Merhaba,
Bol bol yorum ve oy bekliyorum sizden.
Keyifli okumalar.
🍓🍰
"Kahveni artık sipariş etsen diyorum?" Kantincinin sesi kulağıma geldiğinde aceleyle telefonu kapatıp başımı kaldırdım. Bıkkınlık dolu bir ifade ile bakıyordu bana.
Kahve siparişi verdikten sonra telefonu, giydiğim kapüşonun cebine koydum. Sabah aceleyle hareket ederken Bilinmeyen'in kapüşonunu almıştım. Oldukça rahattı ve sıcak tutuyordu.
Dumanı üstünde tüten kahve hazır olduğunda karton bardağı elime aldım ve çoktan hazır ettiğim kuruşları verdim. Sıradan çıktığım sırada Rüzgar ile karşılaştım.
"Selam! Bizimkilerin hangi masada oturduklarını biliyor musun?"
Kuzey aceleyle yanımdan geçtiği için hangi masaya geçtiğini görmemiştim ve kantin kalabalıktı, o yüzden onları arasam bile bulmam uzun sürerdi.
Rüzgar parmağıyla kantinin sağ kısmını işaret ederken sırtımdan hızla itilmem ile son anda dengemi kurdum. Elimdeki kahve sarsıldığında Rüzgar'ın eline dökülmüştü.
"Ya of! İyi misin? Kahve çok sıcaktı."
"İyiyim, fazla dökülmedi," kaşlarımı çatarak baktım ona. Sonra elini aldım elime. "Neresi fazla dökülmemiş? Elinin üstü yetmezmiş gibi bir de bileğine doğru dökülmüş. Doğru revire gidiyoruz, hadi gel."
Hiçbir girişimde bulunmadığında çareyi diğer elinden onu sürüklemekte buldum ama etki etmemişti. "Ebrar, sakin olur musun?"
"Olamam. Sen şimdi benimle revire geliyor musun yoksa ben burada çıngar çıkartayım mı?"
Kollarımı göğsümde birleştirerek yüzüne baktım kararlılıkla. Zaten suçluluk duygusu hissediyordum, bir de bana karşı gelmesi hoş değildi!
En sonunda pes etmişçesine başını salladığında rahatlayarak nefes verdim. Çoğu dökülmüş kahve bardağını çöpe attıktan sonra Rüzgar ile birlikte kantinden çıktık ve alt kata indik.
Revire girdiğimizde içeride biri olduğu için bekledik. Beş dakika sonra içeriye girdik. Görevli hemşire Rüzgar'ın elini kontrol ederken cebimden telefonumu çıkardım. Dersin başlamasına beş dakika vardı. Bu gidişle geç kalacaktık zaten. Rüzgar'ı bilmem ama ben geç kağıdı almaktansa girmemeyi tercih ederdim.
Kuzey'e derse gelmeyeceğime dair mesaj attıktan sonra ellerimi cebime koyarak onları izlemeye başladım. Hemşire yanığın ikinci derece olduğundan bahsediyordu. Suçlulukla alt dudağımı dişlerimin arasına aldım.
İkinci derece yanık demek, bir iz demekti. Geçmeyecek olan bir iz.
Yanığa soğuk su ile kompres yaptıktan sonra kabuklaşan kenarları almış ve merhem sürdükten sonra sargı sarmıştı. Rüzgar'a yapması gereken pansumanları anlattığında Rüzgar sakince onu dinlemişti.
İş bittiğinde birlikte revirden çıktık. Yeniden kantine girdiğimizde cam kenarında bir masaya oturduk.
"Rüzgar, gerçekten çok özür dilerim. Dikkatli olmam gerekirdi."
"Senin suçun yok. Nasıl dikkatli olabilirdin ki? Kantin oldukça kalabalıktı."
"Olsun, kalabalık olduğunu biliyordum. Sıcak kahve ile yolun ortasında dikilmemem gerekirdi."
"Şu anda ne desem boş değil mi? Kendi düşündüğünü düşünmeye devam edeceksin."
Başımı salladım onaylar biçimde. Başını iki yana sallarken arkama yaslandım. Derse girmemiştim ama şimdi bir saat boyunca ne yapacağımı da bulamamıştım.
"Selam gençlik," diyerek yanımıza gelen Kuzey ve Ceren'e şaşkınlıkla baktım.
