Kibir ve kinle dolmuş yüzüne baktım bir süre.İlk kez böylesine bir hayal kırıklığı yaşamıştım. İlk kez dememin sebebi kalbimin yeni doğan bebek gibi can çekişerek atması, delice yanmasıydı.
Yavaş adımlarla ona doğru ilerledim. Bu sırada ayakkabılarımın sesinden başka bir şey yankı yapmadı odada.
Doğrudan ona bakıyordum. Gözlerimi ondan asla ayırmayacaktım şu anda. Çünkü biz bir daha göz göze gelemeyecektik ne de olsa.
"Sen hiçbir şeyi mi oldun yoksa İlah mı bilemem. Ama kendim için konuşacak olursam, benim gözümde artık bir hiç olduğunu söyleyebilirim..."
Dudakları titredi istemsizce, gözleri ilk başta hüzünlü hüzünlü baktı, sonra kızarık gözleri kısıldıkça kısıldı, odanın karanlığı göz çukurlarını örttüğünde sinirini ve nefretini daha iyi görmeye başladım.
Çekinmeden iki elini tuttum. Demir gibi bir soğuk elimdeki sıcaklığı yok etmişti.
"Çünkü Jisoo ben bir melek değilim, ben sadece insanım. Ve insanlar bir kere kırıldıklarında bunun altından kalkamayabilirler. Hoştur ki, ben sadece bir kez kırılmadım. Defalarca oldu bu. Ve artık benim bedenim bunca kini kaldırabilecek güce sahip değil. Artık daha fazla göz yumamam. Onca yaptığın şeye rağmen seni tekrar kabul edemem işte sen tam bu noktada hiçbir şeyimsin. Senin ruhun o kadar kirlenmiş ki olmuyor Jisoo, hiçbir zaman da olmadı. Biz hiçbir zaman gerçek arkadaşlar olamadık. Bak ellerin buz gibi, ama sadece bu an için değil senin elini ne zaman tutsam aynı böyle hissettirirdi. Tam bir buz dağı gibiydin. Ve sen bana bu dağın görünmeyen tarafını utanmadan gösterdin..."
Ellerini bıraktım yavaşça, cümleler ağzımdan tencerede kaynayan aş gibi taşıyorlardı.
"Ve teşekkür ederim. Çünkü eğer bana o tarafını göstermeseydin, bu cenabetlik daha ne kadar devam ederdi kim bilir. Ve lanet olsun sana. Günlerce, saatlerce, dakikalarca beni çiğnediğin için, sevdiğimi benden kaçırmaya çalıştığın, sevgimi, ilgimi suistimal ettiğin için."
Konuşma benim için sonlanmıştı artık. Aynı zamanda onun için de çoktan bitmiş olmalıydı. Yüzüme bakmıyordu. Karanlıktan zorlukla seçilen gözleri yerde biryerlerde takılıp kalmıştı.
Yine aynı sersem adımlarla kapıya yürümüştüm. Kulaklarımdaki çınlamalar beni ele geçirmeden buradan bir an önce gitmek istiyordum.
Kapının koluna yönelmiştim ki kısık ve bir o kadar titrek bir ses kapıya kadar ulaşmayı başardı.
"Özür dilerim Taehyung, özür dilerim Jennie."
Bir saniye bile tereddüt etmedim ve bu hasta varlığı arkamda sonsuza kadar bıraktım. Kapıyı kapattığım gibi aklımda çınlatan sesler de bitmişti. Üzerime çöken bulutlar dağılmış, soğuk bedenimi terk etmişti ve ben sanki zindandan çıkmıştım.
Şimdi özgürdüm ve istediğimi yapabilirdim. Aynen böyle hissediyordum.
Ellerim göğsüme gitti ve deli gibi, canlı canlı çarpan kalbimi hissetti.
Sıkı sıkı tuttum kıyafetimin parçasını. Dişlerim titredi, gözlerim dolmaya başladı. Bastığım her nokta alevmiş gibi hissettirmeye başlamıştı. Bomboş koridorda nereye gittiğimi bilmeden yürümeye başladım.
Yürüyüşlerim birkaç dakika sürmüş, bazen koridordan geçen hastaları bazen birkaç hemşire görmüştüm ama hiçbir şey düşünmemiştim bu sürede.
Aslında deli gibi düşünmem ve dalmam gerekirdi ama ben düşünmeden dalmıştım. Sanki hafızam silinmiş, astral seyahat yapmış, bir rüyadan kalkmış gibiydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalp| Taennie
FanfictionJennie ve Taehyung en yakın arkadaşları Jisoo'yu mutlu edebilmek ile yatıp kalkarlar.