"Evet birazdan burada olur."Ablam başını salladı ve son kez daha yeni baştan sona temizlenmiş salona göz gezdirdi. Gördüğü görüntü onu tatmin etmiş olacak ki kendi kendine hafif gülümsedi ve bakışları tekrar bana döndü.
Son olaylardan beri bana bir tık daha soğuk olduğunu hissediyordum ama ne yazık ki bu durum için elimden hiçbir şey gelmiyordu. Yine de emindim, zamanla bunu da affedecekti.
"Güzel o zaman, mutfak masasına koyduğum kurabiyeleri Jisoo'ya ikram etmeyi unutma." başımı sallayıp onu onayladığımda o da çok beklemeden salondan ayrılmıştı.
Ona yalan söylemiştim. Zorunda kalmıştım. Ablama asla Jungkook'un benimle ders çalışacağını hatta onunla kendi evimde çalışacağımı söyleyemezdim. Onunla olan tartışmalarımı zaten çok iyi bilirdi, eminim böyle bir şeyi duysa çileden çıkardı. Bende bu durumda Jisoo gelecek demek zorunda kalmıştım.
Aslında kendimi riske atıp bunları yapmama gerek yoktu, yapmamalıydım. Ama içimde ki dürtüye asla engel olmamamıştım. Sanki onu buraya davet etmek zorundaymışım gibi bir his beni kafeslemişti.
Ablam da evden çıktığında çok beklemeden kapı çalmıştı, fazla heyecanlanmış ve üstümü iki kere kontrol ederken bir tuhaflık var mı diye odaya defalarca göz atmıştım. Sonrasında koşa koşa kapının önüne gelmiştim.
Delikten bakmak bile istemeden kapıyı açıvermiştim. Jungkook her zaman ki tarzıyla gözler önüne serilmişti. Üzerinde ki kahverengi deri ceketi, sade dar kotu ve parmaklarını kaplayan yüzükleriyle kendisini belli ediyordu. Onu hızlıca inceleme anımı sonlandırır sonlandırmaz içeriye davet etmiştim.
Aramızda pek konuşma geçmemişti ve bu beni biraz daha germişti. O koridorda yavaş adımlarla salon olduğunu düşündüğü odaya ilerlerken ben tırnaklarımı dişleye dişleye sadece ona bakıyordum.
Kendime gelmeliydim, endişem kimeydi? Gereksizdi. Elimi ağzımdan çekip kendimi silkeledim ve onu salona yönlendirdim.
İçeriye girer girmez mis gibi kokan oda parfümü kendisini daha da çok göstermişti. O yavaşça koltukta yerini alırken bende hemen karşısına geçmiştim. Ben tam yine sessizlik çökecek diye endişelenirken o konuşmuştu.
"Gerçekten Seoul'un güzel mahallelerinden birisinde kalıyorsunuz, mahallede yürürken fark ettim dükkan kaynıyor. Her şey elinin altında, benim meydana çıkmam dakikalarımı alır."
Sanki askerlik arkadaşı ile konuşuyormuş gibi lafa girmesi ve buraları övmesi beni bir hayli şaşırtmıştı. Hatta endişelenmiştim, cidden başına bir şey mi düşmüştü? Ya da az vakti mi kalmıştı?
Yine de kibar olmaya çalıştım.
"Teşekkürler, evet buraları gerçekten kalabalık yerler."
Cümlemi kurarken ki ses tonum beni bile gıcık etmişti ve ellerimi dizlerime koyup ister istemez bakışlarımı ap ayrı yerlere çekmiştim. İletişimim gerçekten rezaletti, yerlerdeydi. Ama o bunu hiç garipsemiyor gibiydi.
İstemeye istemeye yine ona baktığımda gözlerinin masanın üzerine yığdığım notlarda olduğunu görmüştüm. Bu yüzden hemen sordum.
"Hangi notları istiyorsun? Bana söylemediğin için en önemlileri ve çoğunu yığıdım. Aslında neredeyse hepsini. Gerçi senin pek ihtiyacın var mı emin değildim ama yine de-"
Sözümün kesilmesiyle afallarken o kocaman sırıtarak konuşmaya başlamıştı.
"Cidden, hemen ders mi konuşacağız? Başka şeylerden bahsetmeye ne dersin? Ya da bana evi mis gibi kokutan kurabiyelerden getirmeye?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalp| Taennie
FanfictionJennie ve Taehyung en yakın arkadaşları Jisoo'yu mutlu edebilmek ile yatıp kalkarlar.