✧・゚: *✧・゚:* 19🍓 *:・゚✧*:・゚✧

1K 103 26
                                    

Kana bulanmış eldivenlerimi çöpe attım. İmza için gelen hemşirenin elindeki belgeleri hızlı hızlı imzaladım ve yorgun olmama rağmen ona gülümsedim.

Bugün nöbetçiydim ve fazlasıyla yoğun geçiyordu. İlk defa nöbet tutuyor değildim ancak ilk defa bir nöbette bu kadar yorulduğumu hissetmiştim.

Çalan telefonum dikkatimi dağıttığında kaşlarımı çattım. Saat 2'ye geliyordu, bu saatte kim arayabilirdi ki?

Beyaz önlüğümün cebinden telefonumu çıkardığımda ekranda gördüğüm isimle kalbimin çarptığını hissettim, Jeongin'di.

"Alo?" dedim sesimi ayarlamaya çalışarak. Bu saatte araması hafiften endişelendirmişti.

"Seungmin, kusura bakma rahatsız ediyorum. Müsait misin?"

Gözlerimi kısaca etrafta gezdirdim. Şimdilik bana ihtiyaç yokmuş gibi görünüyordu. Acil kapısına yönlendirdim adımlarımı. "Evet, Jeongin. Müsaitim. Bir şey mi oldu, neden hala uyanıksın?"

"Nöbette olduğunu biliyorum ama... Yanına gelsem kahve içecek vaktin olur mu? Sanırım buna ihtiyacım var."

Ah, sesi gerçekten cansız geliyordu. Bugün çok yoğundu ama bu haldeyken hayır diyemezdim. "Buraya mı? Yani... Gelebilirsin, sorun yok."

"Teşekkür ederim. Yarım saate orada olurum."

"Tamam, geldiğinde ara beni."

Telefonu kapatırken serin havayla yerimde titredim. Beni öptüğü o pijama partisinden beri göz ardı edilemez bir yakınlığımız olmuştu. Arada bir zaman buldukça buluşuyorduk da. İlk etkileşimimiz fazlasıyla ileri bir hareket olsa da şimdi daha yavaştan alıyorduk. Sadece ilk defa hastaneye, yanıma, geliyordu.

Gelen birkaç hastayla ilgilendikten sonra nöbetçi diğer arkadaşıma biraz kahve molası vereceğimi söylemiştim. Tam da o sırada Jeongin'den geldiğine dair bir mesaj almıştım.

Heyecanlanan kalbimi sakinleştirmeye çalışıp nemlenen ellerimi üstüme sürdüm. Kafeteryaya geldiğimde masada oturan Jeongin'i görmüştüm. Zaten fazla kalabalık değildi.

"Hey." dedim karşısındaki sandalyeye otururken.

"Merhaba. Kusura bakma seni de işinden ediyorum böyle ama... Gerçekten kötü hissediyordum." Kafasını eğip parmaklarıyla oynamaya başladığında gülümsedim. "Sorun yok, Jeongin. Ben de yorulmuştum ve dinlenmeye ihtiyacım vardı. İyi ki geldin... De sorun ne? Neden geldin?"

Derin bir nefes alıp gözlerini kaçırdı. "Uyuyamıyorum."

Kaşlarımı çattım. "Nasıl yani?"

Tekrar bir nefes aldı. Hafiften gözlerinin dolduğunu fark etmiştim. "Müzik öğretmenliği sınavına hazırlandığımı biliyorsun." Onayladım kafamı sallayarak.

"Fazla stres yaptığımı fark ettim ve sanırım çok geç kaldım. Yemek yiyemiyorum, iştahım yok, sınavı düşünmeden duramıyorum. Sanki ders çalışmadığım her saniye bir rakibim beni eliyormuş gibi. Uyumaya çalışıyorum günlerdir ama olmuyor. Uyursam ve saatinda uyanamayıp ders çalışmaya başlamazsam tüm bilgilerimi unutacak ve sınavda başarısız olacakmış gibi hissediyorum. Lütfen, yardım et bana. Delirecek gibiyim. Çok yoruldum."

Sadece şok içindeydim. Neredeyse her gün konuşuyorduk Jeongin'le ama asla böyle şeyler yaşadığından ne bahsetmişti ne belli etmişti.

"Jeongin... Neden daha önceden anlatmadın bana? Bu kadar sıkıntı çekiyordun ve neden gelmedin önceden?" Bir şey demedi. Yüzüme bakamıyordu bile. Gözünden damlayan yaşı fark ettim.

strawberry | minchan, banginhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin