Jiho'nun sabahın köründe gelip bana aldığı şeyleri bıraktığı günden beri abimi görmemiştim. Annem de babam da oldukça meraklanmış görünüyorlardı. Bense umarım bir köşede acı içinde ölmüştür diye dua ediyordum ama tabii ki bundan onların haberi yoktu.
O herifi dertlenerek günümü geçiremezdim, zaten bugün Jiho ile görmem gereken bir hesap vardı. Zorlu geçebilirdi ama daha fazla bekleyemezdim.
Sunghoon, Jaeyun'u serbest bıraktığını söylemişti. Jaeyun'un olanları anlatmayacağından nasıl emin olduğunu bilmiyorum, bana kendi aralarında anlaştıklarını söylemişti. Muhtemelen elinde bir kozu vardı, aksi takdirde Jaeyun birkaç günlük bir adam kaçırma tecrübesini öylece boş veremezdi. Sessiz kalmaya mecbur kalmış olmalıydı ya da belki de bir zamanlar Sunghoon'un dediği gibi kardeş gibiydiler.
Kardeşimi kaçırmazdım gerçi ama zaten onlar normal bir ikili değildi. Sorgulamakla zaman kaybetmeyecektim, nasıl hallettiklerinin bir önemi yoktu. Önemli olan Sunghoon'un başına bela almadan Jaeyun'u bırakmış olmasıydı.
Jaeyun bugün sabah okula gelmediği için Sunghoon'un onu serbest bıraktığına inanmakta güçlük çekmiştim ama Jaeyun'un bulunduğu haberi okulda yayıldığında içime su serpilmişti. Bunun ardından Sunghoon'a daha çok güvenmem gerektiği konusunda kendime not düşmüştüm.
Şimdi ise okulun çıkış kapısında dikiliyordum. Jiho'yla yalnız görüşmem gerektiğini söylediğimde Sunghoon fazla ısrar etmeden gitmişti. Bense Jiho'nun attığım mesajı görmüş olması ümidiyle onu bekliyordum.
"Haerin!"
Kapıya yakın bir yerden Jiho'nun sesini işittiğimde o tarafa döndüm. Onu yalnız görmeyi ummuştum ama yanında Yuna da vardı. O varken bu meseleyi konuşamazdım ki!
İkisi de birkaç adım ötemde durduklarında Yuna gülümseyerek bana selam verdi.
"Selam, Haerin! Bayadır görüşmüyorduk."
İstemsizce kaşlarımı alaya benzer bir tavırla kaldırdım ama onun bunu anladığından pek de emin değildim. Bayadır görüşmüyorduk demişti ama zaten normalde de görüştüğümüz yoktu. Sadece birkaç defa Jiho'nun yanındayken denk geldik diye bu kadar samimiyet fazlaydı.
"Hm, evet. Sanırım haklısın, Yuna-shi."
"Sadece Yuna de, lütfen."
Başımla umursamazca onaylayıp bakışlarımı Jiho'ya çevirdim. Gözlerimiz buluştuğunda Jiho yüzündeki hafif tebessümü genişleterek konuştu.
"Neden beni görmek istemiştin, Haerin?"
Saçını başını yolmak için?
Zorla gülümseyip Yuna'a kısa bir bakış atıp cevap verdim. Pek de bir cevap sayılmazdı gerçi...
"Hiç."
Yuna gülmemeye çalışırken Jiho anlamadığını belirten bir yüz ifadesiyle kaldı.
"Hiçbir şey için mi beni çağırdın? Bir sebebi yok muydu?"
"İlla bir sebep mi olması lazım?"
Elbette illaki bir sebep olması lazım ama şu an bu açıklayabileceğim bir durum değil. Kız kardeşin yanındayken seninle hayatta bunu konuşamam!
Jiho aptal bir ifadeyle durmaya devam ederken Yuna benim kaçamak cevaplar verdiğimi fark etmişti.
"Fizik kitabımı sınıfta unuttum sanırım, gidip alayım. Beni beklemenize gerek yok."
Birbirimize bakıp gülümsediğimizde Jiho bir bana bir Yuna'ya bakıp niye gülümsediğimizi çözmeye çalışıyordu. Yuna içeriye doğru ilerlediğinde artık Jiho'yla yalnız kalmıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Docile Damozel
FanfictionKendi hayatınızı yönetemediğinizde etrafınız onu kullanmak isteyenlerle çevrilir.