"Bi' benimle gelir misin?"
Abime kısa bir bakış atıp evden çıktım ve kapıyı kapadım. Jiho'yu kolundan yakalayıp çekiştirdim ve bahçe duvarının yanında durdum.
Gergince ona baktığımda normal bir şekilde suratıma bakıyordu. Titrek bir nefes verdim ve konuşmaya çalıştım.
"Jiho-"
"Evet, hepsini duydum."
Deyip hiçbir şey olmamış gibi gülümsediğinde yapmak istediğim tek şey kendi mezarımı kazmaya başlamaktı.
"Yani... Sen..."
"Ah, ne yapsak ki?"
Derin bir iç çekip alayla bunları söylediğinde kaşlarımı çattım. O da en az Sunghoon kadar ciddiyetsizdi.
Jiho'nun, Seonho'nun borca batmış olmasını bilmesinde bir sorun yoktu. Sorun Seonho'nun tekinsiz tiplere dört milyon dolar borcu olduğunu ve ödeyemediği takdirde aileme zarar geleceğini duymasıydı.
"Duyduklarını unut, lütfen."
"Unutabilirim, benim için hava hoş ama... O kadar parayı nereden bulacaksınız?"
Gergince yutkundum. Jiho'nun bizi duymuş olması korkunç bir şeymiş gibi davranmıştım ama o asıl korkunç olan noktaya parmak basmıştı. Bu büyük bir borçtu, normal yollarla ödeyemezdik. En azından kısa bir sürede...
"Halledebiliriz, sen kendi işine bak."
"Hm, şu an öyle yapıyorum zaten."
"Ben iş miyim, Jiho?"
"Hayır ama aklıma bir fikir geldi, hoşuna gitmeyebilir ancak..."
Devam edip etmeme konusunda kararsız kalarak bana baktığında merakla kaşlarımı kaldırdım. Benim kafamda milyonları nasıl toplayacağım dönerken onun aklına ne gelmiş olabilirdi hiçbir fikrim yoktu. Kararsız kaldığına göre gerçekten de hoşuma gitmeyecek bir şey söyleyecekti. Duymasam daha iyiydi ama ben meraklı bir insandım.
"Ne hakkında?"
Meraklandığımı görünce sırıttı ve elimden tutup beni bahçe kapısına doğru götürmeye başladı. Elimi hızla çekmek istediğimde söyledikleri karşısında şoke olduğum için hiçbir tepki veremedim.
"Kısa sürede dört milyon dolar kazanabileceğin bir yöntem biliyorum."
...ama nasıl olur?
***
Pekala, Jiho'nun söyleyeceği şeyin normal bir şey olmayacağını biliyordum. Yine de bir umutla onu takip etmiştim ve şu an bir kafenin en tenha masasında karşılıklı oturmaktaydık. Sakince bekliyordum, ta ki Jiho cebinden bir iskambil destesi çıkarana kadar.
"Yanında her zaman bir deste kart taşır mısın?"
Diye alayla sorduğumda sırıttı ve desteyi masaya koyup hafifçe öne eğildi.
"Ne zaman lazım olacağını bilemezsin, Haerin."
Onu anladığımı belirten bir şekilde kafamı salladım. Resmen eğlenceyi her daim yanında taşıyordu. Eğer bu yaşına rağmen kumar oynuyor olmasaydı belki de çok iyi arkadaşlar olabilirdik.
İyi, güzel de... Onları neden çıkarmıştı ki şimdi?
"Bunlar ne alaka şimdi?"
Aklına gelen fikir benimle pişti oynamak falan değildi herhalde. Bunca işimin arasında beni oyun oynamam için buraya kadar getirmediğini umuyorum ama içimde kötü bir his de yok değil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Docile Damozel
FanfictionKendi hayatınızı yönetemediğinizde etrafınız onu kullanmak isteyenlerle çevrilir.