** TARİHİ KURGU DEĞİL CANLAR.
GİRİŞ BÖLÜMÜ 1960'LARDAN BİR KESİT SADECE.
BUNUN NEDENİNİ KİTABIN ORTALARINDA GÖRECEKSİNİZ.
GİRİŞ BÖLÜMÜ SONRASI 2012 YILINDAN, HİKÂYENİN YAZILDIĞI YILDAN DEVAM EDİYOR.**
18 Şubat 1961 gecesi ayrı düşen aşıkların yüre...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Bardan çıktığım andan itibaren yaptıklarıyla beni rezil etmiş olmasına öyle kızmıştım ki, o kadar yakın oluşumuzu bile gözüm görmemişti. Çevredekileri tanımıyor olmam durumu değiştirmiyordu. Arda'nın yanındaki davranışları sabrımı zorlamıştı. Omzuna atıp kaçırır gibi götürmesi yetmemiş bir de alaycı cevaplarıyla beni delirtmişti. Ta ki o öpücüğe kadar!
Donup kaldım. Nefesim kesildi. Dudaklarının dokunuşu, yumuşaklığı tıpkı hatırladığım gibiydi. O kısacık anda, dudaklarının içimde yaktığı ateş öyle büyüktü ki, duyduğum özlem tüm benliğimi ele geçirdi. Kendime hissetme izni vermediğim tüm duygular açığa çıktı. Aklım bile uyuşmuştu, düşünemiyordum. Gözlerimi yakan yaşları görmesin diye başımı cama doğru çevirdim ama kör gibiydim. O öpücük bütün algılarımı kilitlemişti sanki.
Araba sarsılmaya başlayınca bir şeylerin ters gittiğini düşünerek kendime gelmeye çalıştım. Lastik mi patlamıştı acaba? Lucas ters giden bir şeyler varmış gibi durmuyor, sadece keyifli bir ifadeyle yola bakıyordu.
Etrafımız fazla karanlıktı, yoğun ağaç kümelerinin arasından süzülerek giden engebeli, toprak bir yolda olduğumuzu fark ettim. Ne yapmaya çalışıyordu bu? Omzuna atıp kaçırdığı yetmedi bir de dağa mı kaldıracaktı yani beni!
"Nereye gittiğini sanıyorsun bilmiyorum ama belli ki yanlış yoldayız." Sarhoş falan mıydı acaba? Küçük çantamın içinden telefonumu çıkardığımda hızla atılıp elimden aldı. Sürücü kapısının gözüne tıktı.
"Bence yeterince gezdik. Artık dönebilir miyiz?"
"Hayır!"
"Lucas, saçmalıyorsun. Yaptığın rezillik yetmedi, üstüne bir de kaçıracak mısın beni? Sen aklını mı kaybettin? Ne olacağını sanıyorsun, dağ başında kaldım diye kollarına atlayacağımı mı?"
"Eh bu da bir fikir tabi! Benim şikâyetim olmaz." Ukalalık taslamıyor muydu bir de, daha çok sinirleniyordum!
"Geri dönmek istiyorum. Durdur arabayı. Hemen!"
"Hayır. Bu konuşmayı sen istediğin zaman yapalım diyerek yeterince bekledim. Daha fazla beklemeyeceğim."
Yavaşça kemerimi çözdüm. Aniden atıldığım gibi uzanıp telefonumu kaptım. Lucas, savrulan arabayı yolda tutmaya çalışırken kendimi arka koltuğa atıp bacaklarımı bana uzanamaması için barikat yaptım. Etrafta ne bir ışık, ne de tabela görebilmiştim dakikalardır. Ağaçlardan başka hiçbir şey yoktu.
'Düşün. Düşün! Kimi arayacağım?'Panikle düşünürken aklıma tek gelen Will'di. Bir yandan da sinirle mırıldanıyordum.
"Lütfen. Lütfen Will. Telefonun açık olsun." Telefondaki manasız sessizliği anlamaya çalışırken elim ayağıma dolanmış tekrar tekrar arama tuşuna basıp duruyordum. Ön taraftan bir kıkırtı geldi.