Ayakta dururken birkaç saniye öylece beklemiştim. Ama bu saniyeler bana saatler gibi gelmişti. İçim bu kısa sürede endişe ile dolmuştu. Ya hala daha eve gelmediyse? Peki evde olsa bile, ya bana kapıyı açmazsa? Kapıyı açtıktan sonra hemen beni gerisi geriye gönderirse?Ve dahası bu tarzda, başımı fare gibi kemiren düşünceler ile dolup taşmıştım. Ama o tüm bu endişelerimi boşa çıkartmıştı.
Şu anda kapıyı açmıştı ve suratıma şaşkınca bakıyordu. Eminim bunu beklemiyordu. Saçları dağınık, gözleri ise biraz dolu ve yorgundu. Belki de yeni başladığı uykusunu bölmüştüm. Karşısında öylece dururken ne diyebileceğimi bilmiyordum. Şu anda öyle gerilmiştim ki tek istediğim bir bahane uydurup arkama bile bakmadan kaçmaktı. Ama o buna imkan bırakmadan çoktan konuştu.
"Jennie, ne oldu?" sesi fazlasıyla boğuk bir tonda çıkmıştı. Hatta o bile boğazının farkına vardığı için yutkunmuştu. Bense yüzüne bakmak yerine sadece onun boğazına bakıyordum. Kendime, bu kapının önüne gelene kadar ne konuşacağımı düşünmediğim için kızmıştım. Çünkü şu anda kendimi çok çaresiz hissediyordum. İki kelimeyi bir araya getirmek zor geliyordu.
"Şey, benim yardıma ihtiyacım var."
Kısık bir sesle konuşmuştum. Çünkü ailesine yakalanmaktan korkuyordum. Abisi zaten artık burada oturmuyordu ama diğerleri burada olabilirdi, kapının arkasında kalan merdivene bakarken o bunu anlamış olacak ki durumu hemen açıklamıştı. "Babam ve annem yok. Aslında annem iki gündür yok. Babam da bu akşam gitti." başımı anladığımı belli etmek için aşağı yukarı sallamıştım.
Ve ufaktan ayakkabılarımı çıkartıp evin içine adımlamıştım. Kapıyı o tarafa bakmadan kapatırken bir yandan evi incelemiştim. Evin içi gerçekten karanlıktı. Uzun koridoru aydınlatan tek şey koridorun sonunda kalan odadan sızan loş ışıktı. Taehyung oraya ilerlerken bende arkasından onu takip ediyordum ve o anda ölümün eşiğinde olan birisi kadar heyecanlanmıştım.
Bu eve kaç kere girmiştim sayamazdım. Bu yüzden bu kadar heyecanlanmam garip görünebilirdi. Ama ben bu evi en fazla bir sabah vakti yanımda başka insanlar varken ya da bir akşam vakti yine yanımda birileri varken görme şansı yakalamıştım.
Hiçbir zaman bir gece vakti onunla baş başayken bu evde bulunmamıştım.
Geniş salona girdiğimizde o rağatça hemen televizyonun önünde duran üçlü koltuğa oturmuştu. Bende çekine çekine hemen yan tarafında duran tekli koltuğa yerleşmiştim. Sanırım Taehyung burada zaman geçiriyordu. Orta sehpanın üzerinde ağızları açılmış abur cubur paketleri ve kıytırık sayılabilecek birkaç soju şişesi duruyordu.
Yarıştan hemen sonra eve gelmiş ve yiyip içmişti anlaşılan. O an aklıma gelmişti. Yarış alanından ayrılırken ona haber vermemiştim bile. Bu yüzden bakışlarımı tekrar ona döndürdüm. Değişik bir durgunlukla, doğrudan önünde duran ekranı kapalı televizyona bakıyordu.
"Sana haber vermeden gittim." cümlemin yalınlığını ben bile çok iyi hissediyordum. Sonunda kusura bakma demem lazımdı, demek isterdim ama diyemiyordum. Çünkü kusura bakılacak bir şey yok gibiydi. Ne o kadar yakındım ona ne de o kadar uzak. Anlaşılmaz bir ilişki içindeydik.
"Evet öyle oldu." umursamıyor gibi görünüyordu. Anlaşılan onu bırakıp gitmem onu ne endişelendirmiş ne de üzmüştü. Bana sorarlarsa zaten üzülme ihtimali yoktu bile. İkimizden de yine ses gelmediğinden o masanın üzerinde duran yarım kalmış içkisini parmakları arasına almış ve hızla dikmişti.
Ona buraya gelme nedenimi söylemeden önce, sabahtan beri aklımda yer edinmiş bir sorum vardı. "Taehyung, artık söyle lütfen. Bu sabah beni apar topar kafeden aldıktan sonra en sevdiğim yerlerde gezdirme ve en sonunda bir yarış alanına getirme amacın neydi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalp| Taennie
FanfictionJennie ve Taehyung en yakın arkadaşları Jisoo'yu mutlu edebilmek ile yatıp kalkarlar.