FINAL
♡
Sunghoon'a olan bakışlarımın dehşet ve hayretle dolu olduğunu biliyordum, böyle bir bilginin ardından normal olan buydu. Seonho'nun gizemli ölümünün ele başının o olduğunu itiraf etmişti, bunu nasıl normal karşılayabilirdim ki? Onu bizzat kendi öldürmüş olabilir miydi?
Kafamdaki soru işaretlerine odaklanmıştım ancak Sunghoon yüzümdeki elleriyle hafifçe başımı kaldırmış ve hiç beklemeden dudaklarını dudaklarıma kondurmuştu. O kendini geri çekmezken kocaman açılmış gözlerimle ona bakıyordum. O da tepkimi ölçmek istercesine gözlerini aralayıp bana bakmıştı.
Onu gerçekten itmek istemiştim, abimi öldürdüğünü söyledikten sonra hiçbir şey olmamış gibi ona karşılık veremezdim. İçimi bir öfke kaplamıştı, böyle canice bir şeyi planlayıp benden saklamış olması canımı sıkmıştı. Onu ittirip bir tane tokat geçirmek istemiştim ama yapamazdım. Ondan nefret etmeyeceğime dair söz vermiştim, bunu yaparsam bana daha fazla şey anlatmazdı. Daha fazlasını da öğrenemezsem polise yeterli kanıt götüremezdim.
Sunghoon'u seviyordum ama bir katili değil. Ona ihanet edebileceğimi sanmıyorum demiştim, biliyorum ama ne yazık ki böyle bir bilgiyi örtbas edemezdim. Bu yaşında birini öldürebilen biri ileride neler yapmazdı!.. İçerisi hem diğerleri hem de onun için daha güvenli olacaktı. Bu denli gözü dönmüş biri elini kolunu sallayarak gezmemeliydi.
Sonunda benden ayrıldığında garip bir tepki vermemeye çalıştım, benden şüphe etmesini istemiyordum. Şu anı güzel idare edebilirsem her şeyi düzeltebilirdim. Seonho'nun şüpheli ölümünü aydınlatırlardı ve Sunghoon herkesin iyiliği için dört duvar arasında hayatını sürdürürdü. Cezaevi ya da tımarhane, ikisi de olurdu, yeter ki birilerine zarar veremeyecek konumda olsundu. Onu özleyeceğim kesindi ancak daha fazla bağlanmadan ayrılmak en iyisiydi.
Sunghoon hiçbir şey demeden suratımı inceliyordu. Benim de hiçbir mimik yapmadan sessiz kalmam gerekiyordu çünkü ağzımı açtığım onda yanlış bir şeyler söyleyeceğimden emindim.
Sunghoon ellerini çekti ve başını eğip gergince kıkırdadı. Bir eliyle burnunun üzerini kaşıdı ve ardından bir kere derin bir nefes alıp yavaşça verdi. Kafasını kaldırdı, göz göze geldiğimiz anda istemsizce nefesimi tuttum. Şimdi ne olacaktı?
"Hoşuna gitmedi, değil mi?"
Hemen başımı sağa sola salladım, böyle olduğunu düşünürse buradan kolayca kurtulamazdım.
"Gitmedi değil... Sadece böyle bir şey demeni beklemiyordum-"
"Benden nefret ediyor musun?"
"Hayır, etmiyorum."
"Ama benden korkuyorsun, yanılıyor muyum?"
"Hayır, korkmuyorum."
Sunghoon samimiyetten uzak bir şekilde abartılı bir kahkaha attı ve kısaca gözüyle etrafı taradı. Zaten ağaçlar ve kayalıklar dışında bomboş olan bu mekanda kimsecikler yoktu, bu da beni ürkütmüyor değildi ancak vücudumdaki titremeyi ona belli edemezdim. Bu oldukça zordu çünkü hissettiğim korku yetmezmiş gibi sertçe esen rüzgar da titrememe sebep oluyordu. Sunghoon'un kahkahası oldukça rahatsız edici olduğu için huzursuzca yerimde kıpırdandım.
"Bu kalbimi kırdı."
"Ha?"
Ani bir hareketle sıkıca omuzlarımdan tuttu ve korkutucu olan bir sakinlikle sormaya başladı.
"Benden nefret ediyor musun?"
Bunu az önce de cevaplamıştım. Neden inanmak istemiyordu?
"Hayır, dedim ya!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Docile Damozel
FanfictionKendi hayatınızı yönetemediğinizde etrafınız onu kullanmak isteyenlerle çevrilir.