Saatler sonra işimiz bittiğinde derin bir nefes alıp vücudumu esnettim. Tam Chan'a döndüğümde dikiş makinesinin kenarında uyuyakaldığını görmek beni gülümsetmişti. Sessiz olmaya çalışarak saatlerdir süren çalışmamızın dağınıklığını toplamaya başladım.
Ne kadar sürdüğünü bilmediğim gereksiz şeyleri çöpe atma, masayı düzenleme ve eşyaları düzene sokma işim bittiğinde istemeyerek de olsa Chan'ı uyandırmak için yanına ilerledim. Fazlasıyla masum duruyordu. Ve huzurlu. Yine de onu uyandırmak zorundaydım. Atölyenin kapanmasına az kalmıştı ve gerçekten acıktığımı hissedebiliyordum.
Yüzüne eğilip elimi omzuna koydum ve hafifçe sarstım. "Chan?"
Tepki alamayınca birkaç kez daha tekrarladım bunu. Sonunda göz kapakları kıpırdamaya başladığında büzüşen dudağına ufak bir öpücük de bırakmıştım. "Hadi kalk sevgilim. Gitmemiz gerek."
Dediklerimi anlamlandırmaya çalışıyor gibiydi. "Tam ayılamadım galiba, bir daha öpsene."
Yerimde doğrulurken omzuna vurdum hafifçe. "Fırsatçı. Kalk hadi. Açlıktan ölüyorum."
"Beni öpene kadar kalkmam." Sesli bir iç çekip gözlerimi devirdim. "Çocuk musun sen Chan?"
"Sadece sana böyleyim. Ee, hani nerede öpücüğüm?"
Hızlanan kalbimle gülümsememi tutamazken eğilip kısa bir öpücük daha koydum dudaklarına. En azından öyle sanıyordum. Beni belimden sıkıca tutup kucağına çektiğinde tabiri caizse düşmüştüm. Dudaklarımı asla serbest bırakmayınca ben de ona ayak uydurma kararı almıştım. Uyumlu öpüşmemiz daha da ilerlerken boynuna sardığım kollarımı çektim ve ellerimi yanaklarına yerleştirdim.
Hareketlerimiz daha da alevlenirken bir günde bunu ikinci kez yaşıyor olmamız benim için fazlaydı. Sanırım kalp çarpıntısından ölecektim. Yine de, kimin umurundaydı ki? Yapmak istediğim tam olarak buydu.
Tutkulu öpüşmemizi sesli bir şekilde bitirdiğimizde yüzüne bile bakmadan boynuna gömdüm yüzümü. O an bunu düşünmüyor olsam da şu an gerçekten utanıyordum. Onun gülme seslerini duyunca daha da sığındım boynuna. "Gülme."
Aksine, bu onu daha da güldürdü. "Çıkacak mısın oradan?"
"Önümüzdeki 5 dakika için mi? Hayır, sanmıyorum."
"Kokuma doymak için ideal bir zaman. Tabii, bekleyebilirsin."
Hemen geri çekildim. "Uyandıktan sonra bir haller oldu sana. Bir anda fazla flört etmeye başladın -ki bu benim ve kalbimin sağlığı için hiç iyi değil- bir şey mi oldu sana?"
"Hayır, sadece seni utandırmak hoşuma gidiyor."
Kucağından kalkıp ceketlerimizin olduğu koltuğa yürümeye başladım. "Çok gıcıksın, biliyorsun, değil mi?"
Buna bir şey demezken şaşırmış sesini duydum. "Minho, bu çok iyi olmuş! Ben uyuyakaldıktan sonra fazla çalışmış olmalısın. Gerçekten bayıldım. Ellerine sağlık."
Tepkisine gülerken reddettim onu. "Çok da bir şey yapmadım. Sadece tülü biraz daha detaylandırdım. Zaten o uğraştırdı beni. Başka bir şey yapmadım. Abartmayalım lütfen."
Ceketini giyerken ofladı. "Aynen, aynen. Abartıyorum ben. Bu kadar mütevazı olmana gerek yok."
Odadan çıkarken bir de uyardım onu. "Ayrıca ellerime değil, ellerimize sağlık."
El ele tutuşup atölyeden çıktığımızda serin havayla titrediğimi hissettim. Chan da üşümüş görünüyordu. Elini sıkıp bana bakmasını sağladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
strawberry | minchan, banginho
Teen Fiction"Bakar mısınız? Birazdan... Bayılacağım. Tutun beni olur mu?" "Ne?" - skz #1 (111122)