Minho'ya göre günün en güzel zamanı, işten geldikten sonra eşinin kucağında dinlendiği zamandı. Tüm gün alamadığı sevgiyi alıyor ve aynısını kocası için yapıyordu.
Şimdi de olduğu gibi koltukta oturmuşlardı. Minho, Chan'ın kucağında başını onun omzuna yaslamışken saçlarında dolaşan parmakların keyfini çıkarıyordu.
"Bugün fazla yorulmuşsun sanki, hm?" dedi Chan boynuna birkaç öpücük sıraladıktan sonra.
"Evet. Üç toplantı, sekiz öğrenci değerlendirmesi ve dört saat atölye çalışnası vardı. Hepsinin bugüne birikmesi kötü oldu."
"Vay canına. Çok fazla olmuş cidden. İstersen uyuyalım erkenden. Dinlenmiş olursun."
Minho yorgun olsa da pek uyumak istemiyordu şu an. Redder şekilde bir ses çıkardı. "İstemiyorum ama sen uyumak istersen hemen uyuyabiliriz."
"Benim uykumu düşünmeyi bırak artık. Bak ne kadar yorulmuşsun hala beni düşünüyorsun."
Minho gözleri kapalı olsa da kaşlarını çattı. "Benden imkansız bir şey isteyemezsin Bang Chan. Yorgun olabilirim ama bu, seni düşünmeyeceğim anlamına gelmez. Kocamsın sen benim, seni düşünmeyeyim de kimi düşüneyim?"
"Kendini düşün Bang Lee Minho. Ayrıca bundan sonra asistanınla konuş, bu kadar çok şeyi aynı güne koymasın. Zaten yakında bir defile var, o zaman daha çok yorulacaksın."
Kafasını salladı sadece. Eşi haklıydı, birkaç ay sonraki defile yaklaştığında daha çok yorulacaktı.
"Bana şarkı söyler misin? Hani bir şarkı yapmıştın ya, Silent Cry."
Chan yavaşça mırıldanmaya başladığında Minho huzurlu sesin tadını çıkarıyordu. Parmakları eşinin ensesinde ve saçlarında gezinirken biraz mayıştığını hissetmişti.
Chan söylemeyi bitirdiğinde Minho'nun düzenli nefeslerini hissedince sıkıca tutmuş ve kucağında odalarına gitmeye başlamıştı. Odaya geçip yavaşça yatağa bıraktığında alnına ve dudaklarına minik öpücükler bırakmış ve geri aşağı inmişti.
Chan, son zamanlarda müzik yapmak dışında pek bir şeyle ilgilenmiyordu. Özellikle evlendikten sonra hayatı daha iyi bir düzene girmişti ve bunu seviyordu. Her gün Minho'yla yaptıkları sohbetler ya da eşinin sevgi dolu hareketleri olmasa ne yapardı bilmiyordu bile.
Minho'nun kaybından sonra ona daha da hayran olmaya başlamıştı çünkü eşi o kadar güzel toparlamıştı ki kendini, artık yıkılmaz görünüyordu. Geçmişi sadece saygıyla anıyor ve bugününe bakıyordu. Aile desteği olmadan kendini büyütüp bugünlere gelmişti ve bu, Chan için çok büyük bir şeydi.
Hayatının hiçbir döneminde birinin aşkından ağlayacağını hayal etmemiş, düşünmemişti. Aslına bakılırsa ihtimal bile vermemişti. Minho, hayatındaki bazı ilklerinin sahibiydi ve bu, onu daha çok mutlu ediyordu.
Minho hayatına girdiğinden beri sevmenin ve sevilmenin, aşık olmanın ve aşık olunmanın nasıl olduğunu anlamıştı. Ayrıca tüm bunları eşiyle, Minho'yla, yaşayabilmesi ona göre tanrının bir lütfuydu. Herkese verilmeyecek bir nimetti.
Tüm bunları düşünürken bilgisayarından maillerine girdi ve geçen haftalarda gelen teklif mailini tekrar okudu. Büyük bir müzik şirketinden teklif gelmişti ancak şirket, Avusturalya'daydı. Her şeyi düzene koymuşken, özellikle Minho'yla düzen oturtmuşken gelen bu teklif kafasını karıştırmıştı fazlasıyla. Hayır, konu Minho'yu bırakmak falan değildi. Konu, Minho'yla orada bir hayat kurup kuramayacağıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
strawberry | minchan, banginho
Teen Fiction"Bakar mısınız? Birazdan... Bayılacağım. Tutun beni olur mu?" "Ne?" - skz #1 (111122)