Medya tam olarak minho değil mi...
Minho, bir eliyle telefonu kulağına tutarken bir yandan da atölyede, büyük masasında defterlerin ve eşyaların arasından şu an kullandığı eskiz defterini arıyordu. En son eşi buradaydı ve acaba onun dosyalarının arasına kendi defterinin karışmış olup olmadığını merak ediyordu.
Sonunda araması cevaplanırken direkt söze girdi. "Chan, yoldaysan hemen sağa çek."
"Ne oldu?" dedi Chan yola odaklanmaya çalışırken. Endişelenmişti.
"Ya defterim kayıp! Dosyalarına bak, çantana bak. O defter çok acil lazım bana! Görüşmeye geç kalıyorum!"
Chan konuyu anlayıp hemen sağa çekerken önce çantasına bakmış sonra da dosyalarını karıştırmaya başlamıştı. En son kendi defterinin altından Minho'nun defteri çıktığında oradan çekip çıkardı. "Burada. Sakin ol. Ben hemen dönüp geri getiriyorum."
Dediği gibi hemen dönüp hızlı bir şekilde atölyeye dönüp kapıda hazır bir şekilde bekleyen eşini görünce yavaşladı.
Defteri pencereden uzattığında gergin eşine baktı. "Sakin ol, geç kalmamışsın. Atla bırakayım seni."
Minho defteri alıp içine baktıktan sonra derin bir nefes aldı. "Hayır hayır, senin de önemli işlerin var. Kestirmeden giderim ben hem. Git sen. Ayrıca çok teşekkür ederim!" dedikten sonra eşinin yanağına sıkı bir öpücük bırakıp kendi arabasına geçmişti. Kornaya basıp Chan'la ayrıldıktan sonra saatini tekrar tekrar kontrol etti.
Bugün bir moda şirketiyle görüşmesi vardı. Anlaşmayı çoktan hazırlamışlardı aslında, sadece imzalamak kalmıştı. Defterin önemi ise, bugün çalışmaya başlayacağı gibi bir grup moda öğrencisine ders verecekti. Bu defterde daha öğrenmeye yönelik çizim teknikleri ve tasarımlar vardı.
Dediği gibi kestirmeden giderek yarım saat içerisinde şirkete geldiğinde arabasını park edip asansörle yönetimin bulunduğu kata gelmişti. Sekreterine selam verdikten sonra toplantı odasına girdiğinde derin bir nefes aldı. Daha herkes gelmemişti, özellikle de şirketin sahibi, Hwasa.
Kendisinin arkasından Minho'nun menajeri geldiğinde yanına oturmuş ve konuşmaya başlamışlardı.
"Yolda ufak bir sorun yaşadım, kusura bakma." demişti Moonbin nefes nefese. Minho tam ne olacağını soracakken içeri Hwasa'nın girmesiyle duraksadı. Ayağa kalkarken Hwasa gülümsemiş ve elini sıkmıştı.
Beraber oturup anlaşma hakkında biraz konuştuktan sonra önüne konan kağıtlara bakıp heyecanlı bir nefes aldı Minho. Hayallerini gerçekleştirmiş, başarılı bir kariyer sahibi olmuştu ve ismini moda dünyasının dışına da duyurmaya başlamıştı.
Kağıdı yanında getirdiği özel kalemiyle imzalarken elinin titrememesi için dualar etmişti içinden. İki taraf da imzasını attıktan sonra gülümsedi, el sıkıştı.
"Yeni işinde başarılar dilerim, Lee Know. Seninle çok güzel başarılara yol açacağımıza eminim." demişti Hwasa. İkili aslında çoktan yakın arkadaş olmuş olsa da şimdi diğer yöneticilerin önünde resmi davranıyorlardı.
Toplantı bitip iki arkadaş Hwasa'nın odasına geçtiğinde ikisine birer kahve getirilmişti.
"Moonbin neden gelmedi?" dedi gözlüklerini çıkarıp kenara bırakan kadın. Bir yandan da kahvesini yudumluyordu.
"Yoldayken birine çarpmış, çarptığı kişinin de bileği çatlamış. Onu hastaneye götürüp gelmiş. Geri gitti."
Genç kadın şaşırırken yüz ifadesi de bunu kanıtlıyordu. "Çok kötü olmuş ya, umarım başı belaya girmez."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
strawberry | minchan, banginho
Teen Fiction"Bakar mısınız? Birazdan... Bayılacağım. Tutun beni olur mu?" "Ne?" - skz #1 (111122)