*1 hafta sonra*
"Chan! Yavaşlasana!"
Kahkahalar atarak bağırdığımda daha da sıkı tutunmuştum sevgilimin beline.
"Sıkı tutun Lee Minho!" diye bağırdığında daha çok hızlanmıştı. Yüzüme çarpan rüzgar beni iyi hissettirirken tüm yorgunluğum gitmiş gibiydi gerçekten.
Bugün ayrı bir yoğun geçmişti bizim için. Çizimleri yetiştirmeye çalışırken bir yandan da terzilerle çalışıyor ve defile için hazırlanıyorduk. İşin üretime geçme kısmına daha çok vardı.
Chan da beni çıkışta alacağını söylemişti ve kesinlikle motorla gelmesini beklemiyordum. Ayrıca saat oldukça geçti, yollar o yüzden boş olduğundan rahatça sürebiliyordu. Tüm yorgunluğuma rağmen beni gülümsetmesi çok değerli bir şeydi.
Birkaç dakika sonunda merkezden iyice uzaklaştığımızda bir sahile geldiğimizi fark etmiştim ama sahile girmek yerine ilerideki yazlık sitelere sürmeye devam ettiğinde kaşlarımı çattım. "Nereye gidiyoruz?"
"Evime."
Vay canına, demek ki burada da bir evi vardı. Zenginlik böyle bir şey demek, dedim içimden.
Sitenin girişine geldiğimizde güvenliğe selam vermiş ve içeri sürmeye devam etmişti. Sitenin sonuna, tam deniz kenarında dizili olan evlerden birinin önünde durduğumuzda hayranlıkla açtım gözlerimi. Bu sıradaki evler birbirinden daha uzaktı ve daha büyüktü.
"Burası çok güzel!"
Tepkime kıkırdadığında motoru park etmiş ve yanıma gelip belimden tutarak kapıya ilerletmişti. Eve girdiğimizde "Hoş geldin." demiş ve elimden tutarak içeri çekmişti beni.
"Bugün evi temizlettim, temizlik konusunda bir tereddüdün olmasın."
"Teşekkür ederim." dedim yanağından öpüp. Bir de... Yanlış anlamanı istemem ama yiyecek bir şeyler var mı? Açlıktan öleceğim sanırım."
Kahkaha attığında iyice utanmıştım. "Bunda yanlış anlaşılacak ne var ki! Sevgilimsin sen benim. Acıkmak utanç duyulacak bir şey de değil ayrıca."
Girişten ilerlemeye başladığımızda bir salon karşılamıştı bizi. Oldukça ferahtı aslında. Chan her ne kadar koyu renklerin adamı olsa da yazlık için açık renkler tercih etmiş olmalıydı. Sol tarafımızda da geniş bir mutfak karşılıyordu bizi. Beraber mutfağa girdiğimizde gözümün önüne dolan hayale gülümsedim.
Chan'la birlikte yaşadığımızı ve evli olduğumuzu. Beraber yemek yaptığımızı ve yemekten sonra da film izleyip sohbet ettiğimiz bir sahneyi hayal ettim. Çok güzel bir görüntüydü gerçekten ama çok da uzak geliyordu bir yandan. Evlilik gerici bir şey değil miydi sizce de?
Sandalyelerden birine oturmuş vücudumu esnetirken Chan da bir yandan dolaptan bir şeyler çıkarıyordu.
Gördüğüm bir sürü malzemeye şaşkınlıkla baktım. "Ay bu kadar uğraşma gece gece! Ramen yok mu onu yapayım ben ne güzel."
"Burada bir tane Kore marketi var ama o da çok uzakta canım, ramen yok o yüzden." Söyledikleriyle aydınlanma yaşamıştım resmen.
"Ben Avusturalya'da olduğumuzu unuttum biliyor musun? O yüzden öyle dedim." Kahkahalar atarken son birkaç malzemeyi de tezgaha koymuştu.
"Sebzeli spagetti yapıyorum. Hem ben de açım, beraber yeriz diye yemek yememiştim."
Kaşlarımı çatıp ayaklandım. "Neden böyle kendini aç bırakıyorsun sevgilim? Yeseydin sen bir şeyler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
strawberry | minchan, banginho
Teen Fiction"Bakar mısınız? Birazdan... Bayılacağım. Tutun beni olur mu?" "Ne?" - skz #1 (111122)