Defne Lena
Otele ulaşmamız tam bir hengâmeye denk gelmiş, toplantı için gelen diğer grup, bizim Türkiye grubuyla aynı zamanda servislerden inince, iki grubun aynı anda gelmesini beklemeyen otel çalışanları da duruma hazırlıksız yakalanmış olacaklar ki ortalık karışmıştı. Bir an önce kargaşadan kurtulmak için bavulumu bellboylardan birine teslim ettikten sonra, girişe yürümeye başladığımda Ahmet amcanın sesini duydum.
"Defne, benim anahtarımı da alır mısın kızım? İki kere uğraşmayalım."
Ahmet amcaya onayladığımı göstermek için başımı çevirmemle kaya gibi bir şeye çarpmam bir oldu. Dengem bozulup sendelediğimde, düşmemek için geri adım atmaya çalışıyordum ama yapmasam daha iyiymiş! Kendimi toparlayamadan, arkamdan birinin bavulunu itmesiyle artık ayakta kalamadım ve bavula doğru düşüverdim. Sinirle neye çarptığımı görmeye çalışırken her yanımdan kollar uzanıyordu kalkmam için. Donmuş bir halde olduğum yerde bakınırken bir el belimden tutup kalkmama yardımcı oluyordu. Kendimi toplayıp teşekkür etmek için döndüğümde, bir daha asla görmemeyi umduğum tek kişi karşımdaydı! Kahretsin... Burada, bu otelde, dahası benimle aynı anda ne işi vardı ki! Karşımda sırıtan suratına nezaketten "Teşekkürler," dedim ama kolay kurtulamayacağımı da biliyordum.
Ozandı.
Benden önce davranıp çantamı almıştı bile ve eli hâlâ belimde beni lobiye doğru kibarca iteliyordu. Yüzündeki gülümseme zaten gergin olan sinirlerimi iyice tepeme çıkarıyordu. Çantamı geri alışım da, ellerinden sıyrılışım da onun aksine hiç kibar değildi. Ne ona, ne de onunla geçecek fazladan bir dakikaya tahammülüm yoktu! Hızlı adımlarla anahtarımı alırken, oyalanmamak için şaşkın bellboya teşekkür edip bavulumu da ardımda sürükleyerek kendimi asansöre attım. Bir an önce odama yerleşip rahatlamak istiyordum ve mümkünse Ozan'la bir daha karşılaşmamak...
Karışıklığın da yardımıyla Ozan'dan kurtulmuştum ama anahtarı çevirip kapıyı açmamla, kapatmam bir oldu. Ne yapacağımı bilemeden öylece kaldım bir an, yataktaki çiftin görüntüsünü silmek için kafamı sallıyordum. Bunlar gerçek olamazdı! Bir kapıya, bir elimdeki anahtara bakıyordum... Tekrar, tekrar baktım emin olmak için ama rakamlar doğruydu. Peki oda neden doluydu? Birden kapı açıldı. Adam üzerine giydiği bornozla kızgın bakışlarını, elimdeki bavuluma sonra da numaralara bakan gözlerime çevirdi. Haklıydı tabi, odama pat diye biri dalsa, üstelik ben o vaziyetteyken... Düşünmek bile istemiyordum! Günüm daha ne kadar kötüye gidebilirdi ki! Utançtan yerin dibine girmiş, kıpkırmızı olmuştum. Hem de aynı gün içinde ikinci kere ve ben de en az adam kadar sinirliydim.
"Özür dilerim. Otele yeni geldim ve bu anahtarı verdiler. İnanın odanın boş olduğunu sanıyordum. Tekrar özür dilerim. Hemen gidiyorum." diye kekeledim. Söylediklerimi anladı mı onu bile bilmiyorum ama resepsiyona vardığımda kekelemeyeceğimden kesinlikle emindim.
Beş dakika içinde, bana anahtarları veren kızın canına okumuş ve hâlâ sinirimi alamamıştım. Bu kez de resepsiyon şefine saldırmamak için kendimi tutmaya çalışıyordum. Bavulumu olduğu yerde bırakıp sakinleşmeyi umarak, otelin bahçesine yöneldim. Bugün kâbus gibi başlamıştı. Zaten düşmenin ve üstüne de Ozan'ın burada olmasının getirdiği siniri üzerimden atamamışken, yaşadığım oda faciası tuz biber olmuştu. Şansım beni sadece birkaç saat içinde tamamen terk etmişti sanki. Diğerleri neyse de bu kadar ünlü bir oteller zinciri çalışanlarının, aynı odayı iki müşteriye birden vermesi kaç kişinin başına gelirdi ki!
