Bugün güzel bir gün oluyordu. Hem de fazlasıyla. Her ne kadar üç gün sonra gidecek olsak da bir haftadır zamanımızı dolu dolu geçirmiştik. Sürekli gezmiş ve bir sürü anı biriktirmiştik. Bugün ise farklıydı. Bu sefer sekizimiz yerine sadece Chan ve ben geziyorduk. Diğerleri bizden ayrı takılacaklarını söylemişlerdi biz de bir şey dememiştik.
Chan'la sabahtan beri geziyor ve alışveriş yapıyorduk. Özellikle kedilerim için çok tatlı kıyafetler ve takılar almıştım. Ah, kedilerim takılardan ya da kıyafetlerden rahatsız olmadıkları için tanrıya şükretmeliydim. Onları tatlı tatlı giydirmek çok eğlenceliydi çünkü.
Beraber bütün gün eğlendikten sonra güneş batmaya başladıktan sonra Chan'la son durağımıza gelmiştik. St. Mary Katedrali.
Görkemli yapıya girmeden önce bile heyecanlanmıştım. Uzun zamandır gelmek istediğim yerdi burası. Biraz ters düştüğü için gelememiştik ama bugün sonunda ayarlayabilmiştik.
İçeri girerken kimsenin olmaması daha iyiydi. Görevliler bizi sessiz olmamız ve fotoğraf çekmememiz hakkında uyarmıştı.
İçeri geçip incelemeye başlarken fotoğraf çekemeyecek olmama üzülsem de her yeri en ince ayrıntısına kadar inceleyip hafızama kaydetmiştim.
"Minho." diye bana seslenen Chan'a döndüm. Sesli bir şekilde seslenmişti ve görevliler başta uyardığı için gerilmiştim. "Sessiz ol, Chan."
Güldü sadece. "Sorun yok, başka kimse yok. Sesli konuşabilirsin."
Yanına gittim. Tam kürsünün olduğu yerde, ortadaydık.
"Bugün aslında buraya gelmemizin başka bir amacı daha var."
Kaşlarımı çattım. "Ne o?"
Derin bir nefes aldı. "Umarım bunu batırmam."
Ellerimden tutup beni tam karşısına aldığında gözlerinin içine bakıyordum merakla.
"Kucağıma düşüp bayıldığından beri hayatımda büyük bir yere sahip oldun ve şu an sevgilim olarak yanımda olman, birlikte bir sürü anı biriktirmemiz, beni sevmen, seni sevmem, her şey o kadar iyi geldi ki bana. Gerçekten... Sen olmasan ne yapardım bilmiyorum. İyi ki varsın. Sen geldiğinden beri bir şekilde tamamlanmış hissediyorum."
Ellerimi bırakıp diz çöktüğünde kalbimin yerinden çıkacağını hissettim. Gerçekten yaşanıyor muydu bu an?
"Minho... Ben bu hissin yok olmasını istemiyorum. Her sabaha seninle başlamak ve her günümü seninle sonlandırmak istiyorum. Seninle işten gelip bütün gün neler yaptığımız hakkında konuşmak istiyorum. Yatmadan önce hikayelerini anlatmaya ve saçlarımı okşayıp uykuya dalmama yardımcı olmana devam etmeni istiyorum. Seni kaybetmek istemiyorum. Bu yüzden... Benimle evlenir misin?"
Tam şu an, şu an oturup ağlayabilirim çünkü hiç beklemiyordum bunu. Hiçbir şey belli etmedi bana. Elinde tuttuğu yüzüğü bile özel yaptırdığına eminim ama hiç belli etmedi. Şimdi beni burada o kadar hazırlıksız yakaladı ki bayılmak üzere gibiydim.
"Chan..."
"Lütfen evet de çünkü evet demezsen tüm o korktuğum senaryolar gerçekleşir. Bundan daha çok korkuyorum."
"Tabii ki de evet! Hayır deme şansım mı var sanki! Aşığım sana!" dediğim gibi hıçkırarak ağlamaya başladığımda yan taraftan alkış sesleriyle arkadaşlarımı görmüş ve daha çok ağlamaya başlamıştım. Chan yüzüğü takarken ona sarılmış ve kendimi sakinleştirmeye çalışmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
strawberry | minchan, banginho
Teen Fiction"Bakar mısınız? Birazdan... Bayılacağım. Tutun beni olur mu?" "Ne?" - skz #1 (111122)