Hafta sonuna geldiğimiz için okul yoktu ve ben odamda tıkılıp kalmaktan çok bunalmıştım. Abimle ilgili meseleyi Sunghoon'un nasıl ve kimden öğrendiğini bilmek zorundaydım, o yüzden bugünkü buluşma teklifini kabul etmiştim. Aptal çocuk yanımda kimya defterimi ve kitabımı da getirmemi söylemişti, yoksa benimle konuşmazmış. O tarz şeyler zırvaladı işte.
Kimyayla ilgili elimde ne varsa çantama attığımdan emin olup pencereye yöneldim. Abim evdeyken hayatta o kapıdan çıkamazdım, mutlaka benimle iletişime geçmeye çalışırdı. En güvenli yol gizli bir şekilde evden ayrılmaktı, bu da pencereden çıkmak anlamına geliyordu.
Pek de yüksek olmadığı için biraz dikkatli atladığım sürece sorun çıkma ihtimali yoktu. Ben de dikkatli olduğum kadar sessizce atladım ve etrafı kolaçan ederek bahçe kapısına ulaştım. Kapıyı yavaşça aralayıp çıktım ve Sunghoon'un dediği kafeye doğru yola koyuldum.
Birkaç kere o kafenin önünden geçmiştim ama içine girmek ilk defa bugün nasip olacaktı. Tiramisularının çok güzel olduğunu duymuştum, denemek için can atıyordum. Birkaç günlük gerginlikten sonra yeni bir şeyler denemek eminim iyi gelecektir, her ne kadar Sunghoon gibi bir sosyopatla birlikte olacak olsam da.
Sunghoon'dan eskisi kadar korkmuyor ya da çekinmiyordum. Göründüğünden daha cıvık, gıcık ve zararsız biri gibi görüyordu, ta ki annemin bile bilmediği sırlarımı bildiğini öğrenene kadar. Her ne kadar iyi ve zararsız biriymiş gibi davransa da haddini aşarak beni araştırıp takip ediyordu. Buna bir son vermediğim sürece buna devam edecekti, hatta belki daha kötüsü bile olabilirdi, kim bilir?
Kafeye girer girmez onu anında gördüm. Ciddi bir bakışla önündeki buzlu latteye bakıyordu. Gergince masaya vurduğu parmağındaki yüzük çok güzeldi ve tahminen içeceğini içtikten sonra yaladığı için hafifçe parlayan dudakları dikkatimi çekmişti. Üzerindeki ceketi bol dursa da içindeki tişörtü vücuduna tam olmuştu ve ona oldukça yakışmıştı.
Deliriyor muydum yoksa Park Sunghoon her zaman bu kadar dikkat çekici miydi? Şu an resmen gözümü ondan alamıyordum ve nefes alış verişlerimin hızlandığını hissedebiliyordum.
Kafasını bana çevirip sevimli bir şekilde gülümsediğinde mideme kramp girdiğinden eminim. Sanırım bu, ondan korktuğum için vücudumun verdiği bir tepki sadece, başka mantıklı bir açıklaması yok.
Kendimi gülümsemeye zorlayıp masasına gittim ve karşısına oturdum.
"Selam."
"Hoş geldin, gelmezsin sanmıştım."
Ona garip bir bakış attım, sanırım. Buluşma planı yapmıştık, neden gelmeyecektim ki?
"Niye gelmeyeceğimi düşündün ki?"
"Bilmem."
Anladığımı belirten bir ses çıkarıp kafamı salladım ve çantamdan eşyalarımı çıkarıp masanın üzerine bıraktım.
"Güzel, getirmişsin kitaplarını. Ama ondan önce, ne alırsın?"
Zaten hazır olan cevabımı hiç bekletmeden verdim.
"Tiramisu denemek istiyorum. Ve belki de yanında kuşburnu iyi gider?"
"Buranın tiramisusu çok güzeldir."
"Evet, duymuştum. O yüzden denemek istiyorum."
Bir garson çağırıp siparişi verdiğinde içeceğinden bir yudum alıp konuştu.
"Tiramisu en sevdiğim tatlıdır."
"İnan umurumda değil, başka bir konu için geldim."
"Hah! Çok kabasın, en azından ilgileniyor gibi yapabilirsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Docile Damozel
FanfictionKendi hayatınızı yönetemediğinizde etrafınız onu kullanmak isteyenlerle çevrilir.