Yanıma gelmeye çalışan otel müdürü ve şirketin organizasyon sorumlusunu tersleyerek uzaklaştıralı ve bahçede dönüp durmaya başlayalı yaklaşık kırk beş dakika geçmişti, içtiğim iki fincan bitki çayıyla kendime geldiğimi sanarak, konuşabilmek için içeri yöneldim.
"Bayan Suri. Çok büyük bir yanlışlık olmuş, yaşadığınız talihsiz durum için ne diyeceğimi bilemiyorum."
"Siz buna talihsiz bir durum mu diyorsunuz gerçekten. Yoksa niyetiniz benim sinirlerimi denemek mi? Ne hakla hem o insanları hem de beni böyle bir duruma sokarsınız! Sayenizde iki kişinin en mahrem anına şahit olmak zorunda kaldım. Nasıl böyle dikkatsiz davranabilirsiniz?"
"Çok haklısınız, böyle bir hata asla olmamalıydı. Konuyla bizzat ilgileneceğim ve gereken neyse yapacağımdan şüpheniz olmasın. Sizin için yapabileceğim bir şey var mı?"
"Derhal beni bir odaya yerleştirmenizi bekliyorum ve mümkünse boş olsun! Ayrıca sadece benden değil, o insanlardan da gerekli özrü dilemenizi, hatanızı telafi etmenizi istiyorum. Aksi halde otelinizin yaptığı bu rezilliği tüm dünyanın duymasını sağlamaktan çekinmeyeceğim!"
Çığlık çığlığa bağırmak isterken, kendimi tutup ciddiyetle tane tane konuşmak hiç kolay değildi. Otel müdürü telefonda bir-iki dakika geçirdikten sonra yanıma gelip, mahcup halde konuşmasını sürdürdü.
"Yaşananlar için tekrar özür dilerim. Umarım kaldığınız sürede telafi edebiliriz bu hatayı. Odanız hazır, söz veriyorum başka bir sorun olmayacak."
Hakkını vermeliyim, özür dileme şekilleri hiç fena değildi. Kısa süre sonra harika süit odamda yerleşmiş, otelin ikramı olarak gönderilen şampanya ve yiyeceklerle yaşananları unutmaya çalışıyordum. Bolca köpükle doldurduğum küvette keyif yaparken, bir yandan da Will'e olanları anlatıp, Dante'nin gelişiyle ilgili detayları aldım. Dante'nin annesi Fransız ve babası İtalyan olduğundan, yılın yarısında Roma'da, diğer yarısında Fransa'da yaşıyor, emekliliğin tadını çıkarıyorlardı. Fırsattan istifade eden Dante, iki gün sonra ihtiyacı olan birkaç eşyasını almak ve hazır gelmişken bana rehberlik yapmak için ailesinin yanına gelecekti. Tabi bunda Will'in, ben odaya kapanıp tüm vaktimi işle geçirmeyeyim diye yaptığı ciddi ısrarların etkisi olduğunu düşünüyordum. Hatta neredeyse emindim de kanıtım yoktu!
Henüz grupların tamamı gelemediğinden, ilk toplantı için yarına kadar vaktim olduğunu öğrenince hazırlanıp kendimi dışarı attım. Kararlıydım, yorgunluktan ayaklarım ağrıyana ve bugünün kötü başlangıçlarını unutana kadar bu şehrin altını üstüne getirecektim ama bilmediğim bu şehrin ve belki tanrının da benim için planlar yapmakta olduğuydu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Gölgesinde (Kitap/Yeniden Yayımda)
Roman d'amour** TARİHİ KURGU DEĞİL CANLAR. GİRİŞ BÖLÜMÜ 1960'LARDAN BİR KESİT SADECE. BUNUN NEDENİNİ KİTABIN ORTALARINDA GÖRECEKSİNİZ. GİRİŞ BÖLÜMÜ SONRASI 2012 YILINDAN, HİKÂYENİN YAZILDIĞI YILDAN DEVAM EDİYOR.** 18 Şubat 1961 gecesi ayrı düşen aşıkların yüre...