Merhaba,
Nasılsınız? Yorum yapmayı unutmayın, olur mu?
Keyifli okumalar.
🍓🍰
"Ben bir daha korku trenine binmem!" diye çığlık attım. Yüreğim ağzıma gelmişti adeta.
Rüzgar bu halime gülerek saçlarımı karıştırdı. Sinirle elini ittirdim.
Sinemadan sonra alışveriş merkezinde bir şeyler yedikten sonra ani bir kararla lunaparka gitmeye karar vermiştik. Konu nasıl açıldı, nasıl karar verildi, ben bile anlamadım; sanırım filmin etkisindeydim.
Lunaparka vardığımızda önce klasik bir seçim olan dönme dolaba bindik. Sonra da korku trenine... Yemin ediyorum, bir daha asla binmem. Tabii benim korkmuş halim Rüzgar'a oldukça eğlenceli gelmişti.
"Atlı karıncaya binelim mi?" dedim.
"Korku treninin etkisini attın mı üzerinden?"
"Rüzgar, dalga geçme. Nereden bileyim bu kadar korkunç olduğunu."
"Adı üstünde, korku treni."
Gözlerimi devirip yanık olmayan elini tutup peşimden sürükledim. Akşam olduğu için lunaparkta fazla insan kalmamıştı. Çoğu da çıkışa yöneliyordu.
Atlı karınca için jeton aldıktan sonra Rüzgar'ın itirazlarına rağmen onu da çekip platforma çıkardım. Rengarenk atlar arasında lila renkteki ata, Rüzgar da yanımdaki beyaz ata bindi.
Cebimden telefonumu çıkarıp birkaç fotoğraf çektim, çünkü anı fotoğrafları çekmeye bayılırım. Atlı karınca birkaç tur daha döndü ve ardından indik. Akşam yemeğini de benim ısrarlarımla Alman usulü ödemiştik.
Pamuk şeker almak için bir standın önünde durduk. İki tane pamuk şeker aldıktan sonra lunaparkın içinde yürümeye devam ettik ve bir banka oturduk.
"Yarınki maç için heyecanlı mısın?" diye sordum.
"Heyecandan çok gerginim."
İşaret parmağıma yapışan şekeri ağzıma attım ve arkama yaslandım. "Benim öyle bir derdim yok, gördüğün gibi elim sakat."
"Aramızdaki tek fark, senin ellerini, benimse ayaklarımı kullandığımız sporlar yapmamız."
"Doğru."
"Hava kararıyor, lunapark da birazdan kapanır."
"Kalkalım o zaman, esmeye başladı hem. Turnuva öncesi kaptan hasta olmasın."
Pamuk şekerimi yerken ayağa kalktık ve lunaparkın çıkışına doğru yürümeye başladık.
"Gitmeden önce son bir oyun oynasak?"
"Hangi oyun?" dedi bana ayak uydururken. Boşta olan elimle elini tutup nişan alma standına yöneldim. "Emir'in gönlünü almak için ona bir peluş kazansak fena olmaz."
"O sana çok düşkün. Ona biraz vakit ayırırsan kesin affeder."
Son lokmamı ağzıma atıp çubuğu çöpe attım. Rüzgar da pamuk şekerini bitirmişti, ne ara?
Standın önünde durduğumuzda görevli oyunu anlattı. Poligon temasında bir oyundu. Beş atışta ne kadar puan toplarsam o kadar büyük bir hediye seçebilecektim.
Tüfeği elime almakta zorlandım. Tutuşumu sabitlemeye çalışırken ensemde bir nefes hissettim. Başımı çevirdiğimde Rüzgar'ın bana yardım ettiğini gördüm; bir kolu omzumun üzerinden sol kolumun üzerine yerleşmiş, diğer eli ise tüfeği tutan elimdeydi.
"Madem tutamıyorsun, neden yardım istemiyorsun?" dedi fısıltıyla. Derin bir nefes alıp onun yardımıyla tüfeği nişan aldım.
İlk atışta hedef tahtasında 10 puan kazandık. İkinci atışta 9 puan aldık. Kalan üç atışın ardından toplam 54 puanla oyunu bitirdik. 60 üzerinden oldukça iyi bir sonuçtu.
Sonunda Emir'in favori çizgi film karakteri olan mavi, uzun kulaklı koala peluşunu kazandık. Kucağımdaki peluşa sıkıca sarıldım ve lunaparktan çıkıp Rüzgar'ın babasına ait arabaya bindik.
Yolda aklıma bir fikir geldi ve Rüzgar'a döndüm.
"Saat geç oldu, Emir'i şimdi dışarı çıkaramam ama yarın ona bu peluşu vereceğim. Sen de bizimle gel."
Rüzgar şaşkın bir bakış attı, sonra tekrar yola baktı. Ses etmeyince devam ettim:
"Sabah ve öğlen okuldayız. Sonra Emir'i alıp gezeceğiz. Sen de gelirsin."
Bir şey demeye hazırlanırken hemen araya girdim: "İtiraz istemiyorum. Turnuvadan sonra Emir'i alıp gezmeye gideceğiz."
Başını sallayınca rahatça arkama yaslandım ve gülümsedim. Telefonumu elime aldım ve bildirimleri kontrol ettim. "Bilinmeyen" ile olan sohbetime girdim.
Siz: Selam!
Bir bildirim sesi duyuldu arabada. Dudaklarımı bastırarak gülmemeye çalıştım.
Siz: Akşamdan beri sesin çıkmıyor. Neredesin?
Rüzgar'ın cebinden telefonunu çıkardığını ve sesini kıstığını gördüm. Fakat bu, benim sinemada gördüğüm telefon değildi.
Demek iki telefon kullanıyoruz, ha?
Daha fazla onu zora sokmamak için mesaj yazmayı bıraktım. Evimin önüne geldiğimizde kemerimi çözüp Rüzgar'a döndüm.
"Bugün için teşekkür ederim, çok eğlendim."
"Ben de teşekkür ederim, güzel bir gündü."
"Yarın dinlen, kaptan. Büyük bir gün bizi bekliyor."
Başını salladığında hafifçe ona yaklaştım. Derin bir nefes aldım ve yanağına hafifçe bir öpücük kondurdum. Ardından kulağına fısıldadım:
"İyi geceler, Çağrı."
Arabadan inip apartmana girdim ve duvara yaslandım. Alt dudağımı ısırarak gülümsememi bastıramadım.
Bakalım bu hamlemden sonra Bilinmeyen olarak ne zaman karşıma çıkacaksın, Rüzgar.
🍓🍰
Bölüm sonu.
Nasıl buldunuz otuz birinci bölümü?
ABOOOOOOOV!
Bol Rüzgar ve Gamze içerikli bir bölüm oldu. Fazla diyalog yoktu ama bence çok güzel bir bölümdü. Ne dersiniz?
Gamze'den büyük bir hamle geldi! Aklındaki kişinin Rüzgar olduğunu öğrendik. Sizce Bilinmeyen gerçekten Rüzgar mı, yoksa başka biri mi?
Yorumlarınızı bekliyorum.
💌
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saman Sarısı | Texting
General FictionGözlerini kırpmadan bana bakarken dudaklarımda yavaşça bir tebessüm oluştu. Bağdaş yaptığımız bacaklarımız birbirine değerken dayanamayıp konuştum. "Böyle susarak birbirimize bakmaya devam mı edeceğiz?" Dudağının kenarından başlayan gülümseme tüm du...