyordum, onlara bunu yaşatmaya hakkım yokmuş gibi hissediyordum ama elimden başka bir şey gelmiyordu. O da çok kalmamış ve bana destek olurcasına gülümseyip odadan çıkmıştı.
Tam yatağın yanındaki komodinden su dolu bardağı elime almıştım ki kapı açıldı ve Ömer'in yıkılmış hâlini görünce elimdeki bardak aniden elimden kayıp yere düşerek parçalara ayrıldı.
Silkelenip kendime geldim ve geriye yaslandım. Ömer sakin adımlarla yanıma geldi, kahve gözlerini gözlerime sabitledi. Yatağa, yanıma oturduğunda yalnızca ona baktım. "Doktor bebeği̇n iyi durumda olduğunu söyledi." diye mırıldandı. "Sen de iyisin."
"İyi olduğumu sanmıyorum." Ellerimi kaldırıp baktım uzun uzun. "Katil oldum." dedim acıyla. Başımı salladım. "Ben birini öldürdüm, Ömer. İyi olduğumu sanmıyorum."
"O hak etmişti, Aren. Sen yapmasan, ben yapacaktım. Böyle düşünme."
"Ama yapan kişi benim." O an deli gibi bağırıp ağlamak istedim ama tek yaptığım şey çığlıklarımı içime gömüp iç çekmek olmuştu. Örtüyü üzerime daha fazla çektim ve yavaşça yatağa uzandım. "Uyumak istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜL RENGİ İNTİKAM [tamamlandı]
RomanceBir gece ansızın kendini öldürmeye çalışan biri olduğunu fark eden Aren Kandemir, ormanın ortasında bayılmıştı. Kendisini bulup evine getiren eski askerle olan yaşam mücadeleleri hiç düşünülmeyecek bir bağı ortaya çıkardı. Bu aşk değildi. Bu aşkın...