16

469 38 24
                                    




Şokla onun suratına bakarken nasıl bir oyuna geldiğimi anca anlayabiliyordum. Jungkook mükemmel bir rahatlıkla sandalyesine yayılırken, üzerindeki ceketi sandalyesinin arkasına asmış ve tekrar önüne uzanıp masanın üzerindeki birkaç notu eline almıştı.

Ciddi mi diye surat ifadesine göz attığımda gayet ciddi bir şekilde kasılmış surat hatlarıyla elindeki kağıdı okuyordu. Tekrar önüme dönüp Eunwoo'ya ve yanındakilere ölümcül bakışlarımı göndermemle hiçbiri kafalarını kağıttan kaldırma zahmetine girmiyordu bile.

Gerçekten sinirlendiğimi hissediyordum. Tamam, onlara bir borcum olabilirdi ancak Jungkook'a hiçbir borcum veya sözüm yoktu. Bu yüzden bu masada benim emeklerimi sömürmeyi hak etmiyordu.

"Lütfen sorun çıkarmadan kalkar mısın?" sesimi olabildiğince alçak ve düzgün tutmaya çalışmıştım ama yine de tüm masadaki gözler bana dönmüştü, fakat Jungkook oralı bile olmamıştı. Kaşlarımı çatıp yüzüne dik dik bakmaya başlamıştım. Sağır falan değildi sadece beni duymamazlıktan gelmeye çalışıyordu.

"Beni gayet iyi duydun bence." hala daha kibarlığımı sürdürmeye çalışıyordum, aslında bu kadar direnmemin sebebi de insan içinde olmamızdı ve burada okuldaki gibi kendimi kaybetme lüksüm yoktu.

Neyse ki bu seferki cümlem işe yaramıştı çünkü şimdi doğrudan bana bakıyordu. Ama hangi yüzle bana bakabiliyordu? Onu en son fena benzetmişken cidden hiç mi utanma duygusu veya onuru yoktu?

"Ne kadar cimri bir şeysin sen öyle. Alt tarafı iki üç not." elindeki kağıdı sallarken bana alaycı bakışlarını gönderince içimdeki sinir tanelerinin teker teker patladıklarını hissediyordum. İki üç not dediği şey için dirseklerimi masa başında çürütmüştüm ben.

"Madem iki üç not. Bunlarla zaman kaybetme de kendin çalış." kollarımı göğsümde bağlayıp ona dik dik bakarken hiç çekinmiyordum. Tek amacım onu rahatsız edip buradan defolmasını sağlamaktı.

O ise yine benim cümlelerimi es geçip masaya uzanmış ve daha önce içmiş olduğum bardağı alıp büyük yudumlarla sömürmüştü.

Yüzümü buruştururken diğerleri de tekrardan işlerine dönmeye başlamıştı. Sanırım herkes onun buradan kalkmayacağını kabullenmişti ama ben kabullenmek istemiyordum.

Tekrar ona bakarken gözlerim kağıdı tuttuğu sargılı elinde takılı kalmıştı. Ne garip bir herifti. Elindeki eserin sanatçısı bendim ama o bana mısın demiyordu. "Ne o, şimdi de diğer kolumu mu kemireceksin?"

O an Jungkook ile göz göze gelmiştim. Sanırım sargısına baktığımı fark etmişti çünkü suratıma hala daha aynı alay ifadesiyle bakıyordu.

"Kemirmemi istemiyorsan kalkmanı öneririm." bacağımla ritim tutarken, sıkıntıyla içime mekanın kokusunu çekmiştim. Ve artık genizleri yakıp geçen kahve kokusunun yanına onun ağır erkek parfümünün kokusu eşlik ediyordu. Öksürmemek için zor duruyordum.

"Ben olsam bunu yapmazdım. Fark ettiğin gibi okulda değilsin. Yani bu sefer seni polisler kelepçelerken ne Taehyung ne de Taesung bozuntusu paçanı kurtaramaz." diğerlerinin duymasını istemiyormuşçasına bana daha da yaklaşıp sesini alçaltmıştı. Ve doğrudan gözlerimin içine hiçbir zaman eksik olmayan aşağılayıcı bakışlarıyla bakıyordu. Bize hep böyle bakardı. Böyle iletişim kurardı. Bizi kaleye almazdı, insan yerine koymazdı.

Kalp| TaennieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin