"Lix! Her şey hazır mı?" Bahçeden seslendiğimde bir yandan da elimdeki ledlerin düğümünü çözmeye çalışıyordum. Niye bu kadar inatçılardı!
"Sayılır!" diye karşılık aldığımda tekrardan saati kontrol etmiş ve gergin bir nefes vermiştim. Yetiştirememekten korkuyordum.
Bugün, Minho'nun doğum günüydü ve biz -yani fikir benden çıkmıştı- hediyesi için satın aldığım atölyeyi dekore ediyorduk.
Sonunda düğümü çözebildiğimde rahat bir nefes almış ve uzun kabloyu elimle düzeltmeye başlamıştım. Arkamdaki üstünde çilek desenleri bulunan tahta panele döndüm. Üstünde yerine göre çiviler vardı ve led ışıkları da üstlerine yerleştirmem gerekiyordu sadece. Sonra bahçe de tamamlanmış oluyordu.
Birkaç dakika içerisinde işim bittiğinde ve ledin fişini taktığımda aydınlanan bahçeyle gülümsedim. Sarı ışıklar estetik bir şekilde yerleştirilen tahtanın üstünde parlıyordu.
"Hyung! İçerisi tamam!" diyerek bahçeye çıkan Changbin'le tekrar heyecanlı bir nefes aldım. "Teşekkür ederim, Changbin-ah!"
Yavaş yavaş içerden herkes çıkarken saati bir kez daha kontrol etmiş ve çocuklara gülümsemiştim. "Minho'nun dersinin bitmesine az kaldı. Ben çıkıyorum şimdi, size mesaj attığımda her şeyi hazırlarsınız. Şimdiden teşekkür ederim!"
Muhtemelen benim heyecanlı hallerime hepsi gülerken koşarak bahçeden çıkmış ve arabama atlamıştım. Minho sabahtan beri mesajlarıma cevap vermiyor, sadece görüldü atıyordu. Sebebi ise basitti, doğum gününü hatırlamıyormuş gibi yapmıştım. Sabah telefonda heyecanlı heyecanlı konuştuğunda her şeyi açıklamak istemiştim ama Felix yüzünden yapamamıştım ve sevgilimin de doğal olarak canı sıkılmıştı.
Şimdi onu almaya geldiğimden haberi de yoktu. Onu eve götürüyormuş gibi atölyeye getirecektim ve zaten o zaman anlayacaktı.
Kısa bir süre sonra kampüse girdiğimde Minho'yu aradım. Onu bahçede beklediğimi söylemiştim ve şimdi de gelmesini bekliyordum.
Tam Minho'yu arabaya gelirken gördüğüm sırada telefonumun çalmasıyla duraksadım. "Efendim, Changbin?"
"Hyung... Çok kötü bir şey oldu." Daha ne olduğunu duymadan oflarken bir yandan da Minho'yu izliyordum. Birkaç saniye içinde burada olacaktı sadece. "Ne oldu?"
"Elektrikler gitti."
"Depoda jeneratör var, gidin çalıştırın bir şey yapın, Minho geldi görüşürüz."
Sanırım, hayatımda kurduğum en hızlı cümleydi bu.
"Hoş geldin sevgilim!" dedim yüzümde gergin bir gülümsemeyle. Tabii ki de karşılığım somurtkan bir yüz olmuştu. İçimden milyonuncu kez özür diledim.
"Merhaba." Ah, resmen benimle resmi konuşuyordu!
"Nasıldı günün?" dedim bozuntuya vermemeye çalışarak. Bu sırada arabayı çalıştırmıştım.
"İyiydi." dedi kısaca. Yüzüme bile bakmıyordu şu an. Sadece 10 dakika sonra doğum günü sürprizini yapacak olmasam gerçekten hemen şuracıkta itiraf ederdim her şeyi. Onu böyle görmek çok can sıkıcıydı.
Yaklaşık 10 dakika sonra atölyenin önüne geldiğimizde Minho evine gelmemiş olmanın merakıyla bana dönmüştü. Ona gülümseyip "Gel hadi." dedim kısaca.
Beraber arabadan inerken atölyenin ya da bahçenin ışıkları yanmıyordu. Umarım elektriği halledebilmişlerdir, diye geçirdim içimden.
"Neresi burası?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
strawberry | minchan, banginho
Teen Fiction"Bakar mısınız? Birazdan... Bayılacağım. Tutun beni olur mu?" "Ne?" - skz #1 (111122)