24

476 50 13
                                    




"Jennie."

Jisoo'nun doktoru diyebileceğim Kwang-sun kibarca bana seslenmişti. Hiç bekletmeden önünde durmuş ve ses tonumu kibarlaştırmak için belli belirsiz yutkunmuştum.

Yüzüne baktığımda ayrı bir ifade yakalamıştım. Bu çehre ona ait değil gibiydi. Onu ilk defa bu kadar kararsız, odaklanamayan gözlerle etrafa bakarken görüyordum. Yine günün yorgunluğu üzerindeydi, alnından terler akıyordu ama bu tuhaf havası ve ayrı bir kasvetli hali tanıdığım Kwang-sun'u andırmıyordu. Bir problem var gibiydi.

"Evet efendim. Bir sorun mu var?"

İçime su serpmek ister gibi gülümsemeye çalıştı fakat bu beni daha da tedirginleştirdi. Kullana kullana yüzüne bol gelmeye başlayan gözlüklerini tek eliyle hızlıca düzelttikten sonra lafa girdi.

"Aslında bir şey söylemem gerekiyor. Sana, size. Yani sen ve arkadaşına. Aslında yeni değil bu bayadır aklımdaydı. Hayır, yani bayadır istiyordum söylemeyi sadece aklımda olan bir şey değildi. Ama olmadı. Aslında şu anda bile bilmiyorum..."

Karşımda ki adam diksiyonunu tamamen kaybetmiş bir haldeydi. Sanki birisiyle değil de kendi kendine bir şeyler zırvalıyor gibiydi, aklı başında değildi.

Yoksa kötü bir şey vardı da söyleyemiyor muydu?

Acayip kötü bir şey olmalıydı ki bu hale gelmiş, elini yüzüne bulaştırmış halede olmalıydı.

Bir an Jisoo için yine bir endişe doğdu içimde. Bu korkunç his ve sorumluluk üzerime bir kırbaç gibi inmişti. Ve omuzlarımda yine yük hissetmeye başlamıştım.

Daha kötüsü mü oluyordu? Hastalıkları ilerliyor muydu?

Yoksa şu anda o odada iyi durumda değil miydi?

Üzüntüyü kesmişti artık bedenim sadece korku, dehşet ve endişe duyuyordu.

"Yoksa, bir şey mi var? Jisoo'nun neyi var?"

Düşüncelerle dolup taşmış gözlerini yerden çekip bana çevirdi. Ama bana bakarken hala daha gözünün önünde kocaman bir perde olduğunu görebiliyordum. Sanki en başından beri benimle bu konuşmayı yapmaktan pek emin olamamış gibiydi. Ve şu anda da bunun pişmanlığını yaşıyordu.

Ama benden bir şey saklamasını istemiyordum.

"Hayır sadece yanlış anladınız. Hiçbir şeyi yok onun. Aslında iyi. Bir şeyciği yok."

Ellerim gönlümün ortasına gitti ve rahatça ısısını oraya yaydı. Bir problem yoktu ama doktorun bu cümle fazlalıkları ve bu tuhaflığının sebebi neydi? Bu beni rahatsız ediyordu.

"Yani elbette var hastalıkları. Biliyorsunuz zaten. Yani, şu anlık durumu iyi yarım saat içinde taburcu edebiliriz. Geçmiş olsun."

O hiç beklemeden arkasına dönüp koridoru terk ederken arkasından eğilmekten başka bir şey yapamamıştım.

Ne tuhaftı. Onu ilk defa bu kadar tuhaf görmüştüm. Davranışları toy bir çalışan gibiydi. Ama sadece bana karşı. Yarım saat önce hemşireler ile arasında geçen konuşmalar da gayet soğuk kanlı ve düzgün kalabilmişti.

"Ne dedi sana? Ne olmuş?"

Hemen arkamdan gelen ses yüzünden oraya dönmüştüm. Taehyung bitkin bir halde bana bakıyordu ve cevap bekliyordu.

"Hiç. Aslında kendisi de ne dediğini bilmiyor. Yorgunluktan herhalde. Sadece Jisoo iyi bundan emin olabiliriz."

Başını yavaşça salladı. Çok beklemeden arkasına döndü ve yine hastaların kaldığı koridorda girdi. Muhtemelen yine iki saat boyunca yaptığı gibi Jisoo'nun yattığı koridora girecek, koltuğa oturacak ve gözlerini koridorun sonundaki cama dikip delirecekti.

Kalp| TaennieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin