30

487 42 26
                                    




Bir kere değildi. İki kere değildi. Sözler bir kulaktan girip diğerinden çıkamazdı çünkü aklıma baskılanmıştı.

Jisoo her gece bir yolunu bulurdu.

Evime gelmezse mesaj çekerdi evime gelirse de onun için çok daha da iyi olurdu.

Ve anlatmaya başlardı.

Taehyung'un benden ne kadar hoşlanmadığını, bana söylediği dudak uçuklatan sözleri ve hatta iftiraları.

İlk başlarda inanmamak istememiştim elbette. Onun böyle büyük konuşup ağza alınmayacak iftiraları ortada hiçbir şey yokken söyleyeceğine ihtimal vermemiştim.

Ama Jisoo neden bana yalan söylerdi ki?

Her şey kabak gibi ortaya çıkmıştı işte. O beni hiç sevmemişti ve o beni hep bir rakip olarak görmüştü.

Birkaç gün sonra değişen tavırları ve bana karşı yaptığı agresif davranışları ile de her şeyi doğrulamış olmuştum. Demek ki foyası ortaya çıktığı anda gerçek hislerini göstermeye karar vermişti.

Bu beni ilk öğrendiğim sıralar etkilemişti. Gerçekten derimin altındaki acıyı çok iyi hissediyordum. Hatta Taehyung'un yaptıklarını kabul etmek bile istemiyordum, unutmak görmezden gelmek istiyordum ama gerçekler ortada iken neyi inkar edebilirdim?

Kendimi kandırmamın ve ezmemin bir anlamı olmayınca bende ona karşılık vermeye başlamıştım.

En sonunda ise bu ikimizin birbirine girmesine ve insanın ruhunu zedeleyen tartışmaların doğmasına, ister istemez rutin gibi sürekli hale gelmesine neden olmuştu.

Ama çok küçük bir detay vardı.

Jisoo madem Taehyung'u bu kadar değer vermiş ve sevmişti, peki ne oluyordu da onun dediği her şeyi bana yetiştiriyordu?

Bunu yapması gerekli değildi ama ben ona hiçbir zaman bunu söylememiştim. Çünkü her geçen gün içimde tomurcuklanan nefret artık öyle bir kök salmıştı ki bunu düşünemiyordum. Sağlıklı düşünmek mümkün olmuyordu. Artık barbarca düşlediğim bazı rahatsız edici düşlere bile varmıştı. Onun yüzünü parçalamak veya acıdan bayılana kadar dövmek, gerçekten acı çekmesini izlemek hatta bundan zevk alacağımdan emin olmaya başlamıştım ve bunu çok istemiştim.

Ama onu ilk gördüğümde içime işleyen o duygular tüm bu düşünceleri boş çıkartıyordu.

Tıkanıp kalmışlardı.

Bu çelişki ise beni daha çok yıpratmıştı. Bu nedenle tüm sinirimi ondan çıkartıp bu durumdan kurtulmaya, gönlümün en derinlere yerleşmiş o bahar havasını kovmaya çalışmıştım.

Ama olmuyordu işte.

Eğer yıllar sonra bu odada hâlâ daha onun gözlerine bakmak beni titretip gözlerimi kaçırmama neden oluyorsa hiçbir şey olduğu yoktu.

Ben ne onu sevmeyi becerebilmiştim, ne de nefret etmeyi.

Yıllardır bedenime hapsolmuş onca his, öldürücü derinlikteki gözlerine bakarken kilitli kapıları kırmış ve içimden saniyeler içinde geçivermişti.

"O zaman, özgür olalım. Olamaz mıyız?"

Artık anlamı kapalı cümleler kurmak için çaba sarf etmiyordu. Dedikleri giderek daha fazla şeffaflaşıyordu ve o her ağzını araladığında çıplaklığa daha da yaklaşıyordu. Birden bire yürek yemişçesine kirlileri öne sermesi, yıllardır bizi avcunun içine almış bu döngüden çıkmanın mümkün olup olmayacağını sorması, her ne kadar sevindirip insanın vücuduna heyecan duygusunu aşılasa da bunun yanında kocaman bir korkuyu da bahşediyordu.

Kalp| TaennieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin