Gece hiç uyuyamadığım için bugün okulu pas geçmiştim. Hatta kimseyle muhatap olmak istemediğim ve huzurlu bir şekilde uyuyabilmek için eve gelir gelmez telefonumu kapatmıştım. Ne yazık ki bu kadar uğraşıma rağmen sabahleyin dakikalarca çalan kapı planlarımı alt üst etmişti. Gelen her kimse vazgeçip gitmesini bekleyip yastığımı kulaklarıma bastırmıştım ama bu kişi pes etmemişti. Evde birileri olduğundan emin olurcasına zile basmaya devam ediyordu. Hadi anne ve babam işteydi, peki ya abim ne halt etmeye kapıyı açmıyordu? Ölü gibi uyuyan biri olmadığına göre şu an evde değildi.
Sonunda dayanamayıp yataktan kalktım ve söylene söylene kapıyı açmaya gittim.
"Sabah sabah derdiniz ne ya..."
Sinirle kapıyı açtığımda aniden gelen güneş ışığı yüzünden gözlerimi kıstım. Karşımda Jiho'yu gördüğümde kafamı başka bir tarafa çevirmek adına yere baktım. Düz zemin yerine birkaç karton kutu ve poşet gördüğümde kaşlarımı çattım.
"Günaydın, Haerin."
"Sabahın köründe burada ne işin var?"
"Aslına bakarsan öğlene geliyor."
"Senin okulda olman gerekmiyor mu?"
"Senin de öyle."
Her şeye verecek sinir bozucu bir cevabı olduğu için onu öylece başımdan savamayacağımı anladım. En iyisi derdi neyse öğrenip onu bir an önce postalamaktı.
"Bunlar ne?"
"Ah, bunlar mı..."
Arkasına dönüp orada olduklarını henüz fark ettiğim iki adama seslendi.
"Bunları odasına taşır mısınız?"
Adamlar yerdeki kutuları ve poşetleri alıp kapıya yöneldiklerinde refleks olarak biraz geri çekildim. Ben şaşkın bir suratla onlara bakarken bir tanesi dönüp nereye bırakmaları gerektiğini sordu. Odamı işaret edip Jiho'ya geri döndüm.
"Yani?"
"Dört numara, kaybeden taraf bir yıl boyunca sadece kazanan tarafın onun için aldığı kıyafetleri, takıları ve eşyaları kullanacak."
"Tamamını ezberledin mi?"
Diye alayla sorduğumda gülümseyip göz kırptı. Yüz ifademi değiştirmeden ona bakmayı sürdürdüğümde dudaklarını büzdü.
"Yeni uyandığında çok sıkıcı oluyorsun."
"Bu benim normal yüzüm."
"Önceden böyle değildin."
"Artık böyle."
O kadar çok şey vardı ki adamların taşıma işi hâlâ bitmemişti. Sanırım gerçekten de kullandığım bütün eşyalar için yeni bir versiyon almıştı. Bu kadar çok paketin başka bir açıklaması olamazdı.
"Telefonun nerede?"
Elimle ceplerimi yoklamaya yeltendim ama pijamamın cepleri yoktu. Sanırım odamda unutmuştum.
"Ne yapacaksın ki?"
"Sence?"
Ah, anladım. Kullanacağım telefona bile karışacaksın, sadece senin aldığın eşyaları kullanmam konusunda bu kadar hassas olacağın aklıma gelmemişti.
"Bekle bi' saniye."
Odama yığılmaya başlamış eşyaların yanından geçerek komodinin üstündeki telefonumu aldım. Kapalı olduğu için yandaki kapama tuşuna bir müddet basılı tutup açılmaya başlamasını bekledim. Saatlerdir kapalıydı, birkaç bildirim gelmiş olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Docile Damozel
FanfictionKendi hayatınızı yönetemediğinizde etrafınız onu kullanmak isteyenlerle çevrilir.