(Sunghoon)
Tarif ettiğim yere koştura koştura gelmekte olan Haerin'i fark ettiğimde kıkırdadım. Endişeli olduğu kadar meraklı olan yüz ifadesi beni oldukça eğlendirmişti. Sorularına açık cevaplar vermediğim için kim bilir aklında neler geçirmişti, Jiho'yu kaçırdığımı bile düşünmüş olabilirdi. Eh, yapmayacağım şey değildi.
Yine de Jiho bunu hak edecek bir şey yapmadı, henüz.
"PARK SUNGHOON!!?"
"Jeong Haerin-shi?"
Kendini zar zor frenleyip nefes nefese dibimde bitmişti ve yakama yapışmıştı. Onu sinirlendireceğimi biliyordum ama kesinlikle bu kadar büyük bir öfke beklemiyordum.
"Jiho. Nerede. Sunghoon."
Ceketimi kavrayan eller sanki yokmuşçasına umursamaz bir tavır takındım ve dudaklarımı büzüp gözlerimi kıstım.
"Ne bileyim nerede?"
"Telefonu sende! Ne demek ne bileyim nerede?!"
Gülmemek için dudaklarımı sımsıkı birbirine bastırdım. Haerin kesinlikle Jiho'ya bir şey yaptığımı sanıyordu. Öfkesi fenaydı ama yine de tatlıydı.
"Bilmem. Onu en son telefonunu ceplediğimde gördüm. Sonra takip etmeyi bıraktım."
Verdiğim cevap karşısında taşları yerine oturtmaya çalıştı. En sonunda Jiho'ya bir şey yapmadığımı ve sadece telefonunu izinsiz bir şekilde 'ödünç aldığımı' anladığında ellerini yakamdan çekti.
"Şimdi de hırsızlığa mı başladın?"
"Sadece senin güvende olup olmadığını kontrol etmek için küçük bir bedel."
Ofladı ve benden birkaç adım uzaklaştı. Ters bakışlarını üzerime diktiğinde masumca gülümsedim.
"Beni yirmi dakika boyunca bekletmenin sebebi cepçilik yapıyor olman mıydı?"
"Ah, ben ona öyle demezdim. Sadece Jiho'nun telefonunu kontrol etmem gerekiyordu, o yüzden bir süreliğine aldım. Buna çalmak denmez?"
"Hayır, denir! Ayrıca sana, seni bir daha görmek istemediğimi söylememin üzerimden bir saat bile geçmedi! Ona bile riayet edemiyorsun-"
"Denedim ama-"
"Bir saat, Sunghoon! Bir saat sürdü sadece, sen buna deneme mi diyorsun?!"
"Vay canına, gerçekten hayatımda geçirdiğim en uzun bir saatti."
"Cıvıklaşmayı kes!"
Hâlâ gergin olduğu için dediğini yaptım ve çenemi kapadım. Haerin karşımda öfkeli bir şekilde dururken cıvıklaşmamak elimde değildi, onu ciddiye alamıyordum.
Derin bir nefes alıp gözlerini sıkıca yumdu.
"Sana çok basit bir şey söyleyeceğim, tamam mı?"
"Hm, dinliyorum."
"Benimle. Muhatap. Olma."
Kaşlarımı kaldırıp alayla sordum.
"Bu kadar mı?"
Tepkime şaşırdı ve bana karşılık verdi.
"Tek isteğim bu, evet."
"Bu isteğini yerine getireceğimi mi sanıyorsun?"
"Anlamadım?.."
Dikleştim ve Haerin'in üzerine doğru yürüdüm. Ani hareketim karşısında irkilse de etrafta gelip geçen insanlar olduğu için aşırı tepki vermedi. Kalabalık olduğu için kendini güvende hissetmiş olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Docile Damozel
FanfictionKendi hayatınızı yönetemediğinizde etrafınız onu kullanmak isteyenlerle çevrilir.