Dönem tatillerinin birinde, bir cuma sabahı Minho valizini hazırlamakla meşguldü. Kıyafetlerini tek tek katlayıp gri valizine yerleştirirken bir yandan Chan da ona atıştırmalık bir şeyler hazırlıyordu mutfakta. Sevgilisinin yolculuktan önce aç kalmasını istememişti.
"Minho! Sandviç hazır! Gel hadi."
Minho, son kıyafetlerini de yerleştirdikten sonra ayaklanmış ve mutfağa, sevgilisinin yanına gelmişti.
"Teşekkür ederim." dedi sandalyelerden birine otururken.
"Rica ederim. Eşyalarını toparladın tamamen, değil mi? Gerçi çok uzağa gitmiyorsun ama."
Minho, ağzındaki lokmayla gözlerini kırptı. Her şeyi hazırdı, yemeğini yedikten sonra havaalanına gidecekti sadece.
"Nasıl olmuş?" dedi Chan yaptığı sandviçi kastederek. Aç olmadığı için kendisine hazırlamamıştı.
"Gayet güzel, kendini geliştiriyorsun." diye karşılık verdi sakin bir şekilde Minho.
Minho'nun babasını kaybetmesinin üstünden 3 ay geçmişti. Bu süreçte annesiyle konuşmaya devam etmişlerse de yine eskisi gibi yakın değillerdi. Babasıyla vedalaşması Minho'yu bir süredir fazlasıyla sakin bir insan yaptıysa da Minho artık daha iyi hissetmeye başlıyordu. Babasını kaybettiği için tabii ki üzgündü ancak üstünü kapatıp halı altına süpürdüğü tüm her şey yok olmuştu artık. Meseleyi halletmişti ve artık pişmanlık duymayı bırakmıştı.
Annesiyle ise durum farklıydı. Minho, gururunu annesinden almıştı. İkisi de her ne kadar birbirlerini özlese de belli etmiyorlardı. Sonunda annesi geri adım atmaya karar vermiş ve oğlunu yanına çağırmıştı tatil için.
Annesiyle de halı altına süpürdüğü meseleleri halletmesi gerekiyordu bu yüzden kabul etmişti.
"Tamam, hazırım." dedi Minho sırt çantasını omzuna geçirip. Valizini de eline aldığında kapının önüne koymuş ve kedilerine tek tek sarılıp onlara döneceğine dair söz verdikten sonra kapıyı kapatıp kilitlemişti.
"Kedilerime çok iyi bak. Bir şey olursa hemen bana haber ver."
Minho, sevgilisine uyarılarını sıralarken Chan sadece yüzündeki gülümsemeyle onu dinliyordu. Onun kedileri konusunda ne kadar hassas olduğunu bildiğinden bir şey demiyordu. Onu anlıyordu da.
Yolda pek konuşmazlarken havaalanına geldiklerinde önce giriş işlemlerini halletmişler sonra da uçak saatini beklemeye başlamışlardı.
Minho, başı ağrıdığı için biraz huzursuzdu. Bunu çok düşünmeye vurmuştu. Aslında son üç aydır başı sürekli ağrıyordu. Alışmıştı.
"Başıma biraz masaj yapar mısın?" dedi başını sevgilisinin omzuna yerleştirirken. Oturacak yer olmadığı için ayaktalardı ve Chan, Minho'nun belindeki ellerini başına çıkarmıştı.
Masaj yapmaya başladığında Minho daha da rahatlamış hissediyordu. Sevgilisine fazlasıyla minnettardı. Onun yanında olduğunu bir kez daha görmüştü. Chan sabırla üç aydır Minho'ya alan sağlıyor ve yardımcı oluyordu. Bazen Minho düşündükleri yüzünden ağlıyordu ve Chan sadece ona sarılıp saçlarını okşuyordu. Böylelikle rahatlayabilirdi.
"Senin uçağının anonsu bu aşkım. Hadi gidelim." dedi Chan ellerini çekerken. Son bir kez saçlarını okşayıp düzeltmeyi ihmal de etmemişti.
Beraber giderlerken sonunda vedalaşacakları kısma gelmişlerdi.
"Uçaktan iner inmez bana haber veriyorsun. Ayrıca bir şey olursa saat kaç olursa olsun haber vereceksin, tamam mı? Kendini kötü hissedersen hemen gel, ben buradayım ama o anların tadını da çıkarmaya çalış. Bunu gerçek bir tatil olarak gör, tamam mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
strawberry | minchan, banginho
Teen Fiction"Bakar mısınız? Birazdan... Bayılacağım. Tutun beni olur mu?" "Ne?" - skz #1 (111122)