"Derste olmanız gerekmiyor muydu?"
"Vallahi Yaman bana mesaj attı, derse girmedin diye. Ben de hoca yoklama aldıktan sonra çıktım sınıftan bir bahane ile," diyerek Ceren açıklama yaptı. Kuzey de aynı şeyi söyledi.
"Ne oldu senin eline?"
"Önemli bir şey değil, kahve döktüm."
Kaşlarımı kaldırarak baktım ona. Kahveyi döken o değildi, bendim! Suçu bana atması gerekmiyor muydu?
Çok geçmeden herkes dersten çıkıp kantine geldiğinde ilk önce herkes Rüzgar'a ne olduğunu sormuştu ve o, az önceki gibi açıklama yaptıktan sonra normal sohbete başlanılmıştı.
Bir sonraki derse katıldık ve normal seyrinde ilerliyordu. Kuzey bir önceki dersten yoklamadan sonra çıktığı için anlatılan konuların yarısını takip edebilmişti ve onları bana anlatmıştı.
Onları not aldıktan sonra test çözmeye devam ettim. İkinci haftanın ilk günündeydik ve şimdiden okulu bitirmek istiyordum. Bıktırmışlardı bizi ilk haftadan.
Bir sonraki ders son dakika boş geçmişti ve bu yüzden eve erken gelmiştim, bir saat kadar. Aklıma öğlen olanlar gelirken dudağımı dişledim.
Telefonu elime alıp Kuzey'e mesaj attım.
Siz: Kuzey, Rüzgar'ın numarası var mı sende?
Kuzey: Var, neden sordun?
Siz: Ders hakkında bir şey sormam gerekiyor.
Kuzey: O sayısalcı ama?
Siz: Veriyor musun?
Kuzey: Veriyorum veriyorum.
Kuzey: *Kişi bilgisi paylaşıldı.*
Siz: Sağ ol.
Numarayı kaydettikten sonra yeni sohbet açtım. Pekâlâ, sadece nasıl olduğunu soracaktım.
Siz: Rüzgar, selam. Ebrar ben.
Siz: Elinin nasıl olduğunu merak etmiştim.
Siz: Ve yeniden özür dilerim.
Yanaklarımı şişirip çevrimiçi olmasını beklerken sandalyede geriye yaslandım ve bağdaş kurdum.
Rüzgar: Pansumanını yeniden yaptıktan sonra daha iyi.
Rüzgar: Özürlük bir durum olmadığını biliyorsun.
Siz: Ama içim rahat etmiyor, sonuçta benim yüzümden oldu.
Siz: Diğerlerine neden benim yüzümden olduğunu söylemedin?
Rüzgar: Senin suçun değildi.
Siz: Ne desem fikrin değişmeyecek değil mi?
Rüzgar: Hayır, çünkü tekrar söylüyorum,
Rüzgar: Senin suçun değildi.
Yanaklarımı yeniden şişirip ne yazacağımı düşündüm. Yazabileceğim çok şey de yoktu aslında. Telefonu masanın üzerine bırakıp odadan çıktım. Annemler gelene kadar bir şeyler atıştırabilirdim.
Mutfağa girip kendime bir sandviç hazırladım ve onu yerken televizyon izledim biraz. Sandviçi bitirdikten sonra odama girdim yeniden. Masaya kurulduğumda dijital saatin üzerine basıp bilgisayarımı çalıştırdım.
Arka fon müziğini açtıktan sonra bugünün ödevlerini yapmaya koyuldum. Ta ki telefonuma gelen mesaja kadar.
Bilinmeyen: Gamze'm nasıllar bugün?
🍓🍰
Bölüm sonu.
Nasıl buldunuz dokuzuncu bölümü?
Bir yandan Bilinmeyen diğer yandan Rüzgar Çağrı. Umarım Gamze Ebrar'ın aklı karışmaz... Ve bu karışıklık kötüye sonuçlanmaz.
Yorumlarınızı benimle paylaşmayı unutmayın.
💌
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saman Sarısı | Texting
General FictionGözlerini kırpmadan bana bakarken dudaklarımda yavaşça bir tebessüm oluştu. Bağdaş yaptığımız bacaklarımız birbirine değerken dayanamayıp konuştum. "Böyle susarak birbirimize bakmaya devam mı edeceğiz?" Dudağının kenarından başlayan gülümseme tüm du...