"Sanırım zoruna gitti kusura bakma."Bir elimle ağızımı tutmuş ve pek de gerçekçi olmayacak bir şekilde her an gülecekmiş gibi davranmıştım. Ama o sadece uyarıcı bir tonda tek bir söz ile uyarmıştı beni.
"Sus." kendi içindeki duygularını kabarttığımı gayet iyi hissediyordum ama o hala daha bana bağırmamıştı yani o duyguyu dışarıya yansıtmıyordu. Sadece sözlerime başta tepkisiz kalıyor ardından kısa cevaplar veriyordu.
Demek yeterince sinirlenmiyordu.
Ama ben burada deliriyorsam o da delirmeliydi.
"İstediğin kadar sustur beni, ama herkes düşüncesiz olduğunun farkında. Eğer düşünceli olsaydın en başta Jisoo'yu ihmal etmezdin. O senin çocuğun falan değil biliyorum. Ama geçen ay yaşanan büyük kazayı bildiğin halde hastaneye uğramadın! Onun dışında sana defalarca Jisoo'nun ihtiyacı olan hapları alman için rica etmiştim! Sadece küçük bir ricaydı! Ama onu da yapmadın! Benim için değil kendi arkadaşın için yapmadın sen! En başta bize karşı köpek gibi davranıyorsan bu da senin düşüncesiz bir pislik olduğunu gösterir!"
Ses tellerim bir süre sonra acımaya başlamıştı ki o lafa girdi. "Bir bok bildiğin yok Jennie! Beğenmiyorsan siktir git!" dehşetle bana dönüp tamamen araba sürdüğünü unutmuş ve yüzüme karşı bunları bağırmıştı.
İşte bu bağırış yüzünden duraksamak zorunda kaldım. Sanki görüntüler ağır ağır mayışıyor ve tüm bedenimin tepeden tırnağa rahatlamasına sebep oluyordu. Bu his öylesine tatmin ediciydi ki onun suratına karşı gülmeye başlamıştım.
"Keşke Taehyung! Defolup gitmek istiyorum ama Jisoo için katlanıyorum!" o an yine sessizlik oldu, şimdi eskisi gibi bir sessizlik değildi. Kesinlikle çok daha kötüydü. Ama hala daha içimde gizli bir rahatlama vardı.
"Ne yazık ki bende Jisoo için katlanıyorum. Ne yazık ki, ne yazık ki. Maalesef seninle tanıştım. Maalesef seni evime götürüyorum. Hayır, seni düşündüğüm için değil Jennie sadece biz evdeyken bir fotoğraf çekip onu internette yayınlamak ve mutlu numarası yapıp o kızı mutlu etmek için. Sen şu anda Jisoo için bu koltuktasın, bu yüzden yanımdasın ve bu hep böyleydi. Yoksa gözümde zerre değerin yok. Eğer düşüncesiz bir insansam sadece sana düşüncesizim."
Donuk gibi gelen ama aslında her kelimesinin zerresine kadar nefret içeren sözcükleri yüzünden öylece, tepki veremiyordum. Donup kalmıştım. Daha önce doruklarımda hissettiğim o müthiş duygu bir bulut gibi geçip gitmişti. Sertçe yutkundum ve kaşla göz arasında onun gibi yola baktım. Şimdi kırmızı ışıklar yanmıştı ve araba yavaşlıyordu.
Yavaşlayan arabayla birlikte içi hırs bürünmüş olan irislerini yoldan ayırıp bana çekti. Bende ona bakıyordum ama gözlerimin onu bulanık gördüğünü, sanki kulaklarım tıkanmış gibi hiçbir şeyi işitemediğimi hissediyordum. Sanki hasta gibiydim, bacağım da duran sistemlerime uyarak ritim tutmayı bırakmıştı. Ruhen zayıflamıştım, boğazıma doğru bir şeyler cidden yükselirken birden bire bana yaklaşmaya başladı.
Simsiyah saçları bana laf anlatmaktan ve çırpınmaktan dağılmıştı, üzerindeki gömleği buruş buruş görünüyordu. Araba durar halde iken üzerime doğru o haliyle eğilmeye başladı. Gözlerim daha da bulanıklaştığı anda alt dişlerimde bir titreşim hissetmiştim, bu yüzden çenem titremeye başlamıştı. O an bu halime kendim bile inanamadım. Nasıl olur da böyle basit bir tartışma yüzünden bir aptal gibi ağlama raddesine gelebilirdim. Dışarıdan belli olmuyordu belki ama her an açık verebilirdim.
Arkamda sakladığım ellerimi şekilden şekle soktuktan sonra en sonunda yumruk haline getirip sıkmaya başlamıştım. O ise dibimdeydi. Tüm kokusu, asla ilgimi çekemeyen o erkek parfümü sanki her yerimdeyken görüntü iyice anlaşılmaz bir hal alıyordu. Tam gözlerimi sefil bir his yüzünden kapatacakken yanaklarıma çarpan nefesi yüzünden dona kalmıştım.
"Nede olsa, biz arkadaş değiliz." cümlesini işittiğim anda suratıma bir soğukluk vurmuştu. Konuşur konuşmaz dibimden çekilip yine direksiyona dönmüştü. Şimdi yüz hatları kaskatı olmuş, nerdeyse gaddar bir hale bürünmüştü.
Bense ciddi anlamda sersemlemiştim. Aptalca haraketler yapıp sağlıklı düşünemediğimden daha fazla salak durumuna düşmemek için sessizce önüme dönmüştüm. Ama bu sefer o susmadı.
"Bu yüzden benden arzuladığın o sikik şeyleri Jisoo için istemiş olsan bile sana almam. Jisoo isteseydi alırdım. Eğer merak ettiysen de geçen ay yaşanan o büyük kaza günü hastaneye gelmememi Jisoo söyledi. Anlayacağın eğer köpek gibiysem bu sadece senin içindi."
Ortam gittikçe insanı boğuyor ve aşırı derecede rağatsız edici bir hale bürünüyordu. Daha önce bana bağırmasından ve sinir olmasından fazlasıyla zevk alıyor ve gülüyordum. Bana bağırmasını ve laflar söylemesini kendim istemiştim. Ama şimdi istediğim elime geçtiği halde ceset gibi bembeyaz kesilmiş suratımın eşliğinde camdan yansımama bakıyordum ve ona ters cevaplar veremeye de takatim kalmamıştı.
İçimdeki hırsın ve hevesin beni terk ettiğini ve geriye sadece bir hüzün bıraktığını hissetmiştim. Ama bu cümleler yüzünden üzülüp yutkunamamam çok saçmaydı. Şu anki ruh halimi ben bile çözümleyemiyordum. Gerçekten ürkünçtü.
Yaklaşık on dakika süren yol boyunca ikimizden de tek bir ses çıkmamıştı. Yoldayken kendime biraz çeki düzen vermiş ve arada arabadan inip inmemek konusunda düşünmüştüm. Ama yaklaşık üç haftadır fotoğraf çekinmemiştik ve insanların bir sorun olduğunu düşünmelerini istemiyordum. Ruhen de yorgundum bu yüzden ondan arabayı sağa çekmesini istedikten sonra bir sürü çile çekmeyi falan da istememiştim.
"Burada bekleyebilirsin." kendi salonunun ortasında bile bana tıpkı bir personel gibi davrandığından gülmeden edememiştim. Kendimce gülerken ona asla bakmıyordum.
Ne komikti.
Dışarıdan her şey ne kadar da komikti.
İnsanlar oldu olası bize hep imrenirdi. Bunun nedeni hep üçlü arkadaş gruplarında sorunların görülmesi ve sağlam arkadaşlıkların çok nadir kurulmasıydı. Ama insanlar bize bir bakıyor, hepimiz gülüyoruz, hepimiz yakınız, hepimiz birbirimize sonsuz saygı duyuyoruz. İmrendiler tabii ki. Taehyung'un, Jisoo ve bana dışarıdan bakıldığında tıpkı bir abi gibi davranıyor olması insanların dikkatini çekmişti. Ama sadece yabancı insanlar değil, en yakınlarımız bile bu pembe yalana inanıyordu.
Kendi ailem ve Taehyung'un ailesi ikimizin çok iyi anlaştığından adları gibi eminlerdi. Ne zavallıcadır ki en yakınım olan ablam bile ikimiz için hiçbir şüphe duymuyordu.
Ama en kötüsü Jisoo.
En çok da onun inanması gücüme gidiyordu. En çok da onu kandırıyor olduğumu bilmek iğrenç hissettiriyordu. Ama bu kadar şeyi sonuç olarak onun için yapıyorduk. Sadece onu geçirdiği bu zorlayıcı dönem süresince üzüp sıkmak yerine mutlu etmeye çalışıyorduk.
Yoksa Taehyung ve ben gerçekte birbirlerine devamlı zorbalık yapan iki gerizekalıdan başka bir şey değildik.
Ve bu çift kişilik durumuna öylesine alışmıştım ki artık rol yapmak kolay geliyordu. İnsanların içindeyken bana yamuk yumuk gülümsüyor ve oyun oynadığımızı bildiğim halde gerçekmiş gibi hissediyordum. Kendimi rolüme kaptırıyordum. Tüm sevgisine inandırıyordum kendimi bu sayede her şey tıkırında ilerliyordu. Ama sonrasında bir şekilde yalnız kalırsak işler üç yüz altmış derece değişiyordu.
O boğazını patlatmak ister gibi bağırırken ben içimdekileri kusmaya çalışır gibi çığırıyordum. Bu rutin gibi bir şeye dönüşmüştü. Ve ne kadar zorlayıcı olsa bile bir şekilde bu dehşet verici düzene ayak uydurmuştum.
Gülümsememi yüzümden siler silmez tok sesimle cümlesine karşılık verdim.
"Pekala."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalp| Taennie
FanfictionJennie ve Taehyung en yakın arkadaşları Jisoo'yu mutlu edebilmek ile yatıp kalkarlar.