8. Bölüm

30.2K 1K 42
                                    

Selam!

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum :)

İyi okumalar...

*

' Tamam anne! Çıktım geliyorum, ' kulaklığımı kulağıma takmaya çalışırken bir yandan da annemle konuşmaya çalışıyordum. Kulaklığı taktıktan sonra derin bir oh çektim.

' Dilara, iki saattir geliyorum diyorsun ama tık yok. Sen geldiğine emin misin? ' Göz devirip çantamı omzuma taktım. ' Yok anne hâlâ okuldayım. '

' Zevzek! Anneyle dalga geçilmez. Taş olursun, taş. '
Oflayarak yürümeyi bıraktım. ' Anne, geliyorum. Hem pikniğe 5' de gideceğiz. Beni niye bu kadar acele ettiriyorsun? ' Telefondan yükselen bir kaç hışırtı sesiyle yüzümü buruşturdum. Tekrar yürümeye başlamıştım.

' Yardım edeceksin bana. Vallahi belim koptu. Senin bu yırtık don kardeşin de yardım etmiyor. ' Annemin Buse'ye her sinirlendiğinde söylediği şeyle kıkırdadım.

' Anne! Yırtık don ne ya?! ' Buse bağırarak isyan ettiğinde gülerek başımı iki yana salladım. Gerçekten anne, yırtık don ne?

' Sen sus kız. Dilara hadi sen de gel artık. '

' Geliyorum, ' dememle suratıma kapanan telefon ile göz devirdim. Bu annelerin yüze telefon kapatma huyu nerden çıkmıştı?

Okulum evime yakın olduğu için yürümeyi tercih etmiştim. On dakika içerisinde evde olacağım için sıkıntı da yapmıyordum. Bir şarkı açarak yolları yürümeye başladığımda aklıma düşen şeyle üzerime ağrılık çöktü.

Yarın söz vardı.

Hâlâ aptal gibi küçük bir umudum vardı. Belki, diyordum. Belki bir mucize olur da evlenmezdi. Bunu kalbim isterken mantığım tam tersini istiyor. Mutlu olsun sevdiği ile, diyordu. Elim kolum öyle bir bağlanmıştı ki, kimseye tutunamıyordum. Yıllar öncesinde onunla kurduğum hayallerin şimdi ucu bucağı olmayan bir uçurumdan atlamaları beni yıkıyordu. Kalbim, her geçen gün, her atışında Atalay'ın adını bağırmaya devam ediyordu ancak artık sesi yavaş yavaş kısılıyordu. Bu onu artık sevmediğinden değil, yenilmişliği kabul ettiği için yapıyordu.

Bizim sokağa girdiğimde derin bir nefes alarak şarkıyı kapattım. Daha fazla düşünüp zaten karışmış aklımı iyice karıştırmak istemiyordum. Zaten bütün şarkılar ona çıkıyordu.

Dinlememek en iyisiydi. Ona çıkan yollar artık benim için mayınlarla doluydu.

Bizim evin kapısına geldiğimde bahçe kapısını açıp içeri girdim. Bakışlarım etrafa mis gibi bir koku yayan sümbüllere kaydı. Mor ve beyaz renkleri göze o kadar zarif geliyordu ki, bazen karartı çöken içime ferahlık veriyordu. Hemen sulama kabını alarak yavaş yavaş döktüm ve eğilerek kokladım. Az önce düşündüklerimin içime yansıttığı buhranlık havası şimdi yok olmuştu.

Gülümseyerek bütün çiçeklere suyunu verdikten sonra çantamdan anahtarımı çıkarıp evin kapısını açtım. ' Anne? Ben geldim, ' ayakkabılarımı çıkararak anahtarı vestiyere fırlattım. Annem mutfaktan ellerini kurulaya kurulaya gelmiş ters ters bana bakıyordu. ' Niye böyle geç kaldın? '

' Yürüdüm anne, oldu mu? '

' Aman, iyi tamam. Yürümüşmüş, ' söylene söylene mutfağa geri gittiğinde ben de deri ceketimi çıkararak phortmantoya asıp odama çıktım. Odamdan içeri girip kapıya yaslandığımda odamda göz gezdirdim. Duvarlarım griyken mobilyalarım beyazdı. Yatağım balkonun biraz uzağında kalıyordu. Dolabım ise yatağımın tam karşısındaydı. Makyaj masam da yatağımın yanındaydı. Makyaj masamı ders çalışırken de kullandığım için ayrı çalışma masası almamıştım. Oflayarak banyoya girdim. Kafamı dağıtmak için aklıma türlü türlü şeyler getiriyordum ve az önce yıllardır kaldığım odayı da incelemek buna dahildi.

SÜMBÜLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin