1

3.5K 67 60
                                    




"Sakin ol lütfen."

Hemen yanımda duran ablam Hee-Jin bir anne edasıyla elini omzuma koymuş ve yavaşça okşamıştı. Tüylerim omzuma değen buz gibi el ile diken diken olmuştu, deminden beri yerimde durmadığımı ve her an kusacak gibi yürüyüp onu daha da gerdiğimin farkına onun bu dokunuşuyla anca varmıştım.

Nefesimi dışarıya vermiş ve başımı yere eğip sallamıştım.

Saatlerdir hastanenin seyrek koridorunda o dikilirken, ben yerimde duramıyor bir ileriye bir geriye adımlayıp duruyordum. Eğer beklemekten çok sıkılırsam iğrenç kokan hastane tuvaletine gidiyor bazen de koridorları boş boş geziyor arada da bahçeye çıkıyordum.Burada beklediğim her saniye endişem daha da şiddetleniyor ve dayanılmaz bir seviyeye geliyordu. Eğer bir doğum sancısına benzetilirse ben sanırım şu anda en sancılı evresindeydim.

Beklemek ve bilememek.

Altı saatlik bekleyiş. Ve her saat başı ümidim azalıyor yerini endişeye bırakıyordu. O klişe cümle hep aklımda yankılanıyordu. 'Ya ona cidden bir şey olduysa? Onu bir daha göremezsem?' işte bu düşünce tüm enerjimi sömürüyordu.

En sonunda birazcık dinlenmek için tam sırtımı duvara yaslamıştım ki koridorun başında bembeyaz önlüğünün içinde oldukça genç görünen doktor görünmüştü.

Bu doktoru tanıyorduk. Benden yaklaşık on yaş büyüktü ama hala daha genç görünüyor ve o kocaman gülümsemesi ve gözlük taktığı halde hala daha canlı olan gözleriyle etrafa enerji saçıyordu. Sanki bu zorlu hayat serüveninde yaşlanmamanın bir formülünü bulmuştu.

Sonunda uzun boylu adam önümüzde durduğunda sanki ağzına girecekmiş gibi yaklaşmıştım. "Durumu nasıl?" anlık paniğimin etkisiyle biraz sesli bir şekilde sorduğum soruya karşılık güven verici bir şekilde gülümsemişti.

Bu gülümsemeyle içimdeki yangınlara sular serpilir gibi olmuştu. Neredeyse sesli bir şekilde oh çekicektim. "Şu anda iyi durumda. İki dakikalığına görüşebilirsiniz. Uzun tutmamaya çalışın lütfen." cümlelerini hızlıca sıralamış ve yanımızdan alel acele ayrılmıştı bizde ne olduğunu anlayamadan saygıyla eğilmiştik.

"Gördün mü, sana endişelenme demiştim onun her zaman ki krizleri işte." ablama döndüğümde suratından akan bir rahatlık olduğunu görmüştüm. Şimdi gülümsüyor ve rahatça konuşabiliyordu. Sancılar sona ermişti. Artık sadece onun önünde iyi görünmeli ve moralini yeterince yüksek tutmaya çalışmalıydım.

Birden dikleşmiş ve karşımdaki beyaz duvara bakıp gülümseme çalışmaları yapmaya başlamıştım. O sırada Hee-Jin omzuma sertçe vurmuştu. "Tamam gayet mutluyuz. Yüzümüzden mutluluk akıyor anladık. Şimdi onu görelim!" yapmacık bir şekilde gülümsemiş ve sonra ona aval aval bakan suratıma karşılık gülmüştü. "Şaka yapıyorum Jennie, sadece acele et de görelim onu." sesini daha da yumuşatmış ve elimi tuttuğu gibi yürümeye başlamıştı.

Arkasından onun kahverengi, pembe bir tokayla topladığı saçlarına bakarken gülümsemeden edememiştim. Onu seviyordum. Belki de şu hayatta en şanslı olduğum taraf böyle bir ablaya sahip olmaktı. Küçüklüğümüzden beri içimdeydi bu sevgi, daha el kadarken bile annemden gizli para biriktirir ve annemin bana alamadığı bazı şeyleri o alırdı. O her zaman komik, düşünceli, dakik ve çalışkan birisi olmuştu. Aslında arada bu özelliklerine imrenirdim, o benim idolüm gibiydi. Onun gibi olmak isterdim. Bu yüzden beni en çok mutlu eden söz 'Tıpkı ablan gibisin.' sözüydü. Bu sözü duymak benim için en büyük iltifattı.

Merdivenlerden çıktığımız anda hemen karşıda duran odaya ilerlemiştik. Kahverengi kapıyı hiç duraksamadan açmış ve beni de arkasından sürüklemişti.

Kalp| TaennieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin